En Sıcak Konular

Bir Kam'ın Güneş Tasviri

11 Haziran 2025 14:35 tsi
Bir Kam'ın Güneş Tasviri Fatma KIZIK yazdı...

Bir Kam'ın Güneş Tasviri

 

Güçlü uygarlıkların varlığını sürdürmesi ve hükmetmesi için mistizme ve ilahi bir otorite oluşturmaya yönelik doktrinleri vardır. Büyük kitlelere hükmetmek için baskı ve korkuya dayalı oluşturulan sistemlerin işlevselliği bu doktrinlere bağlıdır. Özellikle tabiattan kopan yaşam biçimleri, yerleşik hayat, şehir- kent kültürleri insanların dağınık ve özgür yaşamamaları, kontrol edilebilir olmaları için oluşturulmuş örüntülerdir. İnsanlığı ve dünyayı yönetme yarışında ise büyük bedelleri, kandırılan uyutulan toplumlar-insanlar ödemek zorunda kalmıştır.

Sosyal psikoloji, özellikle çok tanrılı dinlerde gücü dağıtarak, gücü çok gösterme eğiliminden söz eder. Çok güçlü bir otorite kurmanın temeli birçok tanrının işbirliği içinde olduğuna, bilinçleri ikna etmekle ilgilidir. Tanrılarla işbirliği bir sistemdir,  hükmetmek için insanların yapamadıkları olağanüstü işleri tanrıların veya tanrıçaların yaptıklarına inandırarak uzunca süreler bu sistemle güçlerini korumuşlardır. Efsaneler mitler, semboller, mimari, yapılar, tapınaklar vb. ilahi olanın ya da ilahi olduğuna inandırılmak istenenin dilidir. (Tanrı teşkilatını hatırlayınız) Çoğu zaman sembolik olan bu dil, bu sistemin veya bu hapishanenin duvarlarını oluşturan, aşılması çok zor olan bir yapının dilidir. Yönlendirilmiş milyonlarca bilinç bu dili benimser, bu sistem için yaşar, bu sistem adına düşünür konuşur ve eylemlerini bu dilin yönlendirmeleriyle yaşar ve de yaşatır. Dolayısıyla sistemi ayakta tutar. Oysa Ruh bu sisteme ait değildir. Çok büyük bir gücü çok küçük bir hücreye tıkarak yaşamayı kabul etmenin acısı, insanın yakasından düşmeyen bir ziyan oluş gibidir.

Çünkü C. Jung’un ifadesiyle bireysel bilinç, mevsimlik çiçek gibidir kökleri toprakta açar (dünya sistemi) kökleri buraya bağlı olarak gelişir.  Bu bilinç için bir bedene, onun istek ve arzularına ihtiyaç vardır. Buna toprak bilinç diyelim, ya da mitlerde geçen taş insanlar. Taşlaşma, bulunduğu sistem içinde katılaşıp tamamen taş gibi sert, kırılması çok zor hale gelmiş bir kopya bilinç halidir. Bulundukları yerden kıpırdayamaz, harekete geçemez, dışarı çıkamazlar.

 

 

Oysa Ruh, zamansız mekânız ve zincirsizdir, esnektir latiftir, Saf oluştur.    Ancak kendi ruhunun (ışığının) farkına varabilmek onunla temasa geçebildiğimiz kadar bu zincirlerden kurtulmak mümkün olabilmektedir. Sisteme karşı gelenler neden deli meczup diye adlandırılır? Onlar filtresizdir, ruhun açığa çıkma isteğine karşı gelmeyenler, hakikati görüp tekrar bu sistemde yer alamayanlar, ya da almak istemeyenler deli-meczup olarak yaftalanır ve dışlanır.  

Kâfir romanında adı geçen yaşadığımız bu sistem için atık dünya toprağı ifadesi son derce etkileyici bir benzetmedir. Ancak onu anlamak ve kavramak asıl olana ulaşmanın da yoludur. Bu atık dünya toprağı içinde yapay olarak gelişen-büyüyen zihnimiz izin vermez, ruhun istencine ve onu sürekli bastırmaya uğraşır. Reddetme ve bastırma şiddetlendikçe kendi gölge alanlarımızı ve kollektif bir karanlığı büyütmeye devam ederiz. Her reddediş gölgeyi güçlendiren bir silaha dönüşür. Ruh duyulmak ister, beden aracılığı ile konuşur. Kişi onu içsel olarak bulamadığı ve kucaklayamadığı için çoğu zaman bedensel semptomlarla bağlantı kurmaya çalışır. Veya yaşamında ki kırılma noktalarından ruhun sesi yankılanmaya çabalar. Doctor Strange filmi örnek olabilir bu konuya.

Uyanışın etkisi ve büyüklüğü ölçüsünde insanlık üzerindeki otorite; yeni sistemler yeni düzenler oluşturmak için çantalarında yedek planlarını asıl olanın kopya yazılımlarını taşımaya devam etmişler ve edeceklerinin izdüşümünü dünyaya bırakmışlardır. Bu çantaları taşıyan sözde tanrıların bileklerinde saat biçimindeki aksesuar, güneş tekerleği gibi güneş zamanıyla ilgili bir bilginin işareti de olabilir. Sistem değişiklikleri güneşle de ilgili olabilir. Çoklu resimde güneş petrogliflerinin çoğunda aynı simgeyi görmek mümkündür.

Arkaik düşüncede ve birçok kültürde gökyüzünün kraliçesi Ay’dır. Güneş ise daha çok eril ve kral (Tanrı) imgesi olarak tasvir edilmiştir. Tarih içinde bununla ilgili şekillenen kültür ve sembollerde, Güneşin büyük bir otorite ve güç simgesi olduğunu ve inanç sistemlerinin çekirdeğinde yer aldığını görüyoruz.

 

          

         Sürekli çokluk yaratma eğilimden ileri gelen çok tanrıcılık veya diğer pagan inanışlar, yenilmez bir otorite inancını merkeze alarak spekülatif ve manipüle edilmiş bir toplum yaratmayı hedef alır. Bunun için tüm gücü kendi mitolojilerine bağlar veya mitolojilerini oluştururlar. Güç ne kadar çok gösterilirse tüm tanrılar bizimle anlayışı o derece işlev görerek sistemi sürdürmeye çalışır. Ancak her yapay sistem gibi çok tanrıcılık çökmeye başladığında bu defa tek tanrılı dinlerin ortaya çıkması söz konusu olmuştur.

Tek tanrıcılık ise merkezi bir güç ve bu gücü bütünleme sistemidir. Ancak Hristiyanlıkta bile çok tanrıcılığın izleri tamamen silinmez ve teslis inancıyla kendini belli eder. Baba-oğul-kutsal ruh şeklinde güç ve otorite yine çokluk gücüne başvurur. Dünyayı küçümseyen ahireti yücelten, fakirliği övüp yokluk bilincine hapsedilen zihinsel bilinç, tabiata yüz çevirerek bir nevi kilitlenmiş oldu. Oysa Türk inanç sisteminde ve bazı yerli halkların yaşam biçimlerinde doğanın, nesnelerin olağanüstü güzelliklerini bozmadan, aksine onları gözlemleyerek bir dünya ve tabiat ilişkisi içinde yaşamak esastı. Bu Tek Tengri bilinciydi ve yok edilmeliydi. (onlara göre)

Aslında her iki sistem yan yana ve bir savaş halindedir. Mısır tanrıları antik Yunan tanrıları vb. çok tanrılı sistemlerden, otoriteyi ayakta tutma çabası, tek tanrılı sistemlere de sızmış ve farklı isimler ve işlevler yüklenerek varlıklarını sürdürmeye devam ettirmişlerdir. Daha doğrusu sistemden tam anlamıyla çıkarılmamış, lazım oldukça programa yüklenen ara aparatlar olarak farklı dosyalarda tutulmaya devam edilmişlerdir diyebiliriz.

Kâfir romanı bu anlamda seri olarak tekrar izlendiğinde bu sızmalarla ilgili derin ipuçları bulacaktır değerli okurlar. Özellikle 6. Bölüm müthiş bilgilerin anlatıldığı bölümlerden biridir. 

https://www.youtube.com/watch?v=OKxKw3LDu2A

 

Genel bir çerçeve çizdikten sonra gelelim konumuza;

Bu sistemin en büyük argümanlarından olan Güneş sembolü; otorite, güç, erk, hükmetme noktasında en büyük gösterge ve tükenmez bir kaynak olarak görülmüştür demiştik. Her öğretide inançta, kültürde, teşkilatta Güneş, insanlığın hafızasında en önemli metafordur diyebiliriz.

Özellikle kral ve kraliçelerin başlarına parlak taç takma geleneği otoritelerini temsil eden Güneş ile ilgilidir. Taçların sivri uçları güneş ışınlarını simgeler. Her yöne hükmetme her yeri kontrol altında tutma. Arkaik dönemlerden kalma tanrı tanrıça sendromu ile ilgilidir.

İnanç otoritelerinin ise güneşi temsil şekilleri, saçlarını kazıtmak parlayan başın güneşle özdeşleştirilmesi veya başın ortasına Yahudilikte takılan kipa gibi başlıkların kullanılması şeklinde görülmüştür. Uzak doğu rahiplerinin hemen hepsi saçlarını kazıtır. Bunun sadeleşmekle ilgili olduğu söylense de sosyal psikoloji; güneşin parlaklığının güç ve otoritenin, alegorisi olduğunu dillendirmektedir.

İnsanlığın geçirdiği tüm evrelerde başrolü kimseye kaptırmayan Güneşimiz, bugün dahi insanlığın gündeminden hiç düşmeyen bir ikondur. Güneş patlamalarının insanlık üzerindeki etkisi ve yapay ikiz güneş tartışmalarıyla bu çağın insanının da en önemli gündemidir. Nedir insanlığın güneşle olan sorunu? İnsanlığın hafızasında ki bu en derin sembolü ve onun gücünü zayıflatarak yeni bir sistemin ayak sesleri mi duyuluyor. Bu en büyük ışık kaynağı, pek çok kültürde bir tapınım kültürünün yaratılmasında kullanılmıştır. Şimdi ise tersi bir sisteme geçilmeye çalışılmaktadır.

 

 

(Hitit Güneş Kursu olarak bilinen Anacak Hatti krallığına ait olduğu düşünülen sembol)

Kimi toplumlarda Tanrı, kiminde tabu kimisinde ise insanlığın boyun eğdiği bir unsur olarak karşımıza çıkar.

 

Örneğin:

Ra, Mısır mitolojisinde güneş tanrısıdır. Amon daha sonra Ra ile birleşerek dini törenlerde adı anılan ve kendisine yücelikler atfedilen Mısırın en güçlü tanrısı olur.(Otoriteyi güçlendirme)

Hint mitolojisinde ise Güneş, Sūrya olarak karşımıza çıkmaktadır. Sūrya, her şeyi ve her yeri görendir; bütün dünyaya bakar, insanların yaptıkları iyi ve kötü şeyleri izler. (Korkuyla otoriteyi sürdürme)

Helios, Yunan mitolojisinde güneşi yöneten tanrı olarak bilinir. Helios, her sabah doğudan gökyüzüne yükselir ve arabasıyla gün boyunca gökyüzünü kat ederdi. Helios dünyayı gözlemler ve tanrıların ve insanların eylemlerine tanıklık eder. (Gözetleyen bir tanrı anlayışı, korkuya dayalı otorite)

Yunan mitolojisinde genel kanının aksine Apollon, güneş tanrısı değildir. Asıl yunan güneş tanrısı Helios'dur. Apollon ve Artemis'in, güneş-ay ile özdeşleşmesi daha sonradan gerçekleşmiş, özellikle Romalılar döneminde bu anlayış kuvvetlenmiştir. (Sürekli ittifaklar kuran Tanrılar anlayışı, otoriteyi sağlamlaştırma)

Yaratılan bu sözde tanrılar tıpkı insanlar gibi yaratıldığı toplumların hafızasına sahip aynı o toplum insanlarının huylarına sahipler. Ama ayrıcalıklı bir sınıf olarak elbette.

Oysa Türk mitolojisine baktığımızda Kuyas Ata-Kün Ata güneşi temsil eden önemli bir figürüdür. Tanrı olarak bir tapınım figürü değildir. Türk kültürü ve mitolojisi insanlık tarihi içinde gerçekten çok özel ve kadim bir kaynaktan beslenir ve gücü oradan gelir. Çeşitli uygarlıklarda olduğu gibi tanrılar, tanrıçalar, elçiler rahipler vb. gibi tanrıyla insan arasında köprü olma iddiası ve yetkisine dayanan bir anlayış Türklerde-törede bulunmaz. Türk Tengrisini bilir. Kıymetli Kağanımızın ifadesiyle Türk Tanrısını yere indirmemiştir.

Alaska’da bulunan Bir Kam’ın Güneş Tasviri  (bkz.C.jung, Dönüşüm Sembolleri.)

Okyay Kağanım, Tarihin farklı sayfalarında ve her çağda verdiğimiz ant üzere, İzindeyiz diye boşuna demiyoruz :)

 

Atalar kültü bağlamında Resimdeki Kam Güneş tasvirinde, güneşle özleşen  Kam(ımız) için yanlarından çıkan kolları, Onun koruyucu niteliğini, kuşatan etki alanını ve yüksek yetki gücünü ifade eden bir göstergedir diyebiliriz. Yazının devamında değineceğimiz kozmik bilinç halinin temsili olan ikonografik Kam Güneş Tasviri, Ulu kamların tarihe vurdukları tamgalardır. Kuş Tüyleri çoğunlukla kartal tüyleridir ve sihirli uçmağ ve göksel bağın simgeleridir.

Ayrıca güneş ikonunun üstündeki tüyler arasında ki insan simgesi ile Kam Otağı TV’nin simgesi neredeyse aynı, bu konudaki yorumu okuyanların ferasetine bırakıyorum.

Türk’ün tabiatla olan bağı ve onu anlama ve uyum içinde geliştirdiği yaşam ki bu yaşama Töre diyoruz, bu nedenle bile başlı başına insanlık tarihinde en uygar ve yüksek medeniyet vasfını oluşturmuştur. Türkler, yaşamı ve yaşam kaynağı olarak gördükleri Güneşi selamlamak için çadır ve hanelerinin kapısını gün doğumuna doğru yapar her sabah güneşi selamlayarak güne başlarlardı. Bir parantez açalım; Kün-Ay sembolizminde Kulbak Bilge kitabında çizimleri mevcut olan Türklerin Ay ve Güneş bilgisi bu sistemin dışındaki asıl sistemin bilgileri olduğu için zamanda ve mekânda derin izler bırakmışlardır.

Türk kağanları sabah güneş doğarken veya batarken üç kez diz kırar ve başlarını doğuya çevirerek güneşe selam verirlerdi. Tabiatla bütünleşme onun tınlamasını, mesajını dinlemenin ritüeli gibi düşünülebilir. Törede, tabiat insanla konuşur. Tüm bu ritüeller tapınım değildi. Tek Tanrının gücüne saygı ve sevgi ifadesi olarak, Güneşin atalar kültüyle özdeşleştirilmesinin yüksek ifadelerini temsil etmekteydi. Buna göre psikolojinin duayeni kabul edilen ve mitsel arketiplerin üstadı Jung’un ifadesiyle; Güneş metaforu, koruyucu kollayıcı güç ve otorite sahibi olan babayı (arketip) temsil eder. (Bir tanrıyı değil)

         Tekrar vurgulamak gerekirse diğer toplumlarda Güneşin gücü, hemen tüm toplumlarda eril olarak algılanmış ve Baş Tanrı konumuna getirilmiştir. Mısırlılarda ise hem tanrı hem insan alegorisi vardı. “Mısırlılar, güneşin doğarken küçük bir çocuk olduğunu, akşamları batarken de yaşlı bir adama dönüştüğünü öne sürüyorlardı.”

Ancak Güneş Türklerde hem eril hem dişi niteliklerle temsil edilmesi bakımından da diğer toplumlardan farklı ayırıcı bir özellik taşır. Güneşin dişil yönü Gün Ana-Kün Ana olarak besleyici iyileştirici aynı zamanda babanın eril yönü gibi koruyucudur. Buradaki dişil-eril kavramları cinsellikle ilgili değil nitelik ve vasıf olarak algılanmalıdır. (Günlük dilimizde, tanısın tanımasın herkese ve her şeye duyarlı ve koruyucu insanlar için baba adamdır tabirini kullanırız, onun gibi)

Güneşin baba-ata olarak adlandırılan erilliği, güneşin doğuşunu ve hayat enerjisini yani ruhsal enerjiyi sembolize eder. Dişil yönü ise batmakta olan güneşin yakıcılığının azaldığı ancak bir hayatın büyüyebileceği yuva-rahim enerjisi gibi algılanmıştır.

Tabiata baktığımızda, kanatlı canlıların yumurtalarını belli bir ısıda tutarak ve karanlıkta büyütmesi gibidir. Yeni bir hayatın oluşması alegorisi, güneşin batışında temsil edilmiştir diyebiliriz. Her gün batımında Kuluçkaya giren büyük kozmik bir yumurta, en büyük yaşam kaynağı…

İnsan görünümlü ancak güneş veya ışık kaynağı gibi resmedilen petroglifler, sıradan insanın sahip olduğundan çok daha yüksek bir bilince sahip insanların bilincini mi anlatmak istiyordu? bizlere. Yani kozmik insanlar mıydı? bu insanlar. Güneş sistemini bilen o bilinçte veya o bilincin de üstünde bir bilginin yansıması olabilirlerdi. Sahip oldukları yüksek bilince, insan elbisesi giyerek yansımak gibi düşünebiliriz bu görsellerde ki ifadeleri.

                       

Güneşin doğuşunda ve batışında aldığı renk, altın sarısı ve kızılımsı bir renk olmasına rağmen çok yakıcı değildir. Güneşin en tepede olduğu An veya en güçlü etki yarattığı vakit Güneşin, saf ışık yani beyaz olduğu vakittir. Dediğimiz gibi insan doğumundan itibaren bedenlenerek kazandığı toprak bilincini tekrar saflaştırmak ve bu bedene, bu sisteme ait olmadığını anlamak için burada. Yaşamın her anında Biz kavramını daha çok hissetmek ve kendini yani toprak bilinci (ben-ego-gölge) O kavramda eritebilmek.  Bunun tek yolu ise Ruh bilincine kavuşmak için töreyi yaşamak ve Güneşi en tepeye çıkarmak.  

Bir önceki yazımda; 

https://www.onaltiyildiz.com/?haber,9177

Biz Kavramı: Güneşin, merkezinde durursa, gölgen kaybolur. Sen konumlanacaksın güneşe göre.

IŞIK=SEVGİ=BİZ SIRRI (Oktan KELEŞ)

Aydınlığın kaynağı beyaz, karanlığın kaynağı ise siyah olarak birçok kültürün, mistik dünyasında yerini alır. Bazen keskin çizgilerle ayrılan olgular, tek yönlü ve kısır bir döngüde evrilip döner. Enerjinin ortaya çıkması için zıt kutuplara elbette ihtiyaç vardır. Ancak bu ikiliğin yarattığı kutuplaşma ve ayrışma büyük dengesizliklerle sarsıldığı sürece, çatışma, savaş, kargaşa hiç bitmez bu döngüde. Sahi bu kadar inanç, öğreti, ilahi olan mesajların, insanlığa bütün öğütleri, ibadet ve tapınışları işe yaramadı mı? İnsanlık tarihinde barış ve esenlik içinde yaşam, bu dünyada hiçbir zaman hüküm süremedi, çok kısa süreli dar alanlardaki barışlar, dünya insanlık tarihindeki kaosun yanında, hatırı sayılamayacak küçüklükte değil mi? Neden kaos hep hüküm sürerken düzen bir türlü tutmuyor? İnsanlık tabiata öyle çok ihanet etti ki his dünyası hiçbir şeyi algılayamaz hale döndü. İlahi olanın siyasallaştırılması konusuna ise burada değinilmeyecektir. Zaten tüm düzen bunun üzerine değil mi? Devam edelim:

Bu sistemden çıkmanın anahtarı da Türklerde ve Bozkurt kavramında gizli bir bilgi olabilir mi? Boz Atlı Hızır, Bozkır, Bozok, Bozdoğan gibi kavramların özü, dönüştürmeye yani organik ve gerçek simyaya işarettir diyebiliriz. Elbette Bozdağ’ı zikretmeden olmaz. Sadece bir dağ mı?  Bilen biliyordur, devam edelim; Boz kavramıyla birlikte ortaya çıkan ruh bilinci, Türk’ün özündeki bilinçtir. Beyaz ve siyahın birbirine karışarak meydana getirdiği renk, yani aydınlığın-ışığın,  karanlığı kendi ışığıyla kaplayıp dönüştürdüğünde ortaya çıkan renktir BOZ. Neyi bozuyor bu renk?  Kötülüğün hükmünün ışıkla bozulmasının adı olabilir mi? Boz için, aydınlığın karanlığı rehabilite etmesi de denilebilir kısaca. Bu yüzden Atatürk en ulu Bozkurtlardan biriydi. Esir edilemez bir kurt bilincinin ancak karanlığı kendinde dönüştürebilecek Işık gücüne işaret.

 

 İşte bu konu bize şunu göstermektedir ki, Türk kadim kültüründe dualite ile birlikte teşekkül eden ve ikiliği Bir’leyen bir anlayış çok derin kadim kökleriyle karşımıza çıkmaktadır. Bu ülkeyi yedi düvele karşı bir avuç Türk kurdu. Nasıl kurdular? Önce kendi bilinçlerinde yaptıkları devrimle. (Unutmayalım: Bir Türk dünyaya bedel.)

Konuyu uygarlıktan insana çevirecek olursak Latif Babanın Adem beye öğüdündeki “Kötü insan yoktur, kötülük vardır” anlayışı ile olayları durumları ve yaşamı kavradığımızda kavga edecek kimse olmadığını görürüz. Mücadele bireysel veya kolektif kötülüğün, metafor olarak güneşle, insandaki ışıkla (adı Türk olan yazılımla-bilinçle) rehabilite edilmesi ve Bir’lenmesi meselesidir. Burada yanlış anlaşılmasın, her şeye iyilikle bakalım hep iyi, en iyi olalım meselesi değil anlatılmak istenen. Adil olmanın önemine dikkat çekmek, nerede ve hangi durumlarda nasıl davranılacağının ölçüsünü kavramaktır, vurgulamak istediğimiz nokta.

Bireysel ve yüzeysellikten çıkanlarla Boz doğacak ve Kut (kandaki cevher) canlanacaktır. Burada bir ironi yapacak olursak karşı taraf için,

Türkler bu minvalde BOZguncu da olabilir. Zaten kâfir dediler bize diye başlamıyor mu? O muhteşem roman :)

Jung’un ifadesiyle hiçbir şey yüzeyde genişlemez bağlantıları gerçekleştiren güçlendirmeler, ancak derinlere dalmayı göze alanlar tarafından gerçekleştirilir ve derinlere indikçe esas olan genişler. Yani, yine Erenler sözüyle; inmeden çıkamazsın diyorlar.

Kadim anlatılarda ki bütün sonlar iyiliğin zaferi, güçlünün adaleti ile biter. Kaos ne kadar korkutucu olursa olsun kendi özündeki ışığa, ruhun sesine kavuşan her bilinç, Türklük yazılımını canlandırarak içindeki Bozkurt’un yol göstericiliği ile tarih içindeki ve kendi bilincindeki Türk çağına adım atmış olacaktır.

Zincirlerini kırmak için önce kendi içinde, kendi destanını, mitini yaşamadan ve kendi Ergenekon’undan çıkmadan bu çağa adım atmak kolay olmayacaktır. Gerçek Bozkurtluk budur.  Okyay Kağanımızın söz ettiği, ışığını kendi gözüne değil, yolu aydınlatmak için karşıya yansıtmak, Sır bu olsa gerek.

Gönlü Birleşenlere Selam olsun.

 

Fatma KIZIK 



Bu haber 2,774 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,420 µs