En Sıcak Konular

Habibi Hüda

11 Ekim 2012 08:41 tsi
Habibi Hüda Bazı kitaplar vardır her evin kütüphanesinde yerini alır. Bazı kitaplarsa gönül kütüphanesinde yer alır. İşte bu öyle bir eser.



Mustafa Özdamar'dan yine müthiş bir kitap. Kırk Kandil'den çıkan bu kitap, adeta peygamber Efendimiz (sav)'in kokusuyla ayrı bir frekans yakalatıyor ve his dünyanıza ayrı bir pencere açıyor.

Peygamber Efendimiz (sav)'e atfedilen sevgi adeta kitabın kapağı açar açmaz sanki onun bize kokusunu hissettiriyor. Bazı kitaplar vardır her evin kütüphanesinde yerini alır. Bazı kitaplarsa gönül kütüphanesinde yer alır. İşte bu öyle bir eser. KALEMİNE GÖNLÜNE SAĞLIK MUHABBETLE MUSTAFA BABA.

Oktan Keleş



Kitap Hakkında Tanıtım:


Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl-i seyyidinâ Muhammed
 Size sizin içinizden üstünüze titreyen azîz bir peygamber geldi. Zorlanmanız ona ağır geliyor;
sizi üzen şeyler onu daha çok üzüyor. Sizi koruyup kollama konusunda O çooook hırslıdır!
Size karşı çooook şefkatli ve merhametlidir! (KK 9/128)

Allah ve melekleri peygambere devamlı salât ediyorlar! Ey îman edenler, sizler de tam bir teslimiyetle
 ona salât ve selâm edin! (KK 33/56)
   
Kitab sünnet bağlamında “Sünneti kendine farz edinmeyen her isteklide din eksikdir!
Bazı sünnetler Allah Rasûlüne farz kılınmışdır. Bütün zâhir ve bâtın safâsı, Allah’ın
Rasûlüne uymaya bağlıdır.” (Alaaddin Âbizî, Reşâhat 209)

O, âlemlere rahmetdir,rahmet olarak gönderilmiştir.Müjdecidir, uyarıcıdır; zorba değildir.
Zahmetde zorlananlara rahmet ikrâm etmiştir.

Bunda yalan yok!

O, hidâyet hekimidir, kılıcı neşterdir.

O’nun misyonu imhâ değil, ihyâdır. Her şeyi panzehirdir. Kendileriyle savaşmak zorunda kaldığı
 insanlara bile panzehir sunmuştur.

Bunda yanlış yok!

Kendileriyle savaşmak zorunda kaldığı insanlarla, onların egolarına katık etmek için prangaya
vurdukları barışı serbest bırakmak, her türlü farka rağmen esenlik içinde evrensel bir birlikte
 yaşama modeli oluşturmak için savaşmıştır.

O, haklılara haklarını, haksızlara müstehaklarını vermek; haddini bilmeyenlere hadlerini bildirmek; hiç kimseyi ve hiçbir şeyi haksızlığa uğratmamak için çalışıp çabalamıştır.

Çıplak gerçek bu!

O, bütün semâvî dinlerin toplamının Peygamberidir. Büyük insanlık ailesinin tamamı O’nun ümmetidir.
Bütün Peygamberler O’nu temsilen gelip gitmişlerdir.

Bunda kuşku yok!

O, hayatın lâf ve ihtilâf harmanlarında dağılıp giden, şaşkınlığa ve taşkınlığa düşen insanları, iç ve dış ilişkiler ağının odağındaki kendilerine, kendi öz gerçeklerine çağırıyor.

İnsanlık, seni tanıdığı zaman, kendi kendisiyle tanışmış olacakdır yâ Rasûlallah!
Seni seven kendini sever, seni sayan kendini sayar dahîlek yâ Rasûlallah!. Seni bilen kendini bilir, seni bulan kendini bulur şefâat yâ Rasûlallah!.
Yâ Selâm!..

YETİM İNCİ

Evrenin erdemi Efendimiz Aleyhisselâm, 20 Nisan 571 -12 Rabiulevvel- ilk bahar şenliğinde, Pazartesi günü tanyeri ağarırken Mekke’de halka geldi. 12 Rabiulevvel 11 H. (M. 632) Pazartesi günü kuşluk vakti Hakka yürüdüğü zaman Mîlâdî takvime göre 61, Hicrî hesaba göre 63 yaşındaydı.

Allah’ın adlini ve fadlını temsil konusunda son derece hassas olan, adâletin de fazîletin de ta kendisi olan Efendimizde, her türlü bencillikten uzak olma hâli ta bebekliğinde belirdi. Anası Âmine Vâlidemizi ne hamileliğinde, ne doğumda ne de daha sonra hiç üzmedi, ona hiç zahmet vermedi.

Habîb-i Hüdâ Hz.lerinin dünyaya geldiği tarihlerde, Mekke’de, yeni doğan çocukları Süt Anneye verme geleneği vardı. Bu geleneğe uyularak, dedesi Abdülmuttalib dedemiz tarafından Efendimiz de Süt Anneye verildi.
Hâris + Halime çifti garîbân bir aileydi. Abdullah, Üneyse ve Şeyma adında üç çocukları vardı. Aile bütçesi katkıya muhtaçtı. Bunun en pratik çözümü varlıklı ailelerden bir süt evlâdı edinmekti.

Süt evlâdı bulmak amacıyla Mekke’ye giden bir kafileye Hâris + Halime çifti de katıldı. Süt Anne adayları Mekke sokaklarında süt evlâdı ararken, Abdülmuttalib dedemiz de, torunu, “adı güzel kendi güzel Muhammed” Aleyhisselâm Efendimize Süt Anası arıyordu. Arayanla aranılan karşılaştıkları zaman, Abdülmuttalib dedemiz Halime Vâlidemize:


- Kimlerdensin? diye sordu.
- Sa’d Oğullarındanım!
- Adın ne? dedi.
- Halime! Abdülmuttalib dedemiz sevindi ve gülümsedi:

- Ne güzel, dedi, ne güzel!.. Sa’d ve hilm iki güzel haslettir ki, dünyanın hayrı da, ebediyetin ızzet ve şerefi de bunlardadır! Yukarı çıkmak, yükselmek anlamına gelen sa’d ve yumuşaklık, yumuşak başlılık anlamına gelen hilm ve Halime kelimeleriyle tefâ’ül ederek: Benim bir yetimim var! Onu emzirmeyi üzerine alır mısın? Ona Süt Anası olur musun? Belki onun sebebiyle saadete erersin! dedi. Halime Vâlide:

- Kocama bir danışayım! dedi, gitti kocasıyla konuştu. Kocası, garîbân Hâris olumlu yaklaştı:
- Olur, dedi, bence hiç bir sakıncası yok. Belki Allah bu yetim sebebiyle bize bereket ihsân eder...

Ve öyle oldu. Âlemlerin “Yetim İnci”siyle birlikte aileye bir bolluk geldi. Bereket ihsân edildi. Halime Hatun’un dikkatini çeken başka bir şey daha vardı. Bu yetim yavru, Süt Annesinin göğüslerinden birini emmekle yetiniyor, öbürünü, verildiği hâlde kesinlikle emmiyor ve onu süt kardeşi –Halime Ananın öz oğlu- Abdullah’a bırakıyordu.
    *     *     *
Âmine Hatun Muhammed ânesi,
Ol Sadeften doğdu ol dür dânesi.
   Süleyman Çelebi

Âlemlerin incisi, her şeylerin birincisi olan “adı güzel kendi güzel Muhammed” Aleyhisselâm’ın anası Âmine Hatun’dur.
O biricik inci tânesi o sadeften doğdu.
Babası Abdullah babamız kendisi bu dünyaya gelmeden önce öte dünyaya gittiği için “yetim” diye anıldı. Altı yaşındayken de annesini uğurladığı için “öksüz” kalan âlemler incisine önce dedesi Abdülmuttalib, o göçünce amcası Ebû Tâlib kol kanat gerdiler.
Sekiz yaşındayken dedesi Abdülmuttalib’i de “gayb”eden Habîb-i Hüdâ, amcası Ebû Tâlib’in himâyesine girdi.

Amcası Ebû Tâlib de, dedesi Abdülmuttalib gibi “adı güzel kendi güzel Muhammed” Aleyhisselâm’a çok vurgundu.

Böyle bir ortamda palazlanan “yetim inci”, gençlik yıllarında amcasının yanında ticârete başladı.
Katıldığı kervanlarda, her yerde her durumda onun hârikalığı fark ediliyordu.

Basra’ya gittikleri bir tarihte, Râhib Bahira adında bir bilge:

- Bu çocukta, kutsal kitablarda gördüğümüz Hâtem-ül Enbiyâ işâretleri var! Bu çocuğu iyi koru! Devamlı kolla! diye uyardı. Ebû Tâlib Hazretleri de:

 Eyvallah! etti ve hep öyle yaptı. Onu sürekli kolladı. Çocukluğundan beri Rabbânî Hakîmlerce defalarca ameliyat edilen Evrenin Erdemi’nin yüreği, saf hâlde doğruluk dürüstlük, mertlik ve cömertlikle doluydu. O sebeble Mekke ve civarında hep “Muhammed el Emin” diye anılıyordu.


HACER-İ ESVED HAKEMLİĞİ

Kırkına yaklaştığı yıllarda Kâbe yenileniyordu.
Duvarlar Hacer-ül Esved’in konulacağı seviyeye ulaştığı zaman, kabîleler arasında ihtilâf çıktı. Hacer-i Esved’i hangi kabîlenin yerine koyacağı konusunu olumlu bir sonuca ulaştıramadılar. Bu bir onur sorunuydu. Bu onuru hiç bir kabîle bir başkasına kaptırmak istemiyordu.
Ortalıkta dönen ihtilâf yumağı öylesine büyüdü ki, kanlı bir kabîleler kavgasına dönüşmek üzereyken, Kureyşin en yaşlısı olan Ebû Umeyye:
- Durun, dedi, durun! Karman çorman olan bu ihtilâf yumağı kabîle kıskançlıklarıyla çözülmez!
Birbirlerine karşı kılıç çekmeye hazırlanan öfkeli insanlar durdular ve sordular:
- Çözüm nedir yâ Ebâ Ümeyye?
Farkında olmadan Yüce Allah’ın çok sırlı bir hıkmetine memur olan Ebû Umeyye, Mescid-i Haram’ın Şeybe Kapısını göstererek:
- Şu andan itibâren Şeybe Kapısından ilk giren insan aranızda hakem olsun! Razı mısınız? diye sordu.
O anda o kapıdan kimin girebileceğini Ebû Ümeyye de dâhil hiç kimse bilmiyordu. Hep birlikte:
- Tamam! Razıyız!. Ne derse onu yapacağız!.. derken, üzerinde siyah-beyaz çizgili Arab işi ince ihram bulunan zarif bir insan Şeybe Kapısından içeri girdi. Kabîle Reisleri, o güzeller güzeli zarif insanı görünce öyle sevindiler ki:
- Tamam, dediler, Muhammed el Emin geldi! Emin geldi, eman geldi! Güven geldi! Onun doğruluğuna dürüstlüğüne, adâletine fazîletine kimsenin bir diyeceği yoktur! O ne derse razıyız!.. diyerek, karar bağladılar.
Huyu suyu, soyu boyu çok net ve berrak olan, temiz davranışlarıyla herkesin güvenini kazanan Muhammed el Emin Aleyhisselâm, onları selâmladıktan ve meseleyi dinledikten sonra yere bir örtü serdi. Hacer-i Esved’i bu sırlı örtünün üstüne koyarak, aralarında ihtilâf bulunan dört büyük kabîlenin reislerine:
- Her biriniz kabîleleriniz adına bir ucundan tutup kaldırın! dedi. Her biri bir ucundan tutup yukarı kaldırınca, Hacer-i Esved’i örtüden aldı ve kendi eliyle yerine koydu. Ve böylece, hiç bir zaman hiç bir şekilde şaşmayan hıkmet-i Hüdâ yine yerini buldu.
O anda bir Necidli ortalığı bulandırmaya çalıştı ama, onu dinleyen olmadı.

BELÂ TUFÂNI

Habîb-i Hüdâ Hazretlerinden tâviz alamayan müşrikler öylesine şirnediler ki, alamadıkları tâvizin fâizini istemeye kalkıştılar âdeta! Mâsûm insanlara karşı zorbalığa ve onlara işkence etmeye başladılar!
Tevhîd’in şirk üzerindeki yoğun etkisinin tepkisiydi bu!
Toplumsal tedâvi süreçlerinde illâ ki yaşanan şeylerdi bunlar amma, bu engin ve rengin muammayı herkesin çözmesi ve her şeye rağmen aklının ve aşkının zekâtını vermesi kolay değildi.
Kız çocuklarını diri diri kuma gömmeyi erkeklik gurûru sayan kara câhiller, mâsûm insanlara işkence etmeyi sıradan bir eğlence gibi görüyorlardı!
Tarihin her safhasında yer alabilen bu büyük insanlık ayıbını izâle etmek, ortadan kaldırmak, büyük insanlık âilesine hem bu dünyâ, hem öte dünyâ güvencesi veren güzelim İslâmiyet’in işiydi.
Yeryüzünün en hârika sistemi olan İslâma karşı durmanın, karşı çıkmanın, muhâlif davranmanın ardında, şirkten küfürden, inkârdan ve zaaflardan maddî ya da mânevî rant sağlama çıkarcılığı vardı.
Bu, dün böyleydi, bugün de öyledir!
Bu rant çıkarcılığı cehâletinde, Mekke’de, mâsûm insanlara yapılan hakâret ve işkenceler öylesine akıl almaz, insanlığa sığmaz boyutlara ulaştı ki...
“Ya tahammül, ya sefer!” vartalarında, tahammül mülkünde tâkat kalmayınca hicret kaçınılmaz hâle geldi!


HABEŞİSTAN’A HİCRET

Normal sıradan insanlık özelliğinden bile soyunup dökünen, insaf ve merhamet gibi temel değer duygularından bile yoksun olan müşriklerin insanlık dışı işkenceleri haddi aşıp taşınca, Mekke’deki mazlum müslümanların en azından bir bölümünün, inanç ve ibâdet özgürlüğü bulunan bir ülkeye sığınmaları vâcib hâle geldi.
Bu belâ yağmurları altında, bu “sihâm-ı kazâ” (kazâ okları) arasında metânetini hep koruyan Habîb-i Hüdâ, çok ağır işkencelere mâruz kalan mâsûm ve mazlum müslümanları Habeşistan’a yönlendirdi:
- Siz şimdi yeryüzüne dağılın! Yüce Allah sizi yine bir araya toplar! buyurdu.
- Nereye gidelim Yâ Rasûlallah? diye sordular. Habeşistan taraflarına bakarak:
- Habeş’e! Habeş topraklarına giderseniz iyi olur! Orada, hiç kimseye zulmetmeyen bir hükümdar var! Orası bir doğruluklar ve dürüstlükler ülkesi! Yüce Allah size, içinde bulunduğunuz sıkıntılardan bir çıkış ve kurtuluş yolu açana dek orada kalın! tâlimatını verdi.
Habîb-i Hüdâ Hazretleri, kendi bildiği ve uygun bulduğu bir hıkmetle göç yolunu açınca onyedi kişilik ilk kafile Habeşistan’a hareket etti.
Bu yolculuğu gizli tuttukları hâlde yine de tâkibe uğradılar! Mücrim müşrikler mâsûm mü’minlerin hicretine de müsâde etmiyorlardı. Önce kara, sonra deniz yoluyla Habeşistan’a ulaşınca kıyımdan kurtuldular.
Habeş Necâşisi –Habeşistan Kralı- Ashame, Hazreti İsâ’yı izleyen iyi bir insan, âdil bir hükümdardı. Mekke’den gelenlere çok iyi davrandı. Onlara kol kanat gerdi.
Muhâcirler huzûr ve güven içindeydi, fakat doğaldır ki, gözleri ve gönülleri hep kendi ülkelerindeydi.

Kitabı temin etmek için Link
http://www.kitapelinizde.com/kitap/777375/habib-i_huda_mustafa_ozdamar.htm


 



Bu haber 6,280 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,203 µs