O’NUN ADIYLA…
Daha insanın adının bile anılmadığı zamansızlık, mekânsızlık boyutlarınlarından, çağlar, bin yıllar ötesinden sesleniyor Bilge Okyay, kadim zamanlardan.
Bu kutlu ses dalga dalga yayılıyor, yayılıyor ve kalperenlerin, deruni düşünenlerin, temiz akıl sahiplerinin gönüllerinde yankılanıyor, geçmişle geleceği birleştirerek yeni bir bilinç, uyanış oluşturuyor. Türklük bilinci! Öyle bir bilinç ki; başkörmez ve taraftarı insan ve cin körmezlerinin oyunlarını bilinen ve bilinmeyen her çağda, yerde de - gökte de boşa çıkarıyor.
Onu dinlerken; Tanrı Dağları’ndan gelen kurt seslerini, parsların kükremelerini, derin denizlerin çağıltısını, ağaçların zikri andıran seslerinin coşkusunu duyar; soluk soluğa koşan atları, kutlu ormanları, derin uçurumları, kam ateşlerini… hâsılı Ötüken’i görürsünüz.
Sayfa 141’ de, Dede Korkut Hikâyelerinden biri olan “Basat'ın Tepegözü Öldürmesi Hikâyesi” nin aslını öğrendik. Hikâye özetle şöyleydi: Basat, Uruz Bey'in Oğuzların göçü sırasında kaybolarak bir aslan tarafından büyütülen oğludur. Uruz'un çobanı Oğuzların yaylaya göç ettikleri sırada bir peri kızıyla çiftleşir. Peri kızı, bunun acısını çobandan olan çocuğu Tepegöz’ü Oğuzların içine salarak çıkarır. Tepegöz, eşkıyalığa başlar; insanları, koyun sürülerini yer ve Oğuzun başına bela olur. Üstüne nice savaşçılar varır, baş edemez. Basat gider, Tepegöz ’ün sadece gözüne silah işlediğini öğrenir ve onunla savaşır. Önce gözünü kör eder; sonra da Tepegözü öldürür. Bu hikâyede Türk, kadim misyonu gereği, insanların başına bela olan uzaylı/ tepegöz/ deccalı alt etmiştir.
Demek ki şerli uzaylılar, arkaik dönemlerde de yüksek teknolojiyle saldırmışlar ve atalarımızdan gerekli cevabı almışlardı. O dönem için, hatta bu dönem için dahi, olağandışı kabul edilebilecek varlıklar, gök şerliler halkın hayalinde, kültüründe yeniden şekillenerek nesilden nesle aktarılmış ve bu aktarım yer yer deforme de olsa, özünü koruyarak mitolojiye, efsanelere, halk hikâyelerine dönüşmüştü. Yani kadim atalarımız; Türk’ün tarihini, töresini ve misyonunu sonraki nesiller için masalsı ve mistik bir anlatımla sırlamışlar, gerekli uyarıları yapmışlardı.
Sayfa 110’da Atatürk’ün de mezar odasına girdiğini ve ehillerden bilgi veya görev aldığını öğrendik. Aşağıdaki paragraf, onun kadim Türk tarihini bildiğini, hatta belki de “Tengri’nin Türk’’ü” olduğunu gösterir.
Atatürk, Afet İnan’ın “Türk’ün Tarifi” adlı tezini okuduktan sonra bir sayfanın kenarına kendi el yazısıyla şu notu düşmüştü:
Bakara Suresi 74. ayet, Araf Suresi 160. ayet genel anlamlarının dışında su taşını da işaret eder mi?
Bakara Suresi 74:
Araf Suresi 160:
Biz onları, on iki kabileye ayırdık. Toplumu kendisinden su istediğinde de Musa’ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Taştan, on iki göze fışkırdı. Her oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size verdiğimiz rızıkların temizlerinden." Onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine zulmediyorlardı.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle