Tefekkürler

9 Kasım 2013 11:29 tsi
Okuyucularımızdan tefekkür yazıları...

Bismillahirrahmanirrahim

Konu biraz çok yönlü olunca araştırırken birkaç farklı detay bulmak nasip oldu bu fakire.

Fakat konunun tam manası ile sahihliğini bilmediğimizden değerli ariflere birkaç tefekkür kapısı aralamak istiyoruz İnşallah.

Araştırmalarımız boyunca bir ara eski yazma bir esere rastladı bu fakir,  eserin adı “Dürr-i Meknun”. Yazarı ise “Yazıcıoğlu Ahmet Bican”.

Yazıcıoğlu Ahmet Bican ile ilgili kısa bir sorgulama yaptığımızda karşımıza çıkan tablo şudur: “On beşinci yüzyıl Türk alim, edib ve tasavvuf büyüklerinden Ahmed Bican, Gelibolu da yaşadı. Babası Selahattin, kâtiplik yaptığından dolayı, oğulları Muhammediyye kitabının yazarı Mehmed ve Envarül-Aşıkin yazarı Ahmed Bican Yazıcıoğlu diye şöhret buldu. Ahmed Bican, hocası Hacı Bayram-ı Veli’nin ”Bayramiye” yoluna bağlandı. Dinine çok bağlı idi. Vücudu çok zayıf olduğu için “Bican - cansız” lakabı takıldı.”

Şimdi gelelim eserde bahsi geçen olaylara :

(Bu arada kitap elimde bulunmadığından bu fakir sadece internette bulabildiği kadarını artık doğru yanlış sizlerin düşüncelerine bırakarak paylaşıyorum)

Efendim,  Enbiya Suresinin 81. Ayetini bir tefekkür edelim:

“Süleyman için de şiddetli rüzgârı ki o içine bereketler verdiğimiz Arza emriyle cereyan ediyordu ve biz her şeyi biliriz”.

Arza emriyle cereyan ediyordu.

Şimdi de Dürr-i Meknunda geçen kısım:

“Süleyman´ın tahtı bir acayipti. Uzunluğu üç mildi. Sağ ve sol yanlarında 12.000´er kürsü vardı, buralardaki kızıl altın ve gümüş sandalyelere bilginler otururdu. Süleyman´ın bulunduğu kürsü, dört arşın (2.72 m.) büyüklüğündeydi. Kürsüde altından ve gümüşten yapılmış kutsal kitaplardan dersler veren oniki hoca vardı. Seslerini Süleyman´ın kulağına rüzgâr götürürdü. Tahtı da rüzgâr götürürdü. Rüzgâr dört tarafından eser, tahtı ağır ağır kaldırırdı. Tahtın üzerinde sırçadan bir ev vardı ve daha onun üzerinde iki altın aslan duruyordu. Süleyman ne zaman ayağını tahta bassa, taht çevrilirdi. Aslanlar ayağa kalkar, pençelerini açarlar, kuyruklarını yere vururlardı. Süleyman ne zaman kürsüye binse, güneş yüzlüler inciler ve ateşler saçarlardı.”

 Bir  platform düşünün, 3 mil uzunluğunda ve üzeri camdan yapılma bir ev gibi sağ ve sol yanlarında 12.000 er kürsü ve bu kürsülerde sandalyelere oturan bilginler,bir araç ve mürettabat olabilir mi ?

Kitaptan yine kısa bir bölüm:

“Ulu Tanrı 18.000 âlem yarattı. Birçok mahlûk ile doldurdu. Kiminde melekler, kiminde türlü türlü mahluk vardır. O âlemlerin birisi Zümrüd alemiydi. Onlar uça uça kendi âlemlerinin hududuna geldiler ve başka bir âleme geçmeye karar verdiler. Havaya aktılar, süzüldüler, küreleri geçtiler ve geri dönmediler.”

Birileri Zümrüd aleminden Uçarak KÜRELERİ (Gezegenleri) geçtiler ve uzayda kayboldular  yada bilinmeze gittiler.

Yine kitapta geçen ZÜLKARNEYN ile ilgili yazılanlar:

“Derler ki Kaf Dağı´nı görenlerin sayısı dörttür. Adem´den sonra ikincisi Süleyman´dır. Tahtını yel götürür, bir günde bir aylık yol giderdi… Üçüncüsü Sülayman´dan üçyüz sonra yaşayan İskenderi Zülkarneyn´dir, rivayete göre onun tahtını bulut götürdü…”

Bir günde bir aylık yol gider ne demek ?Ttahtını bulut götürür demek ne demek ? Duman mı çıkarıyordu ? Motorlu bir araç gibi çağrışım yaptı bu fakirde.

Değerli Bilge Kağanımızın buyurduğu üzere, “ahir zamanda evrenin sarık şeklinde bazı yerlerinin bir araya gelmesiyle bazı varlıklar keşfedilecek ve bunlara uzaylı denilecek” dediğini anımsadım.

Peki Bu Varlıklar Yüce Allah(C.C)’ın Kuran-ı Kerimde Bahsettiği 18.000 alemin diğer mahlukatları olmasın sakın? Ve bize onları farklı şekilde haaşa ilah gibi göstermeye kalkmasınlar?

Mesela Yine Dürr-i Meknundan;

“İskenderi Zülkarneyn, yine bir mağarada bir kolu minare uzunluğunda, bir dişini bir devenin kaldıramayacağı bir ölü gördü. Başka bir mezarda ise, gözünün içine bir adamın girebileceği bir ölü vardı.”

İskender, hortlağı, perisi çok olan bir yer gördü. Periler bir saat insan, bir saat korkunç oluyorlardı. Bazılarına göre bunlar insan, bazılarına göre cindir. Cin tayfası göğe çıkmak istediğinde, yer ve gök arasında duran melekler onlara mani olurlar, ellerinde kıvılcımlar vardır, cinleri kıvılcımlarla düşürür, öldürürler.”

Melez bir ırk mı? 

Süleyman´ın devlerinin kimisi insan yüzlü, ötekileri kaplan suratlı veya gövdeli, kimi öküz başlı, kimi yılan şekilli, kimi ejderha başlı, kimi maymun yüzlü, kimi eşek ayaklı, kimi aslan yüzlü, kimi fil gövdeliydi. Ağızlarından ateşler saçılır, yüzlerine bakanın ödü kopardı. Hepsi Süleyman´ın emrindeydiler... Bunların gıdaları sıcak rüzgar ve kaynar suydu..”

Son olarak;

Ay’a acaba daha önce Zülkarneyn (a.s) gitmiş olabilir mi?

Bilge Kağanımızın beyaz piramitlerde fotoğrafladığı Ay Yıldız ve ay çizimleri o zamandan bir bilgi olarak bizlere aktarılmak istenmiş olabilir mi?

Bu fakirin haddi ve kapasitesi bu kadar tüm Onaltıyıldız okuyucularını bu konuları  tefekkür etmeye davet ediyorum.

Allah’a emanet olunuz selametle… 

Ali Rıza Yılmaz

Bu haber 4,003 defa okundu.