En Sıcak Konular

Kam Kartları ve Geyik-2

9 Ocak 2017 07:31 tsi
Kam Kartları ve Geyik-2 Kam Kartları ve Geyik-2

Kam Kartları Ve Geyik 2

Önceki yazımızda http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=5675 Kam Kartlarındaki geyik figürünü Mü’min süresi 80. Ayet ve Gotland adasında bulunan bir sıntaş arasındaki ilişki çerçevesinde açıklamaya çalışmıştık. Adı geçen sıntaştaki geyik figürlerinin ÖG-AT olduklarını ve bu ÖG-AT’ların ruhu üzerlerinde taşımak suretiyle bir çark içine attıklarını ifade etmiştik.  Bu yazımızla konuyu biraz daha derinlemesine irdelemeye çalışacağız.

Öncelikle bu Kam kartlarındaki geyik figürü üzerinde bulunan runik harflerle yazılmış yazıyı okuyarak işe başlamalıyız. Aşağıdaki resimde altı çizili bölümlerde yazılmış olan bir yazı mevcuttur.

 


 Buradaki harflerin okunuşu şöyledir:
1) ÖG AT EZ ONÇ BU
2) EL UÇ ÖC ON

Öncelikle belirtmek gerekir ki bu resimde kullanılan semboller Kazım Mirşan’ın Skandinavya sıntaşlarında okumuş olduğu harfler baz alınarak tarafımızca okunmuştur. Bu yazıları anlamlandırırken de aynı şekilde Kazım Mirşan’ nın vermiş olduğu manalar doğrultusunda anlamlandırılacaktır. Şöyle ki bu yöntemle bu yazılar şu anlamı ihata etmektedir.

1) BURADAKİ ÖG-AT
2) HALKI KOZMOZLAŞTIRMAK  (ON) İÇİNDİR

Burada ÖG-AT’ın insanların kozmoşlaşmasında bir araç olduğu ifade edilmektedir. Kazım Mirşan bu harflerin tarihini Ön-Türk alfabesinin gelişimi çerçevesinde yapmış olduğu karşılaştırmaya istinaden en az 7.000 yıl öncesine ait olduğu tespitini yapmıştır. Buradan söz konusu Kam kartlarının ve  bu kartların ifade ettiği manaların en az 7.000 yıl öncesine ait olduğu tespitini yapmak sanırım yanlış olmayacaktır.

Türklerin kozmoşlaşma ile ifade ettiklerinin ne olduğunun tam olarak anlaşılması İçin Türklerin “ kozmos” tan ne anladıklarının anlaşılması gerekir. Kadim Türk öğretisinde “kozmos” iki manayı içinde barındırır. Biri Micro kozmos olan dünya ve diğeri macro kozmos olan evrendir.  Burada kozmosun ruhun atıldığı bir yer olduğu gözetilecek olursa kast edilenin macro kozmos olduğu anlaşılacaktır. Peki burada macro kozmos içine atılma mı yoksa macro kosmostan atılma mı anlaşılmalıdır. Eğer macro kozmos içine atılma söz konusu ise evren içinde başka bir yere atılma işleminin yapıldığı sonucuna ulaşılacaktır. Yok eğer kozmos dışına atılma söz konusu ise burada Evren'in dışına atılan bu yer ya da şeyin ne olduğu sorunu karşımıza çıkacaktır.

İlk olarak kozmosun içine atıldığı varsayımını kabul edecek olursak içine atılan çarkın fonksiyonunun mekânsal ve zamansal bir geçiş aracı olabileceği yorumunu yapmalıyız. Burada zaman ve mekan ile ifade edilebilinen bir yer/şey söz konusudur. Ancak ruhun muhtevasına baktığımız zaman görülmektedir ki ruh yer ve zamanla bağlı olmayan bir cevherdir. O zamanda yer ve zamanla bağlı olmayan cevherin atılmasının macro kozmos içine atılma şeklinde yorumlamak hatalı olacaktır.

O zaman anlaşılmaktadır ki bu resimde anlatılan atılma kozmostan dışarıya atılmadır. Burada atılan şeyin ne olduğu sorunu karşımıza çıkmaktadır. Kozmos kavramı ON tamgası ile ifade edilmektedir. ON tamgası yaya benzer bir tamgadır. Bilindiği gibi Türk mitolojisinde evren bir yaya benzetilmektedir. Daha önceki yazımızda Kutadgu Biligde geçen bir şiir vardı. Bu şiirde “tucı Evren'in tezginmesi” diye bir olgu söz konusuydu. Buradaki “tuc” kavramına Türklerin “yay” anlamı verdiğini ifade etmiştik. Demek ki kozmosu yani Evren'i ifade eden ON tamgasının yaya benzemesi tesadüf değildir.

Deruni Babamız Oktan Keleş “Yeni çağın sohbetleri” adlı sohbetinde Kulbak Bilge-2 kitabındaki bir bölümü anlatmıştır. Burada Ötüken tasavvufundaki yer, gök ve evren anlayışları açıkça ortaya koyulmuştur. Kısaca özetleyecek olursak Mavi-Gök, Kızıl-Gök ve uzayı ihata eden bir “Var Dairesi” olduğu, bu dairenin içinin iç- gök olduğu, dışının ise dış gök olduğu, bu var dairesinin bir zamanla kayıtlı olduğu, dış-gökte ise “ Gündüz Aydın” ve “Ay Börkün” olduğu tüm bunların ise bir yay şekli içerisinde yer aldığı, tüm bunların dışında ise kandil gibi Tanrı'nın bir sıfatının ifadesi olan Gök-Tengri'nin bulunduğu ve “Kab-ı Kevseyn” olayının tüm bunlarla ilgisinin olduğu anlatılmıştır.

Türklerde felek ile bir çok felek anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi Kuran'da felek kelimesi geçmekle beraber çoğulu olan  “eflak” kelimesi de geçmektedir. Burada Mü’min süresi 80 . Ayette geçen “felek” kelimesinin hangi felek olduğunun tespit edilmesi gerekir. Yukarıda atılan yer ya da şeyin kozmosun dışı olduğu sonucuna ulaşmıştık. Buradan da “felek” kelimesi ile ifade edilenin Atlas feleği ya da Arş feleğinden daha aşağıda olan bir felek olması gerekir. Demek ki ÖG-AT’ lar ruhu 33 ON tamgası ile çevrili bu çark/felek ile Atlasa ya da Arşa atmaktadır. Tüm bu tespit ve açıklamalarımız doğrultusunda ÖG-AT’ ların ve atılan çarkın/feleğin fonksiyonunu biraz daha açıklığa kavuşturmuş bulunmaktayız.

Ancak burada açıklanması gereken başka bir husus daha bulunmaktadır.  Bu ÖG-AT’ ları incelediğimiz zaman bunların taşıdıkları ruhun aynı olmadığı görülmektedir. Öyle ki bir tanesinde bu ruh AT tamgası ile açıkça görülmekte iken diğerlerinde bu açıklık görülmemektedir.



Yukarıdaki bu ÖG-AT’ lar ve üzerlerinde taşıdıkları AT/ ruhlar görülmektedir. Bu da bize her ruhun aynı olmadığı hususunda bir fikir vermektedir. Tasavvufi olarak bu hususta net bir bilgim olmamakla beraber Hz. Muhammet (sav) ve diğer bir çok büyük ile aynı ruha sahip olmadığım yönünde fikir ve hissiyatım bulunmaktadır. Buradaki farklılığın hikmetini ehillerinin daha iyi bileceği açıktır. Ancak tasavvuftaki dört kapı anlayışı ile bu durumu izah etmeye ve anlamaya çalışabiliriz. Bilindiği gibi tasavvufta seyri sülükte şeriat, tarikat, hakikat ve marifet yollarından bahsedilir. Sırasıyla bu seyir tamamlandığında marifete ulaşılır. Bu seyri sülük ruhun kemalata ermesi için gereklidir. Anılan sıntaşta da 4 ÖG-AT bulunması da bu duruma işaret olabilir. Her ruh geldiği yere dönmekle beraber kemalata ermiş olan ruh diğer ruhlardan farklı olarak  dönüş yapmaktadır.  Allah'ın ilk verdiği ruhların farklı olabileceği tartışmasını ehline bırakırsak evrendeki var oluşumuzla da ruhumuzu olgunlaştırabileceğimiz sonucu ortaya çıkacaktır.

Son olarak Gotland’ da bulunan bu sıntaşına benzer sıntaşların başka yerlerde de bulunduğunu belirtmek gerekir. Sonuç olarak Türklerdeki bu inanışın kadim bir öğreti neticesi olduğunun tespit edilmesinin bu konuya gereken dikkati vermemiz hususunda önemli olduğu kanaatindeyim.

Dudu Bozkurt





Bu haber 9,308 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    1. OKER Teorisi Alametleri

    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,542 µs