En Sıcak Konular

Merhamet

21 Şubat 2013 10:34 tsi
 Merhamet Bir an afallamış olsam da bu tebessüm; hangi durumda olursam olayım kendisini hatırlayacağım Adem abiye aitti.

                                                                      

                                                                   Merhamet

 

 

Her zamanki gibi olaysız sıradan bir gündü benim için. Öğle yemeğinden sonra bir bardak çay doldurup bahçede sigara içerken üst katın balkonunda patronların konuşmasına kulak misafiri oldum. Bahçemizde bulunan kediyi birileri şikayet etmiş olacak ki gergin bir şekilde bu kediyi ne yapacaklarını konuşuyorlardı. Kedilere olan ilgim bir kenara dursun o kedi benim için özeldi. Belki hayatımda gördüğüm en uslu ve söz dinleyen kediydi. Altı aylık çalışan olmama rağmen bir kere sesini duymamışımdır. Öyle rahatsızda etmezdi kimseleri. Ben ve birde iş yerimizden başka bir çalışan arkadaşı gördüğünde bizim ona olan ilgimizi bilircesine kucağımıza çıkar ve yatardı küçük çay molalarımızda. Derken bizim patronların konuşmayı iyice hararetlendi ve “ben anlamam kardeşim gönderin bu kediyi” dediğini duydum. Duymaz olaydım! Başımdan aşağı kaynar sular iniverdi özelliklede çalıştığım yerdeki hemen hemen herkesin İslami kesim diye tabir edilen kişilerden olduğunu bilmemden kaynaklı olsa gerek iyice sinirlendim. Normalde de sinirli bir yapıya sahip olmama rağmen artık bu yönümü dizginlemeyi öğrenmiştim Adem abiden. Öylede yaptım ve düşünmemeye çalıştım. Çünkü düşündükçe öfkemi dizginleme çabalarım boşa gidiyor kabıma sığamıyordum… O günden sonra gideceği güne kadar kediyle daha fazla zaman geçirdim. İmkânım olsaydı yanıma alacaktım ancak nasip değilmiş. Yaklaşık bir hafta sonra kediyi götürecek olan kişi geldi ve konuşmalar arasından seçercesine yakaladığım bir cümle tüylerimi diken diken etti bir anda. Bir kutuya koydukları kediyi yeni yaşam alanına götürecek olan kişiye verirken patronlardan bir tanesi “ Sivas’tan buraya kadar geri gelemez daha iyi” diyordu karşısındakine ve kendi vicdanını rahatlatırcasına bu onun için daha iyi diye ekliyordu cümlesinin sonuna.

 Çok üzülmüştüm ve işten çıktıktan sonra Sultanahmet’e geçtim. Burası bana huzur veriyordu. Bugün gördüklerim  ve duyduklarımdan sonra yine etki eder miydi bilmiyordum ama aklımda sorular, sorunlar varken ayaklarım getirmişti bile beni Sultanahmet’e. Bir yerde oturup çay içmek istiyordum ve  öylede yaptım. Sonbaharda olmamıza rağmen hava çok soğuk değildi. Bu yüzden açık havada oturmayı tercih ettim ve her zaman gittiğim çay bahçesine vardım. Hava yeni yeni kararmaya başlamıştı bu yüzden etraf insan kaynıyordu. Gerek turistler olsun gerekse yurdum insanı bazıları yemek yiyor bazıları ise çay yada kahve eşliğinde sohbet ediyordu. Bir masaya oturdum ve garsondan çay istedim. Çayımı beklerken gözüm dönerciye ilişti. Daha doğrusu dönercinin önüne oturmuş ve ustaya gözünü kırpmadan bakan kediye. Bu arada çayım gelmişti. Şekerini atıp karıştırırken aynı garsonun bir parça et bekleyen kediyi tekmeleyerek uzaklaştırmaya çalıştığını gördüm ve o kedi aç olacak ki gitmemeye direniyordu. Gerek bu gördüklerim gerekse gün içinde yaşadıklarım o anda gözümün önünden geçti ve masayla birlikte kalkıyordum ki birisi kolumu tuttu.Tam kolumu çekecekken beni tutanın kim olduğuna bakma gereği duydum ki iyi ki öyle yapmışım. Çünkü aksi olsaydı çok büyük bir edepsizlik olurdu bu…

Gözlerine baktığım kişi tebessüm ederek “selamun aleyküm Yiğit” dedi. Bir an afallamış olsam da bu tebessüm; hangi durumda olursam olayım kendisini hatırlayacağım Adem abiye aitti. Adem abinin selamına karşılık verdikten sonra ve tabi şaşkınlıkla hiçbir şey söyleyemedim. Ancak sanırım durumu o da görmüş olacak ki “otur evlat” dedi. Oturdum halimden birazda mahcup olarak. Hemen bir çayda Adem abi için istedik. Zira benim tiryakiliğime karşı çay konusunda o benden daha tiryakiydi... Bir süre sessizlik oldu ancak hemen arkasından söze girdi ve ilk olarak “öfke ile kalkan zararla oturur evlat” dedi. Bu şekilde karşılaşmış olmanın verdiği mahcubiyet bir kenara dursun bu sözü ben “ bizden hiçbir şey öğrenmedin mi evlat?” olarak algılamamdan dolayı başım önümde dinledim sadece. İçimden geçen tek şey “ama” demekti ki Adem abi ben bunu söylemeden söze girdi yeniden.

-          İzle evlat!

dedi.

Gözümü gösterdiği tarafa çevirdim ve ne olacağını izlemeye koyuldum. Zira Adem abi diyorsa mutlaka bir bildiği vardır. Derken genç birisi yaklaştı dönerciye ve sipariş verdi. Bir masaya oturan gence siparişi geldi. Siparişte bir tane ekmek arası döner bir tanede porsiyon döner tabağı vardı. Başta anlam verememekle birlikte masasında oturan genç o az önce tekmelenen kediyi yanına çağırdı ve tabaktaki döneri ona verdi. Neredeyse göz göze yemeklerini yediler. Bu güzel manzara karşısında dengem şaşmıştı ve afallamıştım.  Tamda o sırada Adem abi söze girdi.

-          Gördün mü evlat? Mevlâm, bize göre en basit işleri de en zorlarını da nasılda nakış gibi işliyor görüyor musun? Ne güzel sanatkârdır O! Bizler ise ne kadar uzağız O’na teslim olmaktan… Sabretmekten bile…

Adem abiden bu duyduklarım bana Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin Tefviznamesinden şu dörtlüğü hatırlattı;

            Hak şerleri hayr eyler

            Zannetme ki gayr eyler

            Arif onu seyr eyler

            Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.

Ne güzel demiş İbrahim Hakkı hazretleri. Diye düşünürken yeniden söze girdi kısa süren sessizlikten sonra Adem abi.

-           Ne oldu evlat? Seni bu kadar sinirlendirecek, daha önemlisi kontrolünü kaybetmene sebep olacak ne oldu? diye sordu.

Bir dostun sesini duymaktan dolayı az önceki halimden eser kalmamışçasına gün içinde yaşadığım olayı ve tabi ki öncesini anlattım. Önce gözleri uzaklara daldı sonra çayından bir yudum aldıktan sonra;

-          Bunlar olacak evlat, olacak ki iyiyle kötü her yerde çıksın ortaya. Takvada kim daha ileri belli olsun. İmanında kim daha sağlam ve kim Yaradan’ın isteklerini harfi harfine yerine getiriyor belli olsun.

dedi.

“ Peki bizler ne yapalım abi?” öyle ya “ Elhamdülillah Müslümanım” diyordu herkes ve yüzde doksan bilmem kaçı Müslümandı ülkemizin? diye düşünürken Adem abiden sert bir şekilde gelen cevap tokat gibiydi!

-          Sakın Allah’tan daha merhametli olmaya çalışma evlat!

Sustum. Öyle bir sustum ki; ne sesim çıkabiliyordu sormadığım bu soruya karşı gelen cevapla ne de düşünebiliyordum. Aklım ve fikrim yok olmuştu sanki…

            Sessizlik uzun sürmüştü bu sefer. Hiçbir şey düşünememem bir kenara hiçbir şey yapamıyordum. Kulaklarımda bu söz yankılanıyordu sadece ve her yankılanışında kendimden utanıyor ve daha da mahcup oluyordum... Bu sessizlik yine Adem abinin sesiyle bozulmuştu ki bende bunu fırsat bilircesine kendime gelmeye çalıştım.

-          Çayını buz gibi yaptın evlat içme daha onu soğuk çay tat vermez yenisini isteyelim.

dedi tebessüm ederek. O tebessümü görünce bir rahatlama aldı beni ve bundan cesaret alarak olsa gerek Adem abiden özür diledim. Merkez efendinin ismini nasıl aldığını anlatan menkıbe geldi aklıma ve bunu söyleyerek hadsizlik ettiğimi dile getirdim. Öyle babacan birisiydi ki Adem abi tüm bunlara karşılık inanılmaz derecedeki mütevaziliği ve hoşgörüsüyle;

-          Hepimiz öğrenciyiz evlat bunlar sorun değil. Sorun olan düşünmeden yaptıklarımız. Allah’ın Kelamı olan Kuran-î Kerim’de defalarca tekrarlanır düşünmenin önemi ancak bizler, eşref-î mahlûk olma şerefine layık görülen insanoğlu yinede düşünmeyiz.

dedi.

Bu arada yeni çaylar gelmişti ve o güzel İstanbul akşamında Adem abiyle hem sohbet edip hem de çaylarımızı içiyorduk. Bu benim için kolay bulunmayacak bir nimetti çünkü kendisine ulaşmak öyle kolay değildi. Ayrılık vakti geldikten sonra onu Eminönü’nden uğurladım zira Anadolu yakasında oturuyordu Adem abi. Eve gidene kadar da bir sürü şey düşündüm. Açlıklar olsun, hastalıklar olsun… Bir parça ekmeğe ihtiyacı olanların bir sınavı vardı ancak onlar için olan sınav bizim sınavlarımızın da en önemli sorularından bir tanesiydi aynı zamanda. Elimizden geldiği kadar, gücümüzce paylaşacaktık görevimiz buydu. Kiminin elinden çok gelir kimininkinden az Allah katında fark etmiyor zira “azı verende O, çoğu verende O” Bize düşen ise haddimizi bilmek…

 

Mustafa Y.  



Bu haber 4,795 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,462 µs