Tengri'nin Ok-Yay'ı

Çizgi roman tarzında kendi üslubu ile büyük emekler çekerek (buna şahit olduk) hazırlanan bu yazı  eseri için büyüğüm, komutanım Oktan Keleş'e emeklerinden dolayı  teşekkür ederim.

Okumaya başladığımda bazı yerlerde sanki Tommiks, Teksas, Superman okuyor gibiydim. Ne de olsa o zamane çocuğuyum. Ama durun bu bir Türk kahramanı ismi de Adem. Çağları delip geçiyor, şeytan ve soyunu kırıp geçiriyor.  Çağlarda adı geçiyor. Tengri’nin adamı ölümden korkar mı? Zaten onlara ölüm yok…

Koldaşlarıma ek olarak yazılacak çok şey olmasına rağmen kısaca benimde katkım olsun istedim.

Şu anda bizler normal hayat sürerken birilerinin çok derin mücadeleye girdikleri dünyanın büyük badireler atlattığı ve bu güne kadar kim bilir kaç defa bu durumun yaşandığını Tengri bilir. “Siz başı boş bırakılacağınızı mı zannettiniz?” Ayeti gereği. 

Adem önceki hayatı Ok-Yay’dan kesitlerle günümüzde yaşananlar arasında bağ kurmakta çağımıza yansımaları olduğu anlaşılmaktadır. 

Ok-Yay’ın girdiği orman günümüzde filmlerde işlenen fantastik ormanlara benzemiyor mu? Karşısına çıkan kadın Amazon kadınları veya Marvel kahramanları tiplemeleri ile benzer.  Ayrıca haberleşme için farklı diyarlarda aynı frekansla senkronize haberleşildiğini anlıyoruz. 

Doğada iki farklı ırk olan OMG ve ONG’ların bitki ve hayvanları  korumaları bir nevi ekosistem oluşturmalarını görüyoruz. Acaba hala varlar mı?

Ok-Yay’ın Atabörk ile su gibi bir madde ile dolu olan kuyuya giriyorlar ( zaman çarkı). Bir deneyimimde kısaca bahsedecek olursam bir yerde kuyu gösterildi ve içinde sanki erimiş bir kurşun  gibi bir madde ile dolu olduğunu görmüştüm. Ne olduğunu anlayamamıştım. 

Şerlilerden Iropiyon ırkı dünyamıza gelmiş ve talepleri olmuş.  Çağ aşıcılar olarak da  isimlendiriliyorlar. 

Bir başka  deneyimimde bu ırk ile ilgili olarak hatırladıklarım kısaca; Büyük bir mücadele sonrası tanımlayamayan bir ırk ile karşılaşılmış ve  Ok-Yay Kağan’a durum iletildi. birlikte Kulbak Ata’dan bu konuda yardım istendi. Kulbak Ata bunların Tanziman'lardan ve tehlikeli bir ırk olduğunu söyledi. Çizilen suret ve gördüklerim çok benzer. Tanziman ismi de kelime arkeolojisi ile Orkun koldaşımla zaman aşıcılar olarak tanımlamıştık.  Et obur olmaları da çabası. Bu ırk başka bir zaman diliminden ihtiyaçları  olanı alıp  gidecekler belli ki. Bazı pusat sırlarını da biliyorlar ve yeni yaşam alanları için  suya ihtiyaçları var. Bunun içinde su taşı olmazsa olmaz. Demek ki Türkler dünyasal değil evrensel sırlara sahip. 

İlhami Abi’nin TÖRE’ci olması tabiri ve İropiyo’nun onu muhatap alması bana evrensel kabul edilmiş kanunların (Törelerin) uygulayıcısı olduğunu düşündürdü. Töre demek aslında Tengri’nin yasaları demekti. Doğal olarak başkörmez ve avaneleri  bunu red edecekti. Dünya da Tengri masası olduğuna göre bütün hak-batıl çatışmalar burada cereyan etmeliydi. 

İstanbul’un bir yakasında manyetik kalkan oluştuğu bilgisi tarihi ile veriliyor. Benimde bulunduğum bir zamanda dernekte yoğun elektriklenmeler olmakta idi. Hatta manyetik ölçüm cihazı açık havada maximum düzeyde değer veriyordu. Bunu o zaman tam olarak anlayamamıştık. Meğer neler oluyormuş. 

Tengri’nin yanında olanlar bir kahraman çıkardı ve şerlerin bütün planları alt üst etti. Sokak hayvanları bile bu mücadelede yerini aldı peki ya ben? Yatağımda uyurken ertesi gün  hiçbir şeyden haberim olmadan uyandım. Bunları  öğrenince bir şey yapamadığım için kendime kızdım. En azından dua ederek gönlümüzü bir ederek destek olmalıyız  diye düşündüm. Sonunda şu cümleler döküldü ağzımdan; YAŞASIN TÜRK DEVLETİ. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE. 

Pars Taykan