En Sıcak Konular

Eski Bir Köşe Yazısını Yeniden Okumak

28 Mart 2020 16:50 tsi
Eski Bir Köşe Yazısını Yeniden Okumak ABD Bizi Vuracak mı?

 Yüksel Aytuğ'un 2018 Yılındaki Köşe Yazısı:

ABD Bizi Vuracak mı?

İki haftadır Discovery Showcase kanalında yayınlanan 'Uzaylılarla Temas' adlı bilim kurgu belgeselini adeta soluksuz izliyorum.

Aslında bilim kurgudan pek haz etmem. Ama bu kez belgeselin drama bölümüyle bilimsel gerçekler ve son teknolojik sıçramalar öyle ustalıkla birleştirilip servis ediliyor ki; hangisi hayal, hangisi gerçek birbirine karıştırıp ister istemez beyninizi 'Acaba?'larla dolduruyorsunuz.

Şimdi beni son yıllarda en fazla etkileyen belgeseli, izlemeyenler için özetleyeceğim. Ancak bilim kurgu ya da belgesel yapımlara ilgi göstermeseniz bile yazıyı sonuna kadar okumanızı öneririm. Çünkü finalde sizi büyük bir sürpriz bekliyor.

HİBRİD ÇOCUKLAR

Belgesel, Japon gök bilimcilerinin Jüpiter yakınlarında tespit ettikleri bir yabancı uzay gemisinin görüntüsüyle açılıyor. Işın yelkenleri kullanarak hareket eden devasa gemi, Teksas eyaleti boyutlarında. Giderek dünyaya yaklaşıyor ve insanlığı saran panik dalgası eşliğinde yörüngemize 'park' ediyor. Daha sonra uzay gemisinden ayrılan çelik dikenli küreler dünyaya düşmeye başlıyor. Evler, sokaklar, parklar, binalar bu kürelerle doluyor.

Bir süre sonra küreler insanlara yapışıp organik bir etkileşime giriyor. Dikenli kürelerin saplandığı insanlardan doğan çocukların daha sonra uzaylı geni taşıdığı tespit ediliyor. Yani uzaylılar, dünyamıza 'tohumlarını' bırakıyorlar.

İSTANBUL'DA GEÇİYOR

Şüpheli bebekler ise anormal davranışlar gösteriyor. Kendi aralarında konuşmadan anlaşabiliyor, muazzam zeka sıçramaları yapıyorlar. Bilim insanları bu yeni ırka melez ya da karışık anlamına gelen hibrid kelimesinden türetilen 'brid çocuklar' ismini veriyorlar. Ancak bir Türk nöroloji uzmanı kadın doktor, çocukların beyinlerinin bilgisayarlarla iletişime geçebileceğini keşfediyor. Bir başka Türk bilişim uzmanı, brid çocukların yardımıyla dünyadaki tüm bilgileri emip depolayan ve gelecekten bile haber verme kapasitesine sahip ilk 'quantum bilgisayarını' icat ediyor. Ancak bu yeni bilgisayar, tüm ağlara erişip bilgi toplama gücüne sahip olduğu için ABD Savunma Bakanlığı'nın ana bilgisayarına da saldırıyor. Artık tüm nükleer füzelerin kontrollerinin Türkiye'nin eline geçmesi, Pentagon kurmaylarının savaş kararı almasına sebep oluyor. Gizli bir insansız hava aracı, quantum bilgisayarının bulunduğu İstanbul'daki binayı bombalamak üzere Türk hava sahasına giriyor...

İzlediğim son bölümde ABD'nin insansız hava aracı, Boğaz kıyısında bulunan binaya doğru hızla alçalıyordu. Gerisini ben de bilmiyorum. Ancak bir ABD yapımı bilim kurgu belgeselinde Amerikalılar'ın onca ülke dururken neden kendilerine düşman olarak bizi seçtiğini şiddetle merak ediyorum.

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/gunaydin/aytug/2018/05/27/abd-bizi-vuracak-mi

Tıpkı Oktan Keleş'in Yıllar Evvel Yazdığı Gibi
 

 İşte ASA Kitabındaki o bölüm: (sh.491-496)

KOD MEHDİ

"2000’li yıllar... Dünyada tuhaf bir kaos başladı. Mekanik teknolojiden dijital teknolojiye ve daha da ilerisine geçen gelişmiş dünya ülkeleri, her alanda çöküyor. Tüm teknoloji kendini imha ediyor. Her alanda; askerî, tıp, uydu, üretim vs... Tüm bilgisayarlar; eski adı internet, yeni ve gelişmiş hâli interx çöküyor. Nükleer füzeler programlarını imha ediyor. Tıp alanındaki çöküşler, kısmen kontrol altına alınan birçok hastalığı yayıyor. Toplu ölümler, bulaşıcı virüslerin etkisi ile artıyor. BM çaresiz. Dünya seferberlik ilan ediyor.

Bütün bunlar; tüm dünya ülkelerinin aldığı kararla interx ağlarının zorunlu olarak kendisine bağlandığı, son derece gelişmiş, hiçbir hacker’ın giremeyeceği “Ana Göz Bilgisayar”ın, bilinmeyen ve hızlı bir şekilde kendi programlarını -bir bir- imha etmesinden kaynaklanıyor. Bu çöküşe bağlı olarak tüm ülkelerin her alandaki teknolojileri de çöküyor. “Ana Göz Bilgisayar” tüm dünya ülkelerinin oy birliği ile (mecburi) Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya konuşlandırılmıştı. Programın içeriği 9 kişinin vücuduna çiplenmişti. Bu karar Mescid-i Aksa’yı dokunulmaz ve -sözde- tüm dünyanın ortak malı hâline getirmişti. İsrail Süleyman Krallığı’nı üstü örtü bir şekilde (aslında kısmen) ilan etmişti. (İnsanlar farkında değil.)                                                                   

Hiçbir ülke, göbekten bağlı olduğu bu “Ana Göz Bilgisayar”a müdahale şöyle dursun, daha onun nasıl bir şey olduğunu bile bilmiyordu. Bilse bile, Şeytanî bir bilgi ile yapılıp programlandığından zaten müdahale imkansızdı.

9’lar ve heyeti şoktaydı; çünkü Şeytanî bilgisayara kendileri de müdahale edemiyorlardı. Ardı ardına toplantılar yapıyorlar; fakat gözlerinin önündeki bu çöküşe ve Şeytanî programla sistemleştirilen bu yapay bilgisayara müdahale edemiyorlardı.

Birkaç ülke kısa sürede birbirine savaş ilan etti. Ellerindeki konvansiyonel silahlarla yine çok kısa sürede birbirlerini kırdılar. Şeytanî bilgisayarın bir programı bir ülkedeki iki nükleer silahı ateşledi. 9’lar bunu durduramadı ve Asya’da bir ülke, Avrupa’da birkaç ülke halkı -kısmen- yok oldu. ABD, bir üçüncü dünya ülkesinden beter durumdaydı. Dünya bankalarının baronları tüm güçlerini yitirmişti. “Ana Göz Bilgisayar”a göbekten bağlı tüm ülkelerin tüm vatandaşları da göbekten bağlı idiler. Nasıl mı? Çip kartlar, gelişmiş telefonla kullanılması kanunen zorunlu vericiler ve benzerleri ile... Bu çip kartlar sınıf sınıftı. Zengin, asil ve elitinki farklı frekansta, işçi ve köleninki farklı frekanstaydı. Tümü “Ana Göz Bilgisayar”a bağlıydı (tüm bilgilerle birlikte). Tüm Dünya “Ana Göz Bilgisayar” tarafından kontrol altındaydı (Her şeyi gören göz).

Bu kaos çok kısa bir sürede gerçekleşiyordu. Bu çöküşün tetiklediği felaketler birbiri ardınca geliyordu: Depremler, nükleer santral faciaları, yangınlar, yıkımlar vs... Ve insanların cep vericilerinin ekranlarına şunlar yansıyordu: “Para, altın, hisse senedi isteyen “9”u tuşlasın.” (O günkü para, kredili kontür benzeri) Herkes ulaşan bu mesaja karşılık veriyor ve tuşluyordu. İnsanlığın yarısının yok olduğu dünyada bu işlemleri gerçekleştirebilen ülkelerin sistemleri ve bankaları, bu altın ve paraları, bilgisayarın bu önlenemez sistemi sayesinde gelenlere bol bol veriyordu. Bir kısım insanlar ise bunun bir kıyamet alameti olduğu düşüncesindeydiler.

Binlerce toplu intiharlar oldu. Kalanlar olup bitene bir anlam veremiyor, anlamaya çalışıyorlardı. 9’lar heyeti Kudüs’ün dokunulmaz bölgesinde sonlarının gelmesinden endişe ederek, özel sığınakta efendileriyle “Ana Göz”e giren bu programı çözmeye çalışıyorlardı.

Artık dünyada tek bir ülkenin; en az zayiat gören milletin ordusu kalmıştı:

Türk ordusu.

“Ana Göz” bütün orduların sistemlerini yok etmiş; ama Türk ordusunun sistemine gelince, o yöndeki programı da imha olmuştu. Dünya insanlığının güvenlik anlamında sığınacağı tek ordu Türk ordusuydu. Diğer milletlerin kalan halkları; Araplar, Acemler ve diğerleri Türk ordusunun koordine ettiği birlikler oluşturarak, kendi coğrafyalarında güvenliği sağlamakla görevlendiriliyordu.

“Galip et Yarabbi! Çünkü bu son ordusu İslam’ın.”

Türk ordusu önce Mekke ve Medine’ye bayrağını dikerek oraları yağmaya karşı koruma altına aldı. Daha sonra da diğer coğrafyaları… 9’lar hâlâ uğraşıyordu “Ana Göz”ü çözmeye.

Bir ses yankılandı tüm çip kartlarda:

- Kim kırdı bu programı?

Bu, Baş Şeytanî Deccal’ın sesiydi. “Ana Göz”ün işleyen tek programından hâlâ dünyaya psikolojik mesajlar atıyorlar ve insanları Türk ordusuna karşı kışkırtıyorlardı. Bu sırada putlaştırılan “Ana Göz” ekranlarından ve tüm dünyada hâlâ çip kart telefon taşıyanların ekranlarından şu cümleler okundu. Bu söz bir beşer sözü değildi. Kur’an-ı Kerim’den bir ayetti:

SONRA ONLARI PARÇA PARÇA ETTİ. ANCAK BÜYÜKLERİNDEN BİRİNİ BIRAKTI Kİ BELKİ ONA MÜRACAAT EDERLER DİYE…” Enbiya / 58

Bunu okuyan insanlık şaşkınlık içindeydi. Zira ayette ifade edildiği gibi “Ana Göz Bilgisayar”ın tüm programları parça parça kırılmış ve sadece bir programı kalmıştı. 9’ların başı Deccal bu kalan programdan varlığını ve mesajlarını sürdürüyordu. 9’ların başı, kalan tek programın işlevi ile dünyaya çağrıda bulunuyordu. Kalan tek programı vasıtasıyla harikulade olaylar ilizyonluyordu. Bu mesaja katılanlar vardı. Zira dokunulmaz Kudüs zırhında kendi cüz’î ordusu vardı. Fakat bilgisayarın ordusuna verdiği imtiyazların Kudüs dışında yok edilebilme tehlikesi olmasından dolayı riske girmiyordu.

Bu sırada İslam dünyasında olup bitenler, aynen Hıristiyan dünyasında ve kalan diğer yerlerde olduğu gibi tartışılıyordu. Fakat “Ana Göz” ile meçhul bir programın; yani “Ana Göz”ü bozan programın arasında bir savaşın olduğu artık tüm dünyaca anlaşılmıştı. Tüm bunlar tartışılırken çip kart telefonlara ve şehirlerin kalan dev ekranlarına şu yazı yansıdı:                            

Kod Mehdi !

Tüm dünya bir kez daha şoktaydı. İslam dünyası heyecanlanmıştı. Zira Mehdi zuhur etmişti. 9’lar Kudüs’ten mesajlarına devam ediyor, tüm dünyayı Ortadoğu’da bir yere toplanmaya çağırıyorlardı. İslam dünyası ikiye bölünmüştü: “Mehdi çıktı.” ve “Mehdi çıkmadı. Bu bir yalan.” diye… Çıktı diyenler şunu söylüyorlardı: “Meğerse beklenen Mehdi bir bilgisayar programı imiş.”

Hadislerde geçtiği gibi: “Bana mal ver Mehdi diyecek, o da verecek.” Tıpkı çip kartlara gelen mesaj gibi: “Mal, altın, para isteyen 9’u tuşlasın.” Ve tuşlayanlar bunları bol bol almıştı. Bir kısmı malı anlamsız görmüş, kıyamet alâmeti saymıştı. Hadise bağlı olarak yorumlar şöyle devam ediyordu: “Allah bir gecede onu ilimle donatacak.” Tıpkı bilgisayar programının bir gecede “Ana Göz”ü mahvedecek ilme sahip olması gibi…

9’lar şöyle bir deklarasyon yayımladı: “Bu program İstanbul’dan bir yerden sinyal veriyor.” Ve propaganda yapıyorlardı: “Dünyayı bunlar kaosa sürükledi. Başınıza gelenlerin sebebi bunlar; Türkler ve yandaşlarıdır.” Yine bunun üzerine Mehdi yorumları çoğaldı. Şöyle diyenler oldu hadise bağlı olarak: “Mehdi Medine’den çıkacaktır.” Medine büyük bir şehirdi ve İstanbul da bir Medine (şehir) idi.

Bu arada İslam dünyasında oluşan ikililiğin sesi yükseldi. Mehdi programına ve zuhuruna inanmayanlar (Süfyanîler) bir yerde toplandı. 9’ların küçük ordusuna karşı bir tek Türk ordusu; dünyanın en büyük ordusu olan Türk ordusu kalmıştı.

Yine bir sır ifşa olmuş; kainatta hiçbir şekilde kaybolmayarak bir yerde toplanan sesler, Allah’ın izni ile teknolojik olarak -kısmen- çözülmüş ve Hz. İsa’nın sesi de frekanslardan seçilmiş ve çip telefonlara verilmişti Mehdi programınca…

Ey bana inananlar! Ahir zaman Peygamberi, Hz. Muhammed (sav)’dir. Ben de Allah’ın oğlu değil; O’na tâbi bir kulum.”

Hıristiyan âleminden bunu duyan insanların birçoğu akın akın İslam’a girmeye başlamıştı; “ (İNSANLAR) AKIN AKIN DİNİNE (İSLAM’A) GİRİNCE, RABBİNİ TESBİH ET VE O’DAN BAĞIŞLANMA DİLE.” ayeti gereğince… Haçlar kırıldı.

Süfyanî ordusu Türk ordusuna saldırma ve İstanbul’u, yalancı Mehdi’yi veya programını yok etme kararı almıştı. Aynen Efendimiz’in (sav) hadiste “Dinimizi bozuyor bu Mehdi.” şeklinde onlardan haber verdiği gibi... Tabii bu da, İslam âleminde Mehdi’nin zuhur ettiğine inananlar için bir delil oluyordu. Süfyanî, Deccal Şeytanînin “Program İstanbul’dan sinyal veriyor.” mesajını benimsemişti. Tüm insanlar Türk ordusunun verdiği direktifle konuşlandırılmıştı. Ortadoğu ve civarı için tüm dünyada ve İstanbul’da Kur’an okutuldu. Artık cami olduğundan, tüm diğer camilerle beraber Ayasofya da dolmuştu. Türk ordusu, Süfyanî’yi ordusuyla yok etti. Zafer mutlaktı.

Kudüs’e yürümek artık şart olmuştu. Asıl ordu orada toplanmıştı. “Ana Göz”e ve onun vasıtasıyla dünyanın tüm ekranlarına bir yazı ulaşıyordu. Bu bir programdı. Topkapı Sarayı’nda bulunan Hz. Davud’un kılıcının üzerindeki yazılardı bunlar. Program bu kılıcın üzerindeki yazılarca; Hz. Davud’un Calut’un kellesini aldığı kılıcın üzerindeki yazılarca programlanmıştı. Ana bilgisayarda; yani “Ana Göz”de bu kılıcın üzerindeki yazılar çıkınca, Şeytanîlerin ve başının gözleri açılmıştı. Zira bu, tam bir imha demekti. Yani Hz. Davud’un kılıcının programı (üzerindeki yazılara göre tasarlanmış) faaliyete geçince, Deccal ve tüm Şeytanîler orduları ile beraber ölmüş; yok olmuşlardı. Savunma ve korunma niyeti ile yerleştirdikleri radyasyonik bir bomba ile orası kendilerine mezar oldu. Külleri bile yoktu.

Mescid-i Aksa ayakta idi. Kendi ellerliyle yaptıkları program kendilerini yıkmıştı. Tüm ekranlar karardı ve simsiyah oldu. Ve Mehdi’nin zuhuruna inananlar şu yorumu yaptı hadiste olduğu gibi:

“Doğudan kara sancaklılar çıkar. Mehdi onların içindedir.” Ekranların tüm dünyada kararması kara sancağa yorulmuştu. Yine “Mehdi döneminde tanklar, tüfekler çalışmayacak, kılıçlar çıkacak.” rivayetleri dillerdeydi. Daha niceleri vs

Artık yeni bir dünya hayatı başlamıştı. İnsanlık azdı, mal çoktu. Program yeniden ağlarını ördü. Mehdi Programı dünyayı hiç olmadığı bir hâle getiriyordu. İyi; ama Mehdi; yani Hz. Mehdi, sanıldığı ve anlaşıldığı gibi bir bilgisayar programı mıydı?

Hayır; elbette değildi. Mehdi programı Hz. Mehdi’nin sadece ilmiydi. “Ana Göz Bilgisayar”ını Şeytanîler Besmele’nin 19 harfinin tersinden yazılışı ile programlayıp şifrelemişlerdi. Tabii “Ana Göz”, günümüz bilgisayarlarının yanında abaküs sayılacağı derecede gelişmişti. Ve devamlı da kendini geliştiriyordu. Fakat insanın ölçtüğü hiçbir şey mutlak değildi. Bir noktada her şey tersine; kendi kendisinin antisine döndü:

Dabulyu harfinin W yazılışının tersi; yani M (Mehdi kodu).

Unutulmamalı: Allah’ın da bir planı vardır.

“Dabulyu (W) bir cindir. Bilgisayarla ilişkilidir.”

(Melekler Ağlarken / “Dabulyu” başlıklı bölüm)

Hz. Mehdi bu programı Allah’ın lütfuyla kullanan -beklenen- bir İslam büyüğüdür.

Not: Bunun için hacker olmaya gerek yok. Allah’ın yardımı, bunu bir tuşla da yaptırır.  Yine bir hadiste olduğu gibi “Mehdi uyuyanı uyandırmaz.” Her şey çok kısa bir sürede gerçekleşir. Mehdi insanlığın içinde olsa bile birçok insan onun varlığına uyanmaz.

 https://www.onaltiyildiz.com/?haber,1617



Bu haber 7,621 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    1. OKER Teorisi Alametleri

    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,089 µs