En Sıcak Konular

Musa As Dönemi ve Firavun

7 Temmuz 2020 06:12 tsi
Musa As Dönemi ve Firavun Okuyucu tefekkürleri....Musa As Dönemi ve Firavun 1. Bölüm

Musa As Dönemi ve Firavun 1. Bölüm

 

Musa As zamanını, döneminin gerçeğiyle, tarihin bölük pörçük dağınık bir şekilde, belli belirsiz bucaklara dağılmış bilgi kırıntılarının izinde ve Kuran-ı Kerim ışığında aydınlatmaya çalışacağız. Araştırmalarımızı oluştururken Mısır 17. Hanedanının son Firavunu Seqenenre Thoth’un savaşlarından sonra diktirdiği zafer anıtlarından, Hitit tabletlerinden, Tarihçi Herodot’un “Tarih” kitabından, Manetho’nun “Mısır Tarihi” kitabı ve Homeros’un “İlyada Destanı” Kitabından yararlandık. Bu araştırmada, Kuran-ı Kerimde geçen olayların, tarihin muamma gibi algılanan zaman aralığının aslında bilinmeyen değil oldukça aleni olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır.

 

Mümin suresi 24. Ayet:

Fir'avn'e, Haman'a ve Karun'a. "(Bu, Musa As için) Yalancı bir büyücüdür." dediler.

 

M.Ö. 1500’lü yıllarda Musa As’ın mücadele ettiği firavun, 17. Hanedana mensup Kamose (Boğa) idi. Kamose’un Babası olan Seqenenre Tao (Cesur) ile, ilk dönemlerinde ve çocukluk dönemlerinde Medyen Bölgesine gitmeden önce mücadele etmiştir. Seqenenre Thoth anlam olarak Seqe İlyada Destanında ki Skamandros Nehrinin isminin başında ki Ska demektir. Seqe ya da Ska anlam olarak “Kara” diye çevrilmiştir fakat bu Kara Mısır’da ki Skarabe böceği (Gübre böceği) nin ihtiva ettiği anlamı taşır. Yaşamın, hayatın var olması ve yorumlanması demektir. Biraz daha açıklarsak renk olarak karadan (Siyah) ziyade toprak parçası olan “kara” daha çok anlamlı olacaktır. Scarabe böceğinin özelliği yumurtalarını bir gübreye yerleştirerek doğum sonrasında yavruları ilk besinlerini buradan temin ederler. Bu döngü insanların dünyasında ki hamile bir kadının çocuğunu karnında büyütmesi şeklinde görülebilir. Burada anne, “Ska-kara” yani yaşam kaynağı ile ilişkilendirilebilir. Nenre ise Ra (Tanrı)’nın baş sözcüsü anlamına gelir. Bizim kültürümüzde bu “Resul” ile aynı anlama gelmektedir. Tam olarak Yaşamı var eden Ra’nın Baş sözcüsü Thoth demektir. Bir bütün içinde yetkin olduğu bilginin, yaşamı var eden olguların bilgisine vakıf olduğunu bildirmektedir. Thoth, Mısır Dininin kurucusu olarak kabul edilir. “Hermes Metinler ve Çalışmalar Kitabında” Thoth’un Hermes’e (Buna İdris As diyenlerde vardır) baba diye hitap etmesinden dolayı O’nun oğlu olduğu kabul edilmiştir. Aslında burada Thoth, Hermes ile ruhani bir bağlantıyla konuşmuştur. Yani Hermes bir Tanrı kategorisinde görülmüştür ve vahiy yollu iletişim kurulmuştur. Firavunun Thoth ismini almasında metafiziki olarak bir takım ruhani varlıklarla da ilişki içinde olduğunu bize aksettirmek istemektedir. Bu ismi alanların hepsi Hermes’in Çamuru ya da Gübresi anlamında Skarabe ismiyle O’nun gölgesi, yaptırmak istediği şeylerin yapılmasında ki aracı olduğunu anlatmak istemişlerdir.

 

Bahsettiğimiz firavunlar 3500 yıl öncesinin insanları olduklarından dolayı onlara ait izler yok denecek kadar azdır. Daha çok rivayetlerle, söylencelerle, Tarihçi Herodot’un “Tarih” isimli Kitabında “Mısır Rahiplerinden öğrendim ki” şeklinde anlattıklarından, kendi çıkarımlarımızla yorumlarımızı Kuran söylemiyle birleştirerek elde ettiğimiz bilgilerle incelemek durumundayız.

 

Manetho M.Ö. 3 veya 4. yy. yaşamış ve “Aegyptiaca” Mısır Tarihi isimli kitabı yazmıştır. Eseri Padişah Abdülaziz Osmanlıcaya çevirmiş ve faydalanmıştır. Bugün günümüzde hala kitap Türkçeye çevrilmemiştir. Kitapta Manetho Musa As’ın, Firavun 2. Tuthmosis Döneminde yaşamış olduğunu yazmıştır. Bu kaynak kullanılarak Musa As’ın o dönemde yaşamış olduğuna inanılmış ve arkeologların, tarihçilerin kabul ettiği yegane kaynak olarak günümüze gelmiştir. Kilise tarihçisi Eusebius'un Manetho’dan faydalanarak oluşturduğu Ermenice versiyonu olan kitapta Musa As’ın mücadele ettiği firavunun Kamose olduğunu söylemektedir. Kitapta, Kamose’un babasının ismi Archies olarak yazılmış “Cesur” anlamına gelir. Kamose’un ismi “Aphophis” yazılmış anlamı “Boğa” dır. Genel kabul bu şekilde oluşturulmuştur. Bizim Kuran’dan edindiğimiz bilgileri ve araştırmalarımızı toparladığımız zaman ulaştığımız yargı Seqenenre Thoth’un aslında firavun olduğu çocuğu diye geçen Kamose’nin ise Haman olduğu şeklindedir. Bunu Seqenenre Thoth ve Kamose’yi analiz ettiğimiz bölümde açıklığa kavuşturmaya çalışacağız.

 


 

M.Ö. 1500’de Mısır da genel anlamda siyasi duruma baktığımız zaman Hyksoslar denen çoban krallar ve Mısır’ın kendi halkının oluşturduğu krallıkların var olduğunu görüyoruz. Hyksos, Mısır dışından gelen halkların kurduğu krallıklar diye kabul edilmiş, Manetho’nun, Seqenenre Thoth’un mensup olduğu 17. Hanedanın aslında Fenikeli olduğunu söylemiş olmasına rağmen Hyksos olarak görülmemiştir. Bu konuda birçok kişi farklı şeyler söylemiştir. Fenike krallarının Hyksos olarak sayılmamasından aslında İsrail oğullarına Mısır topraklarında verilen isim olduğu anlaşılmaktadır.

 

Hyksos kelimesini anlamak için örneğin Kağan kelimesine bakalım. Kağan dediğimiz zaman Türk hükümdarları aklımıza gelir. Zülkarneyn başlığı, ok, yay, kurt, at, töre gibi birçok anlamı içinde barındırarak bir motif oluşturur. Hyksos’ta aynı şekilde Hyk kelimesi Ug, Ok ya da Uk harfleri Lykia bölgesine de ismini veren Kurdu anlatır. Oğuz Kağan Destanında ki;

 

Türkler “Barak” derlerdi, Kara tüylü köpeğe,

Böyle ad verirlerdi, büyük soylu köpeğe.

Aslında efsaneler, bir köpek anarlardı.

Onu da köpeklerin, atası sayarlardı.

Bu köpek soylu idi, çok büyük boylu idi,

Av çoban köpekleri, hep onun oğlu idi.

 

Barak (uk) sözü köpek diye çevrilmiş vurgulanmak istenen kurttur. Köpeklerin de atası kurt olması sebebiyle veya kafiye olsun diye olabilir köpek diye çevrilmiştir. Bar kelimesi tebarek, mübarek demektir. Uk, Ok ise O Kurt yani belirteç olması bakımından kişi ya da nesne zamirini belirtir. İkinci mısrada Barak’ın (kelime ve anlamsal) açıklaması yapılırken, böyle ad verilirdi büyük “Soylu” Kurt olarak açılmıştır. Barak; Soylu kurt, Mübarek Kurt gibi anlamını ikinci mısrada açıklanmış oldu. “Av çoban köpekleri, hep onun oğlu idi.” derken Av köpekleri akıncı öncü birliklerin kralları, Çoban köpekleri ise, devletin başındaki padişah veya hükümdar demektir. Hyksos’ta aynı şekilde Kurt Krallar anlamına gelmektedir. Kurt ismi İbrahim As’ın isminde olduğu gibi Urbarra dan, Yusuf Suresi 17. Ayette Yusuf As’ı kardeşleri kuyuya attıktan sonra Yakup As’a mealen “Onu Kurt yemiş” diye söylemelerinden, o zamanlar da Kurdun sembol olarak kullanıldığını anlamaktayız. Kurt sembolünün bize düşündürdüğü,  Musa As’a da bu şekilde gelmiş olabileceğini göstermektedir.

 

Sonuç olarak Hyksos kelimesi On iki İsrail kabilesinin yerel yöneticilerinden ziyade onların da başında ki kişiye verilen isimdi. Bu kabileler her biri kendi alanlarında uzmanlaşmış oldukları düşünülebilir. Şöyle ki; kimi tarım, mimarlık faaliyetleri, balıkçılık, ticaret vs alanlarında ayrılmış veya uzmanlaşmışlardır. Daha iyi anlayabilmek için Ortaçağ Avrupa’sında ki Feodal yapı, vassallık sistemi ve ölçek ekonomisinin aynısıymış gibi düşünmek gerekir. Avrupa’da bu feodal yapılar Papalığa bağlı oldukları için Kutsal Roma İmparatorluğunu kurmak kolay olmuştur fakat Musa As zamanından önce Hyksos’la 17. Hanedanla husumet içinde olduklarından dolayı firavunun oluşturmak istediği imparatorluk kurulamamıştır.

 

Araf Suresi 160. Ayet

Biz onları (Ya'kub'un oniki oğlundan gelen) oniki torun kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya: "Asanla taşa vur!" diye vahyettik. Taştan oniki göze fışkırdı. Her kabile içeceği yeri bildi. (Ayrıca) üzerlerine bulutla gölge yaptık ve onlara kudret helvasıyle bıldırcın eti indirdik: "Size verdiğimiz güzel rızıklardan yeyin!" (dedik). Ama onlar (saptılar, haksızlık ettiler. Böylece onlar) bize zulmetmediler, fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı.

 

Bu bilgiden Kuran’da Musa As ve Kavmi Kızıldeniz’i daha geçmeden o civarda konakladıklarını anlıyoruz. Musa As kavmini belirli bir bölgeye toplayıp su aradığında asasını taşa vurup On iki pınar var olması ve her kavmin içeceği yeri bilmesi şeklinde açıklanan Araf Suresi 160. Ayetten On iki bölgeye ve On iki kabileye ayrıldıklarını anlıyoruz. Sadece On iki kabilenin başında ki kişiye (Musa As) Hyksos “Çoban Krallar” deniliyordu. Bu gelenek İbrahim As’dan beri süre gelen bir adetti.

Araf Suresi 141. Ayette bir hatırlatma nidasıyla sesleniş vardır.

 

“Hani sizi Firavun ailesinden kurtarmıştık. Onlar size en kötü işkenceyi uyguluyorlardı. Oğullarınızı öldürüyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.”

 

Deniz geçilmiş fakat deniz geçilmeden öncesini hatırlayın nidasıyla, “Hani sizi Firavun ailesinden kurtarmıştık. Firavun ailesinden sizi kurtardığımız zaman eskiden yaşadığınız durumunuzu unutmayın ki çocuklarınızı öldürüyorlardı. O dönemde Musa As Kavmini bu zulümden kurtarmak için topluluk halinde hareket etmeye karar vermiş ve bir bölgeye getirip On iki kabileye ayırmış. Araf Suresi 142. Ayette kendisi Sina Dağına 40 gün için gittiği zaman Samiri’nin 148. Ayette buzağı ile onları yoldan çıkarmaya çalıştığı anlatılmıştır. Bu dönemden anlıyoruz ki daha Kızıldeniz (Eritre Denizi)’den geçilmemiştir.

 

Yukarıda ki harita Musa As’dan hemen önceki dönemi göstermektedir. Nil Deltası, Kızıldeniz’in kuzeyi ve Orta Mısır’a kadar olan bölgede İsrailoğulları yaşıyordu. 16. Hanedan’ın nasıl yıkıldığı bilinmiyor Herodot’tan öğrendiğimiz kadarıyla bir yangından bahsetmiş, 16. Hanedanın son Kralı Sesostris (Sothis) o karmaşa da kaçmış ve akabinde 17. Hanedan’a geçiş yapılmıştır. 17. Hanedana kadar olan dönemde 15 ve 16. Hanedan İsrailoğulları olan Hyksos adı verilen krallarla yönetiliyordu. 16. hanedan krallarının isimlerine baktığımızda Musevi isimleri bariz gözükmektedir. Bu dönemde İsrailoğullarının ekonomik olarak güçleri mevcuttu, kendi bölgelerinde tarım ve ticaretle uğraşıyorlardı. 16. Hanedanın yıkılmasından sonra 17. Hanedan İsrailoğlullarına zulüm uygulamaya başladılar, topraklarını ve özgürlüklerini ellerinden alıp, onları köle gibi kullanmak istemişlerdir.

 

https://en.wikipedia.org/wiki/Sixteenth_Dynasty_of_Egypt

 

17. Hanedana mensup son Firavun Seqenenre Thoth’un oraya gelmeden önceki durumunu anlayabilmemiz için krallığın gelişim aşamalarını bakmamız gerekmektedir. 16. Hanedan’ın sonuncu kralı 4. Senusret idi. Onu Yunan tarihçileri Sesostris ismiyle anmışlardır. Son kral olarak oğlu kendisi yaşarken vefat etmiş olması muhtemel Wepwawetemsaf isimleriyle anılmış olan Prens vardır. Herodot, Sesostris’ten Mısır Kralı olarak bahsetmiş, oğlu Pheron’un savaşçı olmadığını yazmıştır. Tarihçiler iki tane Sesostris olduğunu Herodot’un dediği Sesostris’in birinci Sesostris yani 4. Senusret’ten önce yaşamış olduğunu savunmuşlardır. İkinci Sesostris’in ise 17. Hanedandan sonraki Ramses döneminde olduğunu söylemişlerdir. Bizim konumuzla bağlantılı olan 4. Senusret’tir. Aşağıda değineceğimiz gibi aslında Senusret’in Mısır’da Wepwawetemsaf adında bir oğlu ve Asya’da Herodot’un savaşçı olmadığını söylediği ikinci oğlu Pheron’dur. Bu kardeşler aynı anneden olmayabilir. Bu aynı İbrahim As’ın dedesinin bir oğlunun yani İbrahim As’ın babasının Suriye ve Irak bölgesinde olması ve öteki oğlunun da Harran bölgesinde Azer ismiyle olması gibi Senusret’in de iki oğlunun biri Mısır öteki o zamanlar Küçük Asya denilen Anadolu’da idi. Yunan tarihçileri Mısır firavunlarının isimlerini doğum ismiyle anmamışlardır daha çok kullandıkları sıfatlarla kayıt altına aldıkları için firavunların isimleri birbirine benzerlik göstermektedir. Bu durumda firavunları birbirine karıştırmak olası bir durum meydana getirmektedir. Çok dikkatli okununca bu karışıklık giderilebilmektedir.

 

Senusret, Sn-wsr.t, Sesostris, Sothis, Sesoosis, Sirius, Şira:

 

 

Bu resim İzmir Torbalı yolu üzerinde ki Karabel Yazıtları diye bilinen rölyeftir.

 

Sn; seniordan Lord, Çar, Kral demektir. Resimde ki Kurdun başında ki tacı gösterir.

Wsr, Nsr; Eski Mısır dilinde Kurt demektir.

T; resimde altta gözüken adım atmaktan ayak demektir.

Anlamı: Baş kurdun yerdeki gölgesi yani elçisi demektir. Resimde dikkat edilirse Ayak ile Kurt aynı çizgilerle sanki birbirinin aynısı olduğu vurgulanmak istercesine simetrik üst üste çizilmiştir.

 

4.Senusret’in mumyası bulunamamıştır. Karnak tapınağında devasa bir heykel bulunmuş ve 4. Senusret olabileceği söylenmiş sonunda ona atfedilmiştir. Edfu Kentinde Horus tapınağında bir balta ve bir bıçağın da Senusret’in sembollerini taşıdığından ona ait olabileceği düşülmüş fakat birçok arkeologlar onun 1. veya 3. Senusret olabileceğini öne sürmüşlerdir. Buluntuların ışığında arkeologlar arasında 4. Senusret ile alakalı tam bir uzlaşı sağlanamamıştır. Yunanlı tarihçiler Sesostris (Sothis) ismiyle hitap etmişlerdir.

 

Sesostris: Seso resimde ki altı ok, çentik (6) demektir. Stris kelimesinin Tris’i; Trismegistos yani Hermes’in üç kere ululanması şeklinde belirtip, Hermetik bir isim olduğuna vurgu yapılmıştır. Açıkçası çok yanlış gibi gözükmemekle birlikte çok ta doğru gibi durmuyor. Tris, Üçlü demektir. Yunan alfabesi Fenike alfabesinden ihraç edilerek oluşturulmuştur. Seslerin ve harflerin görünüşleri farklı olsa da Yunanlılar kendi anlayışlarına göre yeniden düzenlemişlerdir. Bunu Herodot kitabında böyle olduğunu söylemektedir.

 

 

Köktürkçe’de M harfi Sirius’un, Akyıldız’ın (Gündüz Aydın) işaretidir. Bu sembol Sesostris isminde ki Tris yani üçlünün ne anlama geldiğini anlatır. Oktan Abi’nin “Yeni Çağın Sohbetleri” sunumda ki 1. Ay Börk 2. Kızıl Gezegen 3. İse Mavi Kök’ün sembollerini anlatır. 3 aşamada kendi evresini tamamlar. Bu üç aşamadan sonra yeniden başka üç aşamalar oluşur. İslam terminolojisinde ki Ceberrut, Melekut ve Efal Alemi denilen üç aşama şeklinde de düşünülebilir. Sesostris Yunanlılar ayrıca Sothis olarak isimlendirdikleri Sirius (Kurt)’tur. Konumuzla alakası olmadığı için dağıtmadan Sirius Yıldızı ile ilgili birazcık daha bilgi verelim. Sirius’un ve Kutup Yıldızı’nın (Ay Börk, Polaris) Uzayın içinde olduğu düşünülmektedir. Belki de uzayın dışında, karanlık uzayı delen yıldızlardan bir kaçından ikisidirler!

 

Mısır öğretisinde Sirius Yıldızı çok önemlidir. Bu sadece Mısır değil eski Babil, Sümer ve Türk Kültüründe de aynı derece öneme sahiptir. Mısır’da Nil Sularının yükselmesi Sirius Yıldızının en üst noktaya ulaştığı 6 Temmuz tarihinde gerçekleşir. 2 ay boyunca Sirius en iyi şekilde görülür sonra yeniden batmaya yani gözükmemeye doğru ilerler. Bilimsel olarak bu şekilde değildir tabi ki; aslında Dünya’nın yörüngesinden dolayı bu şekilde görüyoruz. Dünya, Uzayın bir prototipi olduğu söylenir. Bunu söyleyen alimler aslında Dünya Güneşin etrafında nasıl dönüyorsa Uzay’da aynı şekilde başka bir Yıldızın (Sirius’un) etrafında dönüyor demek isterler. Bunu böyle olduğunu Oktan Abi Yeni Çağın Sohbetlerinde açıklamıştı. Uzay’ın, Gündüz Aydın (Sirius)’ın çevresinde döndüğünü o videoda öğrenmiştik. Bunu derken şu anda da dönüyor deniyoruz o da aşamasını tamamladı ve yok olmuş olabilir ama bir zaman zarfında öyle olmuştu bunu kesin diyoruz.

 

https://www.onaltiyildiz.com/?haber,5413

 

Necm Suresi;

1. İnmekte olan yıldıza andolsun ki,

33. Şimdi gördün mü, o geri döneni?

49. Doğrusu, 'Şi'râ nın' Rabbi de O'dur.

57. O yaklaşmakta olan, yaklaşmaktadır.

 

Üstteki 4 ayette bir şeyin yaklaştığını, yaklaşanın karşında da bir muhatabı olduğunu anlıyoruz. Muhatabına doğru yaklaşan bir şey var. İşte O şey Sümer Tabletlerinde Nibiru, Kuran’da Şira olarak söylenmiştir. Sümer’de de Nibiru’nun geri döndüğü ve Tiamat’ı öldürdüğünden bahsedilir. Burada ki Tiamat aslında Gaia Anadır. Nibiru’nun sonra ki gelişinde öldürdüğü Tiamat başka bir dünyadır. Nibiru ismini değiştirmemişler Gaia, Tiamat1 ve Tiamat2 şeklinde sadece yok ettiklerinin isimlerini değiştirerek söylemişlerdir. Toparlarsak Altı Temmuz’da Güneş Sirius’a yakın olur, Dünya Güneş’in etrafında döndüğü için o açıya gelince Sirius’la sanki birleşiyormuş gibi olur. Dünya’nın o noktaya gelmesi demek Güneş’inde bir gün o noktaya geleceğini bize anlatır. Ne demek istiyoruz Altı Temmuz‘da Dünya, Güneşe en uzak durumunu gösterir. Güneş Sirius’a yakın olacak ki Dünyayla uzaklaşsın! Güneş bir burcu 30 günde geçmez. Dünya, Güneş’in etrafında dönerken bir burcu 30 günde geçer ve açı değişir sonraki burca yeniden başlıyormuş gibi devam eder. 360 dereceyi 30 güne bölmüşler ve Aylar meydana çıkmış. Güneş o kadar hızlı bir şekilde burçları geçmez. Mısır’da ve Hint kültüründe Güneş’in bir burcu 2150 veya 2160 yılda bir geçtiği söylenir. Bunlar doğru değildir. Asıl işin doğrusu Kehf Suresi 25. Ayette söylenmiştir.

 

25. Onlar mağaralarında üç yüz yıl kalmışlar ve dokuz daha ilave edip katmışlardı.

 

300 yıl ve ona 9 tane daha 300 eklenmiş toplamda 3000 yıl olmuştur. Güneş bir burcu 3000 yılda geçer. Güneş şu anda hala Balık Burcunda seyrine devam etmektedir. 6 Ok Sirius’la alakalıdır.  12 burcun 6 sı gündüz 6 sı gece remzidir. 6 sı Sirius (Gündüz Aydın), 6 sı Aybörk yani Kutup yıldızı ile alakalıdır.

 

 

Resimde Sümer Tabletlerinde geçen solda ki Enki, Aybörk yani Kutup Yıldızı, sağda ki Ninhursag, Gündüz Aydın yani Sirius’dur. 6 gece ve 6 gündüz yani 12 Burcun ne şekilde oluştuğunu gösterir. Yusuf As’ın 11 Yıldızı Güneş’i ve Ay’ı kendisine secde ederken gördüğü rüyayı bazı araştırmacılar gezegen olarak yorumlamışlardır. Aslında bunlar burçları oluşturan yıldızlardır. Kutup yıldızı dahil bütün burçlar ve Uzay, Sirius Yıldızının etrafında döner. Astrologlar ve bir çok Alimlerin, Uzayın Demirkazık denilen Kutup Yıldızının etrafında döndüğünü söylemelerinin nedeni uzun yıllar boyunca hep aynı noktada görüldüğü içindir. Uzayın da kutbu değişir.

 

Yusuf Suresi 69. Ayet:

(Kardeşleri), Yusuf'un yanına girince, (Yusuf, öz) kardeşi(Bünyami)n'i yanına aldı ve: "Ben senin kardeşinim, onların (bizim hakkımızda) yaptıklarına üzülme!" dedi.

 

Rivayet edilir ki Yusuf As Kardeşlerini karşılıklı ikişer ikişer oturtmuştur Bünyamin As’ı kendi karşısına almıştır. Toplamda 6 masa kullanmış olur ya da 6’ya ayırmıştır. Sirius’un üzerinde bu kadar durmamızın nedeni Mısır’ı Sirius’u bilmeden anlayamayız. Güneş şu anda Balık Burcundadır o dönemde ise Koç Burcundaydı. Günümüz de belki 100 yıl içinde Kovaya geçecektir. Yani o dönemde şu anda gökyüzünden olduğundan çok daha yakın ve parlaktı. Sanki Gökyüzünde iki tane Güneş varmış gibi oluyordu. Sümerliler bundan dolayı Sirius’a Nibiru demişlerdir. Su taşkınları günümüzde olduğundan çok daha fazla oluyordu. Kadim Mısır Takvimi bile Sirius’a göre ayarlanmıştı. Güneş Burçlara girmez. Dünya güneşin etrafında döndüğü için Güneşi bir ay içinde burçlara giriyor sanıyoruz. Altta ki 1. Resimdeki gibi Güneş Koç Burcunda 3000 sene kaldı. Koç Burcu Sirius’a daha yakındır. Dolayısıyla Güneş Doğarken arkasında Sirius şimdikinden daha belirgin gözüküyordu.

 

 

Hoca Ahmet Yesevi 62. Hikmet.

 

Çünkü düştüm meydana, meydanı dolu gördüm,

Yüz bin arifi sordum, bütün cevlan içinde.

 

Yukarıda verdiğimiz bilgiler geliştirilirse Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri’nin neden Yüz Bin demiş olduğu bulunacaktır. Sirius’u orada burada aramaya gerek yoktur. Oktan Abi Yeni Çağın Sohbetleri videosunda zaten her şeyi anlatmıştır. Neden tamamen net bir şekilde açıklanmadı gibi bir soru insanın içine düşerse; bunun cevabı da bizim gibilerin bunları düşünerek, tefekkür ederek, hayalden, vehimden kaçınmamızın sağlanması, hem kişiye özgü hem de Hak olanın kişi tarafından görülüp, insanın bilgi ile tatmin olması ve bilgiyi reddetmemesi içindir. Bilgiler keşfedildikçe, onları anlamamızı sağlamak için kelimelerin altında olsun, jest, mimiklerle hissettirme babında olsun bunların yavaş yavaş aslında bizlere yüklenmek istendiğini anlamış oluruz. İşte o zaman O’nun anlatmış olduğu noktalara gelince, O noktalarda, O kişinin de olgunlaştığını, o yoldan ilerlediğini, adımlarının üzerinde olduğumuzu o zaman hissederiz. Susma Yemininin de neden yapıldığını kavramış oluruz. Tekrar konumuza dönersek,

 

Bizim anladığımız kadarıyla Sesostris ismi, Eski Mısırda kullanılan Sethroite nome isminden gelmektedir. Nome bölge, yer anlamına gelir. Roite Krallık, devlet, Seth ise Baş Kral Çar demektir. Seth ayrıca eski İbranice altı demektir. 6 ok sahibi burada da kullanıldığı anlaşılıyor. Mısır eskiden Aşağı ve Yukarı Mısır olmak üzere ikiye bölünmüştü. Sesostris, Herodot’un kitabında Avaris (Auaris) diye bir kent kurduğundan bahseder. Bu Bölge Süveyş Körfezinin hemen kıyılarındadır. Toparlarsak Aşağı Mısır’ın Kralı anlamına gelmektedir. Gerçek ismi olmadığı bir unvan olduğu açıktır. Sesostris, kurduğu devleti on ikiye böldüğü, aralarına kanal açtırdığı ve Nil nehrini bu kanallardan akmasını sağlayıp toprakları zenginleştirdiğini Herodot 2. Kitabın 107. Paragrafında yazmıştır. Musa As’da On ikiye böldüğü zaman toprakları aynı metodu kullanmış olduğunu anlamaktayız. Atalarından çalınan toprakları tekrar geri almak için savaştığını, bu şekilde devletini de kurmuş olduğu ortadadır.

 

David Hawkins yukarıda ki rölyefin Luvice yazıldığı söylenmektedir. Karabel Rölyefinde;

 

Mira (ülkesi) kralı Tarkasnawa,

Mira ülkesi kralı Alantalli['nin oğlu],

Mira ülkesi kralı ...'nin torunu.  

 

Yazdığını belirtmiştir. Mira diye bir yer İzmir Bölgesinde yoktur. Likya bölgesinde yani Torosların hemen başlangıcında Myra vardır! Zaten yazıtta büyük ihtimal Myra (Müra) demek istemiştir. (Y)harfini (İ) gibi okuma eğilimimiz var. İlk satırda yazan Tarkasnawa, Tark anlaşıldığı üzere Türk demektir. Suriye’de ki Ugarit İmparatoru, İbrahim As’ın dedesinin ismi Türk’tü. Ugarit tersten okununca Türk demekti. Asnawa aslında Hitit Devletinin güneyinde ki Arzawa denilen Likya’yı içinde kapsayan bir eyalettir. İkinci satırda ki Alantalli kelimesi, Antalya isminin 3500 yıl önceki isminin nereden geldiğini anlatır. Al Antalli yani Antalya, Küçük Anadolu (An-at-alli) anlamına gelmektedir. Sonda ki Alli, İlyada Destanında İllion, İllas, ortada Ant kelimesi Alexandros kelimesinin ortada ki And’ı yani İda Dağıdır. Baştaki Alex hecesi denizleri anlatır yani Akdeniz’dir. Skamandros olduğu zaman Büyük (Kara) Menderes Nehri demektir. Buradan anlaşılacağı üzere Antalya Bölgesi o zamanlar Muğla’yı da içine alan bir yerdi. Mira denilen İzmir Bölgesi ise Efes ve Milet Bölgelerine deniliyordu.

 

 

Herodot yazıtta; “Ben, bir omuz vuruşta bu ülkeyi yendim ve aldım.” yani ilk saldırışta burayı ele geçirdim diye yazdığını belirtir. Tarkasnawa, Arzawa’nın Türk’ü demektir. Musa AS’ın dedesinin Likya Bölgesinden Anadolu’ya girdiğini ve kıyı kesimini Akha’lardan aldığını anlıyoruz. Akha’ların da daha önceden Kilikya Bölgesinden gelmişlerdir. Herodot bu yazıt için, Sesostris'in zafer kazandığı ülkelerde   diktirmiş olduğu bir anıt olduğundan bahseder. İki anıt olduğu birisinin Efes yolu üzerinde ötekisinin de Torbalıdan İzmir'e giden yol üzerinde olduğunu söyler. Herodot, "Adını, yurdunu yazdırmamıştır, ama bunları başka biçimde belirtmiştir." diye ekleme yapmıştır. İşte bu nokta çok önemlidir. Tarih aktarıcıları bilgiyi sonraki nesle iletirken semboller kullanmıştır. Herodot'un adını yurdunu yazdırmamıştır dediği aslında isminde (Senusret, Sesostris) veya diktirdiği eserlerde sembolik olarak anlaşılacağını kastetmiştir. Likya’dan bugünkü Antalya civarından İzmir’e kadar olan bölgeleri ele geçirmiştir. Bu Bölge Mira ismiyle yazılmıştır aslında doğrusu Myra olmalıdır. Bugün Antalya’da Myra Antik kenti kazıları hala devam etmektedir. Tarihi verilerden anlaşıldığı üzere Myra Bölgesi aslında Antalya’da eski ismiyle Likya denilen bölgede daha sonra İzmir’in de ele geçirilmesiyle belki Yukarı ya da Kuzey Myra anlamında sMYRna (İzmir) denilmiştir. Karabel Rölyefinde bahsedilen Mira aslında Smyrna bölgesidir.


 

https://anatolianscripts.com/script/karabel-yazitlari/

 

“.. İyonya’da bu kişinin kayalara oyulmuş iki tasviri vardir, biri Efes-Foça yolunda diğeri Sard’dan Smirna’ya giden yolda. Her iki yerde de kayaya oyulmuş, dört buçuk kübit yüksekliğinde, sağ elinde mızrak sol elinde ok ve yay taşıyan bir adam vardır, … ve bir omuzdan öbürüne göğsünde Mısır hieroglifi ile yazılmış bir yazı bulunur: ‘Bu ülkeyi kendi omuzlarımla fethettim.” (Herodot II.106).”

Herodot’un bahsettiği anıt yukarıda ki resimdir. 2. Kitabın 106. Paragrafında bahsetmiştir.

 

Herodot Tarihinde ikinci kitabının 107. Paragrafında Sesostris’in altı çocuğu olduğunu söyler. Seferden dönünce kardeşi ve çocuklarıyla sarayda bir yemek organizasyonu yapılmış, kardeşinin sarayın çevresini odunlarla çevrelemiş olduğu ve yangın çıkardığından bahseder. Bu yangın sırasında iki çocuğunun öldüğünü onları köprü yapıp Sesostris’in onlara basarak kaçtığını söyler. Daha sonra da geri dönerek kardeşini cezalandırdığından bahseder. Bu bilgileri Herodot Mısır rahiplerinden edindiğini söyler. Herodot M.Ö. 500’ler de yaşamıştır. Kendisine verilen bilgi ise kendisinden 1000 sene önceki bilgidir. Dolayısıyla ayıklayarak düşünmeliyiz. 16 ve 17. Hanedanlar iç içe girmiş başlangıcı ve sonu hakkında tam bir uzlaşı sağlanamamıştır. 4. Senusret hakkında bilgiler çok ele tutulur şeyler olmamakla birlikte daha çok tahminlere dayalı elde edilen bilgilerdir. 16. Hanedanın sonunda Krallıkta ikili krallık sistemiyle yönetim anlayışını bazı arkeologlar dile getirmişlerdir. Fakat bu da akla yatkın gelmemektedir. Manetho, Aegyptiaca’nın 2. Kitabının 97. sayfasında Saites (Rahotep) adlı biri tarafından Hyksos’a saldırı gerçekleştiğini ve krallığın ele geçirildiğinden bahseder. Yine aynı şekilde

 

https://en.wikipedia.org/wiki/Rahotep

 

Linkte Jürgen von Beckerath adlı Mısır bilimci 17 hanedanın kurucularının 16. Krallığın Vassalları olduklarını iddia eder. Bu söylemle Manetho’nun söylemi birbirini desteklemektedir. Senusret’in krallığı kendisi seferdeyken Vassalları tarafından ele geçirilmiş Herodot’un söylediği gibi iki oğlu orada öldürülmüş olabilir. Sonra Sesostris’in geri döndüğü ve krallığı basanları cezalandırdığını anlayabiliriz.

17. Hanedanın kurucusu Rahotep’in kimin çocuğu olduğu belli değildir. Yani önceli kayıtlarda yoktur. Oysa bütün hanedanların kurucularının öncelleri bellidir. Daha çok bir önce ki firavunun kardeşleri yeni bir başlangıçla hanedanlıkları kurdukları gözlemlenmiştir. Fakat bu 17. Hanedan için geçerli değildir.

 

Sesostris Anadolu’da Hititlerle beraber Mısır Fenikelilerinin önünü kestikten sonra Doğu Karadeniz’de Vesosis ve Tanausis Savaşında Scythia (İskitler)’da bir kere daha Fenikelilerle savaştığı ve savaşın Mısır’a kadar devam ettiği söylenir. Bu savaş Gürcistan Bölgesinden Ürdün’e kadar olan alanı kapsıyordu.

 


 

https://tr.wikipedia.org/wiki/Vesosis_ve_Tanausis_Sava%C5%9F%C4%B1

 

Gotların Kralı Tanausis olduğu söylenir. Gothlar Hititlilerdir ve Tanausis’in (Boğa) İlyada Destanından Danaoluların Mısırlı Fenikeliler olduğunu bilmekteyiz. Aslında Vesosis diye anılan Sesostris’tir. Burada ayrıca Hitit Kralı olduğunu yazıyor fakat mantıklı olan ittifak yaptığıdır.  İlyada Destanında Akilleus’un, Eetion’u mağlup ettiğinden söz eder. Eetion; Eti, yani Hitit demektir. Hitit Kaynaklarında Tarhuntz diye bilinen bir rüzgar tanrısı vardır. Kilikya Bölgesinde (Teşhup olarak geçer) daha çok Konya, Hatay, Suriye civarında etkili olmuş Tanausis ismiyle buradan bağlantısı kurulabilir. M.Ö. 1600’lü yıllarda Hititlilerin Anadolu’da biraz gerilediği düşünülebilir. Son Hitit kazılarında elde edilen tabletlerde Paphlagonia Bölgesinde Hititlerin Kaşka diye isimlendirilen bir milletle savaştığı bulunmuştur.

 

https://www.youtube.com/watch?v=bop-I60luF8&feature=youtu.be

Videonun 28. dakikasında Hititlerin Kaşkalarla M.Ö.1600’lü yıllarda savaştığından bahsedilmektedir.

 

İlyada Destanında da Paphlagonia Bölgesinden gelen savaşçılardan bahsedilmektedir. Bu verilerin ışığında anlıyoruz ki İlyada Destanında bahsedilen Truva Savaşında aslında sadece kıyı bölgesinde değil Kızılırmak’ın doğusundan, Doğu Karadeniz’in son sınırına kadar olan bölgede savaş meydana gelmiştir. Danaolular yani Fenikelilerin tanrısı olan Tanausis, Hitit kralı gibi lanse edildiği anlaşılmaktadır. Aslında Hitit eyaleti Arzawa’nın Kralı Tarkasnawa (Sesostris) çok sonradan Tarhuntz (Taru) ismiyle tanrılaştırılmıştır. Tarhuntz ismi, Tarkhun, Tarkan isminin de isim babası olduğu anlaşılmaktadır. Danao ya da Tanau ismiyle ses olarak benzeştiği için karıştırılmıştır. Danao isminin açılımı Ad Ana’dır. Ad Kavmi en eski kökenidir. İlyada’da dikkat ederseniz Athena (Ad Ana) tanrıçayı korucu olarak benimsemişlerdir. (Atlas, Atlantis anlatılırken burası daha iyi anlaşılacaktır) Yani Tarkasnawa ve Tarhuntz ismiyle uzaktan yakından alakası yoktur. Fakat Tarhuntz (Taru) çok sonradan (M.Ö 1300’lerde) Zeus’a benzetilip tanrılaştırılmıştır.

Konumuzla alakasız gibi gözüken savaşı buraya almamızın nedeni İlyada’nın kodlarını açmak içindir. Çünkü İlyada normal bir şekilde okunursa hiçbir şey anlaşılmaz. İlyada’yı referans alarak düşündüğümüz zaman Vesosis ve Tanausis burada ittifak yapmışlardır bu doğru fakat daha önce Vesosis (Sesostris), Tanausis’in önünü kesmişti. Sesostris’ten iki ya da üç nesil sonra bu sefer Lukka, Arzawa denilen bölge ile Tartuntaşa denilen Kilikya bölgesi ittifak yapmıştır. Bu İlyada Destanın’da üstü kapalı anlatılmıştır. Arzawa Bölgesi o kadar güçlenmiştir ki, Tarhuntaşa ile anlaşıp Lukka’lıları kırmışlardır. İlyada Destanın da savaşın Lykia Bölgesinde ağırlığını sürdürmesinin nedeni budur. Denilebilir ki Truva Savaşı Çanakkale dolaylarında geçmiştir nasıl olurda Lykia Bölgesinde geçiyor gibi yazıyoruz? Bunu şu anda anlatırsak pek bir şey anlaşılmayacaktır. Aşağıda Karun’u anlatırken yine bu noktaya geleceğimiz için o zaman hem tabletlerden hem de İlyada Destanından bu konuyu açıklığa kavuşturacağız. Şu anda bizim anlattığımız dönem Karun’dan daha öncesi dönemdir. Belki 50 ile 100 yıl öncesi diyebiliriz. Bu dönem Sesostris’in, Fenikeliler ve ittifak kurduğu devletlere karşı (Asur) Hitit devletiyle ittifak oluşturduğu dönemdir. Daha sonra Karun sahneye çıktığı zaman Tarhuntaşa (Tanausis) denilen Kilikya Bölgesiyle ittifak oluşturup aslında Hitit Devletini yıkmak istemiştir. Buraya kadar savaşları ve Dünyanın belirli bölgelerinin siyasi durumunu anlatmamızın nedeni bir bütünlük açısından o dönem aralığındaki savaşlarının lokal değil aslında Dünya Savaşı olduğunu vurgulamak içindir. Bunu sadece belli bir bölge ile kısıtlı tutarsak o zamanki hükümdarların stratejik planlarını ve bölgeyi nasıl işgal etmek istediklerini anlamamız imkansız gibi duracaktır. 4. Senusret’in krallığına 17. Hanedan diye bilinen Fenikeliler saldırmışlardır. Aynı dönemde Sesostris (Senusret) Lykia Bölgesine çıkıp Kilikyalıların önünü kesiyor. Hititler Kuzeyde Kaşkalarla, Güneyde Asurlularla (Suriye) savaş durumunda. Trakya’dan gelen Friglerle Mysia’lılar Çanakkkale’de savaşıyor. Yani tam bir Dünya savaşı sahnelendiği ortadadır.

 

 

https://en.wikipedia.org/wiki/Senusret_IV

 

Kurt çizimini Luksor’da Medamud tapınağında 4. Senusret tarafından yapıldığı tespit edilmiştir. Bu çizim Mısır’da ki Anubis ile karıştırılmamalıdır. Anubis Ramses döneminde Senusret’ten en az 300 yıl sonra gelmiştir. Duvarda ki A harfi gibi gözüken ters V o dönemde El diye okunurdu. Elimiz gibi Beş rakamı ile kodlanırdı ve Boğayı temsil eder. Kurt F (P) harfi toplamda Elif (Alep) yazmaktadır. Kurdun elinin ters V’ye değmesi anlam olarak, Kurdun Boğayı devirmesini tasvir eder. Bu Anadolu’da ki Lykia (Kurt) nın, Kilikya (Boğa) Bölgesinin önünü kesmesi kozmik boyutta var olan bir bilginin gün yüzüne çıkarılması demektir. Nitekim Kilikya (Boğa) bölgesine gelen Fenikeliler, Minos veya Girit bölgesinden gelen Lykia (Kurt) ile yayılması engellenmiştir. Ters V dediğimiz sembol aslında çok öncelerden A idi zamanla Ters V’ye Yunanlıların veya dışardan gelen halkların Mısır’a gelip yerlisi olduktan sonra dönüşmüştür. İkisi de aynı şeyi anlatır.

 

Wepwawetemsaf

 

Upuaut, Wepwawet, Wepawet, Ophois

 

Wepwawetemsaf’ın 4. Senusret’in yerine geçtiği belirtilmiştir. Bu kişi büyük ihtimal oğlu olabilir. İsim olarak dikkat edilirse Wepwawet denilen sonradan tanrılaşmış birinin isminin verildiği söylenmiştir. Bu tanrılaştırılmış kişi M.Ö. 2900’lü yıllarda Mısır’da firavun olduğu söylenen Den ismi verilen hükümdardır. Rakamları bence çok dikkate almayınız çünkü arkeologlar belli bir kronoloji oluşturmak için buluntulardan sonra kendi mantık dizilimlerine göre bir takım yerlere kişileri, tarihleri koymuşlardır. Manetho 1. Kitabında İbrahim As’ın M.Ö. 3184 yılında yaşadığını belirtmiştir. Aslında mantıklıdır. Wepwawet hiyerogliflerde geminin önünde Kurt olarak resmedildiği için su yollarını açan anlamına geldiği söylenmektedir.

 

https://tr.qwe.wiki/wiki/Den_(Pharaoh)

 

Manetho, hükümdar Den’in isminin aslında Oúsaphaîdos olduğunu belirtmiştir. Yusuf-aydos olarak okunur. Oúsaph kelimesinin sonunda ki Ph harfinin F diye okunması onun Türkçe olduğunu gösterir. Eski Türkçede (F) harfi yoktur ve (P) harfi (F) diye okunur. Yine aynı şekilde (H) harfi de yoktur onun yerine (K) harfi gırtlağın üst tarafından (KĞA) şeklinde çıkar. Zamanla bu (Ha) harfi olarak kullanılagelmiştir. Üstteki resimde A ya da Ters V dediğimiz şekil 5 (Baş) ile sembolleştiğini söylemiştik. 5 rakamı (H) hafi ile yani (KĞA) eşleşir. Türkçe bunu okursak Kap veya Kaf şeklinde okunur. Yakup As’ın isminin sonunda ki Kup ya da Kap üsteki devlet armasında ki Kurdun okunuşudur. Aydos kelimesi (sonradan Abydos olmuştur) ise aİDos yani Kutsal Dağ, Baba Dağ anlamına gelmektedir. İlyada Destanında geçen İda Dağının ilk ismi buradan gelmektedir. Yusuf As Kuyudan çıktıktan sonra Mısır’a geldiğinde Lykia Polis adını verdiği Lyksor’da ki Kurtların Şehrini kurmuştur. Lyksor Baş Kurt Şehri demektir. (L) harfi sonradan (El), (Beş) olarak Yunanlılara Lamda Harfiyle geçmiştir. Ülkeyi On ikiye bölmek ilk bu dönemde Yusuf As zamanın da yapılmıştır. Akdeniz bölgesinde ki Eski Anadolu medeniyeti olan Lykia (Kurt) ismi de buradan kaynaklanmaktadır. Deniz Halkları Anadolu’ya nasıl geldi şeklinde bir düşünce vardır. Küçük ölçekte ki göç Yusuf As’ın neslinin Lykia Bölgesine Girit’ten gelmesiyle oluşmuştur. Büyük anlamda baktığımız zaman zaten bundan 50.000 yıl önce Ankara’ya kadar her taraf denizdi. Kütahya’da Eskişehir’de, Afyon’da deniz hayvanlarının fosillerinin bulunmasının nedeni budur. Ankara o dönemde deniz kentiydi armasının “Çapa” olmasının altında derin manalar vardır. Devlet Yusuf As’ın nesli tarafından kurulurdu. On iki kardeşten iki kardeş devleti kurar ötekiler kurulan bölgeye gelirdi. Musa As’da Mısır’da ki Lyksor Bölgesinde ki Lykia Polis’e kurduğu devleti On iki kabileye ayırması bundandır. Devleti kuran o olduğu için anlıyoruz ki Musa As, Yusuf As’ın neslindedir. Anadolu’da eski medeniyet olan Mysia devletinin ismini Misya diye okuruz aslında doğru telaffuz Musa’dır. İbrahim As’dan, Yahup As’a oradan Yusuf As’a ve Musa’a gelen nesil hepsi Türk’tür. Çünkü bu kavram Kuran’da Türk Milleti olan İbrahim Milleti diye kodlanan halkı da içine alır. Buradan şöyle bir bağlantı kurulabilir Yakup As’ın, Yusuf As ve Bünyamin As’ın annesi olan eşi Türk’tü. Musa As, Mısır’dan biriyle evlenmemiş Şuayb As’ın kızıyla evlenmiştir. Hammurabi’nin kurduğu Medyen Ülkesinin o dönemde Hititler tarafından yıkıldığını ve o bölgeye Türklerin yerleştiğini bilmekteyiz.

 


 

Bu resim fildişine işlenmiş M.Ö. 3000’li yıllar civarında tarihle kayıtlanmıştır. Sağ üstte Yılan şeklinde çizilmiş gemi (Bunu unutmayınız son bölümde İlyada Destannında geçen Palladion’un kökeni buraya dayanır) hemen üstünde onu yönlendiren Kurt Wepwawet’in (Su yollarını açan) sembolü olmuştur. Sağ elinde bir topuz tutmaktadır. Topuzu şu şekilde anlamalıyız. Mesela Osmanlı’da Okçular dediğimizde nasıl Okmeydanı bir bölge olarak hemen akla gelirse o dönemde de Lykia Polis denildiği zaman akla örnek olsun diye Topuz Meydanını belli etmek içindi. Topuz, Yusuf As’ın kullandığı silah olabilir. 4. Senusret’ten sonra veya onun döneminde yerine geçen Wepwawetemsaf ismiyle müsemma olsun diye aynı şekilde babası ya da ailesi tarafından topuz ve kurt sembolüyle eşleştirilmiştir. Bu sembolleri kullanan kişiler hangi boya mensup olduklarını belli ediyorlardı. Bizde de 24 Oğuz Boyunun kendi sembollerini kullanması gibi. Kimisi kılıcı daha çok kullanırken kimisi Ok’u kullanıyordu. Kimi Hayvanlarla, Kuşlarla sembollerini birleştiriyorlardı. Bunun gibi Mısır’da da kendileriyle özdeşleşen semboller kullanılıyordu. Bu noktada bir şeyin altını çizmemiz gerekiyor. Üstteki sembol Yusuf As’ı betimliyor demek istemiyoruz. Fakat O’nun zamanından sonra, O’nun milletini kontrol altına almak için, O’nun sembollerinin kullanıldığı ihtimalinin de olabileceğini söylemek istiyoruz. Bu Oktan Abi’nin Tanrı Ceketli adam makalesiyle aynı görülmelidir. Bugün de vardır Milliyetçiyim diyen, Kurt görünümlü hainler. Onun için bu resme sadece sembol gözüyle bakılmasını salık veririz.

 

Bu hikayeyi ve mitolojiyi anlatmamızın nedeni İlyada Destanının anlaşılmasını sağlamak içindir. Çünkü Wepwawetemsaf dediğimiz kişi 16. Hanedanın son prensi idi. İsmine baktığımız zaman topuz ve kurt ile sembolleşmiş, nasıl öldüğüne dair bir kanıt yoktur hatta bazı arkeologlar onu firavun kategorisinde bile görmemişlerdir. Bunun nedeni babası yaşadığı dönemde krallığının ele geçirilmiş olma olasılığının yüksek oluşundandır. Konumuza bağlarsak Herodot’un 2. Kitabının 107. Paragrafında Sesostris’in Mısır’a geldiğini yazar. Burada Nil Deltasında, Akdeniz’e yakın bir yerde ziyafet verdiği Altı çocuğu olduğunu ve bu ziyafet sırasında kardeşinin sarayın etrafına odun yığmasından dolayı bir yangın çıktığını ve iki çocuğunu köprü yapıp üzerlerine basarak kaçtığını anlatır. Bu tabi sembolik bir okumadır. Hiç kimse kendi çocuğunu köprü yapıp üzerine basmaz buna bu şekilde inanmak akıl karı olmadığı gibi Herodot’un da buna bu şekilde inandığına inanmak, tarihçinin aklıyla alay etmek demektir. Herodot karakterli, düzgün bir insan olduğu için ona ne aktarıldıysa değiştirmeden anlatmıştır. Bu saçma gibi gözüken şeyi bu şekilde yazarsam insanlar ne der benimle herkes alay eder gibi toplara hiç girmeden objektif bir şekilde saygın davranmış ve doğru olanı yapmıştır. Aslında Sesostris’in altı tane devleti vardı iki devletine baskın yapılmış büyük ihtimalle iki oğlu da bu şekilde hayatını kaybetmişti. Sembol anlatımında erkek, adam, baba devleti sembolize eder. Anne de toprak parçasıdır. Daha sonra 108 paragrafta dönüşte kardeşini cezalandırdığından bahseder. Sesostris, Mısır’dan çıkışında Anadolu’ya gelmiş, Lykia ve Efes tarafını ele geçirdikten sonra ilk İonia, Lykia, Truva yani Anadolu’da ne kadar halk varsa bunlardan bir ordu yapıp tekrar Mısır’a saldırmıştır. Mısır’da ki İonlular veya Anadolu halkları bu şekilde oraya gelmişlerdir. Bunu şöyle de düşünebiliriz. Kudüs’ü artık kaybedeceğimiz zaman nasıl Abdülhamit Han Kudüs’e Hıristiyanları ve birçok halkları getirmiştir aynen onun gibi Sesostris’te dışardan halkları getirmiştir. Herodot, Sesostris’in Suriye, Avrupa ve Anadolu’da, Ege’de ve Doğu Karadeniz’de ülkeler kurduğundan bahseder. Mısır’da ki 16. Hanedanın ülkesinin sınırları oldukça genişti. Bu ülkelerin çoğu sömürge olarak düşünülmelidir. Bunlardan yıllık kazançlarının %10’u gibi bir vergi alınırdı. Bu sayede de korunurlardı. 16. Hanedanın sonuna baktığımız zaman Mısır dışına fetihlere çıktığı zaman ülkesinin ele geçirilmiş olması veya döndükten sonra yine aynı akıbetin yaşanmış olduğunu 17. Hanedanın başlamasından anlıyoruz.

 

Merneith, Züleyha

 

Merneith kelimesi Züleyha ismi gibi Su Perisi anlamına gelmektedir. Djet diye bilinen bir kraldan sonra tahta geçmiş yerini de Den’e bıraktığı kaynaklarda belirtilmiştir.

 

 

Birinci resim Yusuf As’ın Mührüdür. Bir çerçeve içinde 16 Yıldız görünmektedir. Altında ki 8 çentik kemal olma durumunu gösterir. Oktan Abi’nin Yeni Çağın Sohbetlerinde Bahsettiği Kutsal Işık’ın biz bir tarafını görüyoruz. Bir de görülmeyen arkası vardır ki orası da 8’dir. 16 Yön o şekilde belirlenir. Sağdaki stel Züleyha Annemize aittir. Arı gibi çizilmiş olan Aşağı ve Yukarı Mısır’ın birlikteliğini anlatır. Çivi gibi olan iki adet nesnenin uçlarında beş adet çentik vardır. Yanındaki A harfine benzer olan sembol Boğa diye anılmış, İki çivinin ihtiva ettiği anlamın ne olduğundan bahseder. Bu iki birleşince yine On eder. O beş iken Alfa Kurt’tur. Gece ve Gündüz ile alakalı bir semboldür. Biraz askıda kaldı bunu biraz daha açmaya çalışırsak, Aşağı Mısır ve Yukarı Mısır ne demektir? Bunu anlamamız gerekir. Dünyada bazı insanlar vardır onları herkes sever ama bazıları vardır ki; onları Allah ve bazı kişiler sever. Allah bazı insanları herkesin sevmesini bir şekilde istememiştir. Örneğin Hz. Ali Kv’yi Allah herkese sevdirmemiştir. Bazılarına O’nu çok sevdirmiştir. Bazıları da Yavuz Sultan Selim Han’ı çok sevmiştir buna karşı da Allah bazılarına da onu sevdirmemiştir. Bizler Fatih deyince İstanbul’un Fethi’de kalıyoruz. Çok büyük bir şeydir tabi ki ama bir de manevi Fatihler vardır. Fatih Sultan Mehmet Han Yukarı Mısır’ı (İstanbul) fethetmiştir. Yavuz Sultan Selim Han, Aşağı Mısır’ı Peygamber Efendimizin Kabe’yi Fethi gibi silah kullanmadan fethetmiştir. Oktan Abi, Türk Çağı başlamıştır diye altını çizerek, kalın harflerle birçok platformda vurgu yapmaktadır. Türk Çağından ne anlıyoruz? Kabe’yi yine İslam’dan haberi olmayan kişiler mi tutacak? Mısır bu Türk Çağında nereye oturacaktır? Atilla Han’ı da herkes sevemez. Roma’yı Türk Çağında ne gibi bir gelişme bekliyor? Hakeza Büyük Türkistan’da ki Uygur Bölgesi’nin akıbeti ne olacak? Türk Çağını Türkler, Misak-ı Milli denilen Bölge içinde mi yaşayacaklar? Şöyle bir söylem vardır, Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u almıştır Atatürk ise kurtarmıştır. Türk Çağında kimisi Mehdi As diyor kimisi başka kişiler olabilir ya da Mehdi As değil de Türk Ordusu diyelim fark etmez. Yarın bir gün Mehdi As, İslam adına Mısır’a düzeni kurmak için giderse O’na neden gidiyoruz diyemeyiz. Bilgi üretmek kolaydır ama Hakikati söylemek Hallac-ı Mansur Hazretleri gibi taşa tutulmak demektir. O’nun için Hallac-ı Mansur Hazretlerini de Allah herkese sevdirmemiştir. Fatih’ten sonra Yavuz Sultan Selim Han nasıl Mısır’ı fethettiyse, Atatürk’ten sonra gelecek olan Türk’ün Başbuğ’u, Mısır’da dahil olmak üzere Kabe Bölgesini düzene koyacaktır.

 


Birinci bayrak Yavuz Sultan Selim Han’ın, ikinci Barbaros Hayrettin Paşa’nın bayraklarıdır.  Sultan’ı kimler yetiştirdiyse Barbaros’u da onlar yetiştirmiştir. Yukarıda ki Yusuf As’ın 16 yıldızlı Mührü, Yavuz Sultan Selim Han’ın sancağındaki iki kenarda ki 16 Yıldızla aynı şeyi anlatır. Yusuf As’ın 12 kare şekli, Sultan’da Ay ve Güneş iç içe şeklinde 12’ye tamamlanmıştır. Hem burçları hem de Sirius’u betimler.

 

Dünyanın bir Kuzey yarım küresi bir de Güney yarımküresi var. Kuzeyi Ay’ın hükmündeyse Güneyi Güneş’in hükmündedir. Gece olunca tam tersi olur. Kuzeyde İstanbul ne ise Güneyde Mısır o dur. Şöyle bir şey sorulabilir. Ay bir ay içinde Dünya ile Güneş’in arasına giriyor nasıl olurda Kuzey’e etki yapıyor olabilir. Acaba bu gördüklerimiz doğru mudur? Belki de Dünya’nın bir ay boyunca ayrıca kendi yörüngesi vardır. Ay ile Güneş’in bölgesine girip çıkıyordur! 1 ay boyunca Ay hareket ediyor sanıyoruz belki de dünya hareket ediyordur! Altta ki resimde Onç Tamgasının başladığı noktaya gelene kadar 12 zikzaklı olduğunu ve o arada Güneşin etrafında döndüğünü düşünün. Güneşin çevresinde dönerken uzunluğunu düşündüğümüzde 12 zikzak sanki eğri çizgi gibi olacaktır. Yerin beşik diye hitap edilmesi dünyanın sağa ve sola olan hareketlerindendir.

 

Yasin suresi 40. Ayet: Ne güneş aya erişebilir, ne de gece, gündüzün önüne geçebilir. Hepsi bir felekte (yörüngede) yüzmektedirler.

 

Zuhruf Suresi, 10. ayet:

Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size (birtakım) yollar var etti.

 

 

İbrahim As Mısır’a gelinini almaya gitmiştir. Oktan Abi, Kantura Annemizin Türk olduğunu söylemişti. Yusuf As, Mısır’da gelinini almıştır. Tekvin’de Züleyha Annemizin ismi Asenath (Dişi Kurt) olarak geçer.

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/Asenath

 

Kraliçe Züleyha Annemizdi Yusuf As ile evlendikten sonra Yusuf As, Babasını, Annesini ve kardeşlerini Mısır’a davet etmiştir. Daha sonra Yakup As ve Eşi, Kral ve Kraliçe olmuştur.

 

Yusuf Suresi 100. Ayet

Ana-babasını tahtın üstüne çıkardı ve hepsi onun için secdeye kapandılar (önünde saygı ile eğildiler. Yusuf): "Babacığım, dedi, işte bu, önceden (gördüğüm) rü'yanın yorumudur.

 

Bundan dolayıdır ki devleti kuran Yusuf As’ın soyundan gelenlerdir veya gelenlere kurdurtmaya çalışmışlardır. Musa As’da devlet kurmuştur anlıyoruz ki Yusuf As’ın soyundan gelmiştir. Burada bir yanılgı oluşmasın her devlet için demiyoruz en azından bu iki devleti kastettik.

 

Süleyman As’ın zamanın da Belkıs Annemizin Yemen tarafında olduğu söylenir. Dikkat edersek o da teslim olmuştur. Süleyman As’a savaşmadan onun ülkesini almıştır. Mısır kelimesi nereden geliyor çok araştırmadık daha doğrusu bulduğumuz sonuçlar çok tatmin edici sonuçlar değil. Fakat yukarıda Züleyha Annemizin steline baktığımız zaman Mısır yani Mu aşer; denizin öteki kıyısında ki On anlamına gelir. Tek bir tane On vardır bu aşağı taraftaki On gibi anlamını okuyabiliriz. Arapça Misra olarak geçer fonetik olarak Şira sesini de duyabiliyoruz. On Türkler anlamında da düşünülebilir. Mısır ismi, (Egypt) Yakup As’ın isminden gelir. Girit’te bulunan Lineer B tabletlerinde "Akupitio" olarak geçer. Lineer B tabletlerinin kökeninin M.Ö. 1500’lere kadar dayandığı söylenir. Alfabesi hala tam olarak çözülememiştir. Akupitio, Yakup İta yani Yakup Dağı demektir. Ak, Baş demektir. Up, Ub, Türkçe bir hecedir Af, Uf, Ug Kurt demektir. Sonda ki İti, İta, İda Dağ yani Baş Kurdur tezahürü demektir. At hiyerogliflerde ve Sümer’de ayak resmiyle gösterilir. Bu gözükmesi demektir. Münir Derman Hazretleri Yakup isminin ayak anlamına geldiğini söylemiştir. Egypt kelimesini İngilizce telaffuzu alışkanlığında (İıcıpt) şeklinde okuruz. Aslında Y harfi U diye okunur yani Egupt doğru telaffuzdur. Fonetik olarak ta Egup, Yakup ismini bize verecektir. Türkler her zaman Devletlerinin ismini önderlerinin ismiyle kurmuşlardır. Yakup As Tahta oturmuş bir Kraldır. Dolayısıyla Mısır’ın isminin de Yakup As’dan başka olması beklenemez. Neden bizler Mısır dedik dersek oraya ilk Mısır diyen kişinin köken olarak ne kadar derin bilgiye sahip olduğunu da anlamış oluruz. Ayak ne anlamda kullanıldıysa o anlamdan ilerlemek gerekir onu anlamak için. Bunu diyen kişi Maya dilini de çok iyi biliyordur sembol dilini de.

 

M.Ö. 1500’lü yılların genel profil analizini yaptıktan sonra şimdi konumuza geri dönebiliriz. Mısır’da Hanedanlar bu şekilde Fenikeliler ve Hyksos’lar arasında el değiştiriyordu. 16. Hanedanı, bizim İlyada Destanından da anladığımız sarayı yakmışlar ve prense suikast düzenleyip krallığı ele geçirmişlerdir. Manetho 17. Hanedanın 5 kraldan oluştuğundan bahseder. Bizim konumuz Musa As zamanının deşifresi olduğu için son iki firavundan bahsedeceğiz. 17. Hanedan Manetho’nun söylemine göre 103 yıl sürmüştür.

 

Seqenenre Thoth (firavun) ve Kamose (Haman)

 

Yukarı Mısır 17. Hanedan https://en.wikipedia.org/wiki/Seqenenre_Tao

Yukarı Mısır 17. Hanedan https://en.wikipedia.org/wiki/Kamose

Aşağı Mısır 15. Hanedan https://en.wikipedia.org/wiki/Khamudi

 

Seqenenre Thoth yukarıda bahsettiğimiz gibi bizim araştırmalarımıza göre 17. Hanedanın son kralıydı. Oğlu ve son kral diye lanse edilen Kamose aslında veziri Haman idi.

 

Seqenenre Thoth, 17. Hanedanın kralı olduğu zaman Hyksos diye geçen Çoban Krallara karşı egemenliğini kabul ettirip Aşağı ve Yukarı Mısır’ın tek İmparatoru olmak istiyordu. Yukarı Mısır’ın 15 ve 16. Hanedanlarının kralları Hyksostu. Aynı çağda Aşağı Mısır’ın kralları da Hyksos’tu. Seqenenre Thoth, yukarı Mısır’ı aldıktan sonra Aşağı Mısır’a veziri Haman’ı atadı. Haman yönetimini, Firavunun ismiyle yani adıyla yaptığı için Haman farklı bir kral gibi algılandı. Tarihi verilere bakınca Aşağı Mısır’ın kralı Khamudi isminde biri olduğu söylenir fakat 17 Hanedan Kralı Kamose’den ve Aşağı Mısır 15. Hanedan kralı Khamudi’den sonra Ahmose I. isimli 18. Hanedan firavunu Mısır’ı birleştirdiği şeklinde kayıtlarda gözükür. Aslında Seqenenre Thoth Krallığı birleştirmişti.

 

Tutarsız ve tezat gözüken başka bir bilgi Kamose’un Mısır literatürüne geçen firavun olduktan sonra İki bayan denilen uygulayacağı politikayı sembolize eden Nbty ismiyle anılan kalkınma modelinde dini ve kalkınmayı yeniden yükselten lakabını almıştır. Bu şu demek oluyor; Eski tapınakların, su kanallarının, piramitlerin yeniden yapılması ve restore edilmesi için kalkınma modelini uygulamış demektir. Kamose’un bazı kaynaklarda 3 yıl, kimi arkeologlarca 4 yıl kral olduğu savı ileri sürülür. 3 yılda veya 5 yılda bir kanal bile kazamaz. Seqenenre Thoth içinde iki yıl hükümdarlık yaptığı söylenmiş fakat babası için saltanat süresinin bilinmediği kaydı düşmüştür. Ayrıca Kamose’un dedesinin oğlu olduğu da söylenmektedir. Buradan anlıyoruz ki aslında Haman hem Seqenenre Thoth hem de babasına vezirlik yapmıştır.

 

Bir başka önemli nokta ise Kamose hiçbir kraliyet listesinde ismi bulunmamaktadır. Seqenenre Thoth Karnak atalar salonu denilen bölgede ismi vardır. Khamudi’nin ise Torino papirüsü denilen kralların listelendiği papirüste ismi mevcuttur. Aşağı Mısır’da Khamudi, Yukarı Mısır’da Seqenenre Thoth veya Kamose ismiyle anılmıştır.

 

https://en.wikipedia.org/wiki/Apepi_(pharaoh)

 

Bazı kaynaklarda sanki Aşağı Mısır kralına Khamudi hiç denmemiş gibi Apepi ismiyle gösterilmiş Tarihçi Josephus ise Assis ismiyle anmıştır.

 

 

1 ve 5 nolu resimler Seqenenre Thoth’a ait kabartma ve baltadır.

4 nolu resmin kime ait olduğu bulunamadığı söylenmiş Seqenenre Thoth’a ait olabileceği üzerinde şüpheler vardır.

2 nolu resim Apepi denilen kralın hançerinin kabzasıdır.

3 nolu resim ise Seqenenre Thoth’un eşinin yani Musa As’ı Nil nehrinde bulunca; Kasas Suresi 9. Ayete konu olan kişinin elbise iğnesi gibi bir takı olduğu söylenir. Fakat bazı kaynaklarda da firavundan sonra yerine geçen kralın mezarında bulunduğu da söylenir.

 

Kasas Suresi 9. Ayet:

Fir'avn'ın karısı "Bana da, sana da göz bebeği Onu öldürmeyin, belki bize yararı dokunur, ya da onu evlad ediniriz." Dedi. anlamıyorlardı.

 

Dikkat edersek bütün semboller aslında aynı kişinin kullanmış olduğunu anlarız. En üstteki sembol Ördek veya Turna ve Güneş gibi olan Sirius Yıldızını ve Uzayı sembolize eder. Ortadaki daire içine alınmış ve 3 nolu resimde ki Seqenenre Thoth’un eşinin Ay gibi çizilmiş üstü küçük N Harfi gibi olan sembol Yukarı Mısır’ı temsil eder. En alt bölüm ise Aşağı Mısır’dır.

 

Seqenenre Thoth’un Kraliyet ismi Khaimuaset’tir. Olgunluğa erişmiş demektir. Çağdaş anlamda Güneş gibi diyebiliriz.

 

Kasas Suresi 9. Ayete baktığımız zaman firavunun ve karısının erkek çocuğu olmadığı anlaşılıyor. Çünkü hanımı diyor ki; “Bırakın yaşasın belki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz.” Mantık olarak erkek evladı olmuş olsa erkek çocuğunu saraya almaz o zaman rakip olabilirdi. Münir Derman Hazretleri bir videosunda demiştir ki; Siz söylenenlere bakmayın firavun “İnniyye” idi. Erkek evladı yoktur kızı vardır onun diye. İnniyye varlığı kendinden zorunlu olan demektir. Bu sözler yaratılış bağlamında kodlanan metaforlardır. Seqenenre Thoth’a baktığımız zaman kaynaklarda 10 tane çocuğu olduğunu görüyoruz. Fakat gariptir ki o kadar çocuğu olmasına rağmen ölümünden sonra kardeşi tahta geçiyor. Bu da kaynaklarda ki bir diğer tezattır. Denilebilir ki Kızıldeniz geçilirken hepsi ölmüş olabilir. O zaman Seqenenre Thoth bizim aradığımız firavun demektir. Kaynakların bu konuda yetersiz olduğunu ispat etmiş oluyoruz. Yani bu yazdığımız bilgilere bilimsel argümanlarla gelenler önce bu sorulara karşı cevaplarını hazırlayıp gelmelidirler.

 

https://en.wikipedia.org/wiki/Apepi_(pharaoh)

 

Kaynaklarda Apepi veya Apophis’in Seqenenre Thoth’un çağdaşı olduğu Aşağı Mısır’ın kralı olduğu geçer. Aşağı Mısır’ın son kralı Apepi için 3 tane Horus ismi ( Krallık ismi) kullandığını söylemişlerdir. Buradan anlıyoruz ki Aşağı Mısır’da farklı, Yukarı Mısır’da farklı, Asur bölgesinde farklı Horus isimlerini kullanmışlardır. Bunu aynen öteki firavunlarda yapmış olabilir ve bir firavunu sanki iki taneymiş gibi algılamış olabilirler. Firavunlar tahta çıktıkları zaman 5 isim alırlardı. Horus ismi demek günümüzde devletin ismi demektir. O zamanlar krallık ismi diye geçmektedir. İkincisi Nbty ismi Krallığın topraklarına verilen isim demektir. Şöyle düşünülmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devletin ismidir. Anadolu ise devletin kurulduğu toprakların ismidir. Apepi 3 devlet ismi kullandı demek bu anlama gelmektedir ve hepsinde de toprakların ismi başka olmuştur. Araştırmacıların Seqenenre Thoth’u bir yere oturtamamalarının nedeni bundan dolayıdır. Apepi’nin kullandığı Saltanat adı veya Devlet adları Neb-khepesh-Re, A-qenen-Re ve A-user-Re’dir. 1. Yukarı Mısır 2. Kenan dediği Nil’in doğusundan Lübnan’a kadar, Aşağı Mısır olan kısımdır 3. ise Suriye’den Anadolu Akdeniz Lykia Bölgesine kadar olan kısımdır. Seqenenre Thoth, Kamose, Apepi veya Khamudi denilen kişiler aynı kişilerdir ve saltanat süresi kaynaklarda belirtildiği gibi 3-5 yıl değil Khamudi için söylenilen 49 yıldır.

 

https://it.wikipedia.org/wiki/Khamudi

 

Seqenenre Thoth’un 10 çocuğu olduğu yazılmış ve hiç biri tahta oturamamasına karşın Kamose’nin sadece biz kızı olduğu yazılmaktadır. Bu da Münir Derman Hazretlerinin söylediği gibi firavunun kızı olduğunu, oğlu olmadığını doğrular.

 

Son olarak Seqenenre Thoth’tan sonra eşinin kralın yerine naiplik yaptığı ve daha sonra Kamose’nin tahta geçtiğinden bahsedilir. Bizim anladığımız firavun ölünce kardeşi tahta geçmek için krallık ayını beklemiştir. O ay gelince 18. Hanedanın kurucusu olarak tatta geçmiştir.

 

https://en.wikipedia.org/wiki/Ahmose_I

 

Gaston Maspero isimli Mısır bilimci Ahmose’nin Seqenenre Thoth’a benzerliğinin çok çarpıcı olduğundan bahsetmekte ve arkeologların kardeşi olduğuna hem fikir olmuşlardır.

 

Buraya kadar 15. 16. ve17. Hanedanı ve M.Ö. 1500’lü yılları yazmamızın sebebi şimdi yazacaklarımızın anlaşılması içindir. Apepi veya Apophis denen firavun aslında Herodot’un yukarıda bahsettiğimiz Sesostris dediği kişidir. Herodot’un yangın çıkararak 2 erkek çocuğunu köprü yaparak kaçtı diye betimlemesi aslında Yukarı Mısır ve Aşağı Mısır’ı yani iki devletini Seqenenre Thoth’un ele geçirmesi demektir. Sesostris intikamını almak için geri dönmüş ve iki devleti yakmıştır. Bunu Herodot kardeşini cezalandırmak için geri döndüğü esnada sarayın çevrisinden ki odunların ateş almasıyla bir yangın çıkar şeklinde anlatır. Daha sonra Anadolu topraklarında, (Truva-Helen-Helion-İlion) dolaylarında Seqenenre Thoth’un önünü kesmeye çalışmıştır. Seqenenre Thoth krallığı ele geçirince Sesostris’in de unvanını ele geçirmiş oldu ve ona bağlı halka onun unvanıyla (Apepi, Apophis) hükmedip onun milletini köleleştirmeye çalışmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz Apepi’nin 3 horus ismi yani 3 devlet ismi kullanması Sesostris’in unvanları ve devletleriydi. Sesostris’in Yukarı, Aşağı Mısır ve Güney Anadolu’da 3 devleti vardı. Bu devletin nişanlarıyla Seqenenre Thoth krallığını bir dönem sürdürmüştür. Apophis ismi Ap, Af, Alfa, Elif, Kurt, Oph, Of ise Boğa demektir. Aşağı Mısır’da Lykiapolis ve Nil’in denize dökülen ucunda ki kent Avaris (Atlantis) Bölgelerinin ismi idi. Çevirilerde Lykion ve Fil (Elephant)  şeklinde görülür. Türk Milleti deyince nasıl ırk ve din akla geliyorsa o dönemde de Apophis deyince Aşağı Mısır Halkı akla geliyordu. Liderlerinin ismi aynı zamanda Halkın ismiyle anılıyordu. Onun için Seqenenre Thoth bu unvanla yönetim anlayışına devam etmiştir. Bu yönetim anlayışı günümüzde Kurbağa teorisi olarak gözükmektedir. Bu teori o zamanlarda vardı ama ismi farklıydı. Topraklar üzerinde millete egemenlik kurmak için kullanılan bu taktik günümüzde toprak alımları olmadığını göz önünde bulundurursak şirket, belediye, devlet yönetimlerinin ele geçirilmesi şeklinde hala devam etmektedir.

 

1. Bölümün Sonu. Baş Kam, Başbuğ Oktan Abi’ye sonsuz teşekkürlerimle ithaf ediyorum.

Notlar:

1. https://www.onaltiyildiz.com/?haber,7812 Kutsal Kan Seçilmiş Soy isimli makalede paylaştığımız birkaç link makale yayınlandıktan bir hafta sonra boşaltıldığını fark ettik.

2. Yine aynı makalede İlyada Destanında Alexandros’un Helen’i Makedonya’dan kaçırmış olduğunu yazdık. O sırada internetteki fragmanlardan araştırıp o bilgiyi kabul etmiştik. Bu araştırmayı yaparken İlyada Destanına yolumuz düşünce okumak zorunda kaldık ve aslında Makedonya değil, Muğla, Denizli, Aydın ve İzmir’i içine alan bir bölge olduğunu anlamış olduk. Herodot’un Tarih Kitabını da bu araştırma sayesinde okuduk ve orada da Makedonya’dan kaçırıldığı yazmaktadır. İnternette ki veriler büyük ihtimalle Herodot referans alınarak verilmiş olabilir.

3. Yine aynı makalede Musa As sepette Nil Nehrine konulduğu zaman kız kardeşi değil de Annesinin Kız Kardeşi onu takip etmiş olabileceğini yazmıştık Taha Suresi 40. Ayette gerçekten Kız kardeşi olduğunu anladık.

4. Yine aynı makale için yapıcı, çok olumlu güzel yorumlar almıştık. Konuların çok sıkışık olduğu birkaç bölüme yayarak yazılırsa daha iyi anlaşılacağı ile ilgili. Bu makaleyi hazırlarken ona dikkat ettik fakat paragrafları net bir şekilde yazmak demek bir sayfaya yaymak gibi bir şey oluyordu. Bu şekliyle 44 sayfa en az 150 sayfaya çıkması ve en az 10 bölüme yayılması demekti. Sürekli bu konuyla haşır neşir olmamak adına okuyanlardan özür dileyerek yine en kestirme şeklinde, gereksiz cümlelerden kaçınarak hepsini bir anda yazdık.

Kadir Sevencan 



Bu haber 5,477 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    1. OKER Teorisi Alametleri

    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    12,432 µs