En Sıcak Konular

Zaman Bendedir ve Mekân Bana Emanettir

16 Haziran 2016 08:47 tsi
Zaman Bendedir ve Mekân Bana Emanettir Zaman bendedir ve mekân bana emanettir


                              ‘’Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!’’ 


Değerli büyüğüm Erol Elmas’ın ‘Time’a Kapak Olmak’ (http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=5138) adlı yazısının en can alıcı noktasıydı sanırım bu yazının başlığı…

İnsanlık tarihinde birçok insanın on binlerce yıldır aradığı ilahi sırrın bu devranda açıkça ifşa edilmesine rağmen, sırrı duyamayacak kadar büyülendiği sistemin içinde yaşayan ölüler ordusu…

Bu durum   ‘’Fakat baş gözleri kör olmaz. Lâkin sinelerdeki kalpler kör olur.’’ ayetinin manasının idrakini yaşattıyor bizlere… Ne diyelim? Ay Yıldız’ın ve Hankah’ın GÜNEŞ’İ Pirimin gönlüne gönlümüzle Selam edelim. Allah, EyvAllah diyelim… 

Bugünlerde Ümmeti İslam, Ramazanı Şerif’in güzellikleriyle hallenmede… Eğer Allah dilerse; Dileğimiz, muradımız bu Ramazan’da tüm yaratılmışlığın bir tek zikrine gönlümüzle katılabilmek… 

Ramazan-ı Şerif’in sonunda bayram ile şe(a)nleneceğiz. Ancak Allah’ın hikmetine şükürler olsun ki bize bayramı önceden yaşattı. 

Hani dedemiz Hacı Bayram-ı Veli hala sesleniyor ya: 

‘’ Bayram'ı imdi Bayram'ı imdi // Bayram edersin yar ile şimdi // Hamd-ü senalar hamd-ü senalar // Yar ile bayram kıldı bu gönlüm ‘’ 

İşte o misal bizimkide… ‘’Yar ile bayram kıldı bu gönlüm’’ (Elhamdulillah). 

Nasıl olduğunu yazarak anlatmaya çabalayayım… 

Büyüklerimizden defaatle dinleriz. Eski bayramlarda neler yaptıklarını, heyecanlarını, özlemlerini, tertemiz duygularını… Eski bayramı yaşayan çocukların bayram sabahına uyanmaları misali; bizde (ikizim Ozan ile birlikte) Pirimin evine gideceğimiz günün sabahına öyle uyandık. Tabii birbirimizin bu haline esprili bir şekilde ara ara takılarak. 

O ev ki bizim için ‘’ölü gönülleri dirilten’’ yaşayan Hankahlardandı. Heyecan içinde, saniyeleri sayarak atladık otobüse, vardık Pirimin yanına. Güneş’in dünyayı yeni bir imtihan için yalnız bıraktığı anlarda, bizim gönlümüzün tan vakti daha yeni atıyordu. Kısa bir Pendik turunun ardından girdik Pirimin kapısından içeri Elhamdulillah. 

İlk anlarda niyetli olmamızın verdiği mahzunlukla, zamansızlık aleminden mekana kayıtlı nüshalar, objeler, belgelerin tatlı iniltilerini musiki niyetine dinledik. Dinledik de ne oldu? İlk başta Orucumuzu Ruhen açtık. Daha sonra bedenimizi rızıklandırdık. 

Pirimizi bilenler bilir. Bir nargilenin arkasına gizlenenlerdendir... Pirimin bereketli sofrasından yediğimiz yemeğin ardından, ikinci nefes tüm Kalperenler için diyerek (ilk nefes Pirimize) dört unsuru çar eden nargile ile demlendik. 

Kısa bir hoş beş ettik. Bu arada onun himmetiyle çıkarmış olduğum yeni kitabı ‘Hankah’ı takdim ettik.

 

 

 Doğrusunu söylemek gerekirse; bu hoş beşte bile aklım (gönlüm değil) Türkiye’nin sayılı müzelerine taş çıkartacak tarihi envanterlerdeydi.

 Bu kısa hoş beş bir süre nargile eşliğinde sürdü. Bitmesinin ardından, Pirimizin izni ve eşliğinde bir adımda kırk müzeyi gezdirecek tarihi eşyalar ile tanışmaya başladık.

 O tarihi vitrinlerin bazılarını tanıtabileceğimiz kadarı ile tanıtalım. 

 İlk olarak; osmanlı kadınlarına ait iğneden ipliğe kadar ne varsa tüm eşyaların bulunduğu vitrini tanıdık. Çoğu günümüzde unutulmuş, izi kaybolmuş parçalardı… 

 İkinci olarak; Teşkilat-ı Mahsusa’ya ait vitrini inceledik. Neler yoktu ki? Osmanlı kırmızı kitabı, II. Abdülhamit Han’ın kara kaplısı, Kuşçubaşı Eşref’in yayımlanmamış fotoğrafları, Teşkilat-ı Mahsusa’ya ait kabzası fil dişinden yapılma silahlar ve daha birçoğunu ilk kez gördüğüm istihbarata ait envanter… İçimden ‘bu tarihi vitrinden koca bir kitap çıkar’ diye geçirmeden edemedim.

 

Üçüncü olarak; Teşkilat-ı Mahsusa’ya ait vitrinin hemen altında bulunan Osmanlı kahve kültürüne ait tam takımların bulunduğu vitrini inceledik. Şahsen bir Türk kahvesi tiryakisi olarak vitrindeki tarihi eşyalar çok hoşuma gitti.

Dördüncü olarak; bu vitrinin hemen yanında ki sayılı nadir plakları inceledik. Bu bölümü incelerken ikizim Ozan’ın gözleri parlamıştı. 

Beşinci olarak; günümüzde nesli tükenmekte olan halı dokumacılık tezgahı ve ona ait araç ve gereçleri bir bir inceledik. 

Altıncı olarak; Halı tezgahının üst tarafında bulunnan osmanlı zanaatlerine ait el aletlerinin bulunduğu rafa göz gezdirdik.

Yedinci olarak; osmanlı eczacılığına ve osmanlı esans kokularının bulunduğu rafları dikkatle inceledik. Esans şişeleri çok zarifti. Şimdikilere hiç benzemiyor. 

Sekizinci olarak; daha önce Onaltıyıldız ve Krt Tv’de tanıtılan osmanlı telgrafhanesi ve postacılığına ait a’dan z’ye tüm eşyaları titizlikle inceledik. Ardından dervişlik ve tasavvuf alemine ait günümüzde sayılı kişilerde bulunacak objeleri gördük, onlara dokunduk. Bu bölümde teberler; yüzükler, tesbihler, el yazması eserler, asalar, tılsımlar ve daha nicesi bulunuyordu.

Vitrinlerden vitrinlere, raflardan raflara geçerken adeta çağlar arasında yolculuk ediyorduk. Erol Elmas ağabeyimiz sürekli olarak söylediği bir sözün manasını daha iyi idrak ediyordum. İnsan kendini zamanda yolculuk eder gibi hissediyordu.

   
Saydığım vitrinlerin dışında rahatlıkla birkaç müzeyi dolduracak tarihi eşyalar duvarları süslüyordu. Neredeyse Türk Müziğine ait tüm müzik aletleri vardı. Duvar saatleri, tekke şecereleri, osmanlı anahtar ve kilitleri, gramafonlar, eski oyuncaklar, tarihi şamdanlar, osmanlı nargileleri, eski antika vazolar, bastonlar, eksiksiz haliyle hattatlık envanteri vs. daha saymakla bitmeyecek daha nice güzellikler. 

   
Bu baş döndürücü turdan sonra nargilelerimiz ile kısa bir demlenmenin ardından, benim için olayın bam teline dokunmanın zamanı gelmişti. Pirimizin izni ile ilk defa Onaltıyıldız ve çeşitli Televizyon programlarında açıkladığı ve açıklamadığı kadim Türklük sırlarını barındıran; dünya, osmanlı ve cumhuriyet tarihine ait tarihi sırlı belgeler, kitaplar, vesikaları didik didik ettik. Elbette hangi belgeleri ve neleri gördüğümüz bize kalacak. Ancak sadece şunu söyleyebilirim. Onlarca belgeye baktık. Belgelerin her biri ayrı ayrı Türkiye’yi ayağa kaldıracak, Türk siyasi tarihine yön verecek, Türk Devleti’ne ait sır perdesini yırtacak, kadim Türk kültürünü yeniden diriltecek, Avrupa tarihine damga vuracak ve daha burada yazamayacağım nice konuyu ilk kez gündeme taşıyacak belgeler… Bu belgelerin her birine dokunduğunda tüylerim diken diken oluyordu ki daha görmediğimiz kim bilir kaç belge vardı. Pirim bu gördükleriniz devede kulak diyordu. İçimden ‘TÜRK DEVLETİ, bu mekansızlıktan CAN buluyor’ diye geçirdim. Devletin ve Türk Ordusu’nun yüz binlerce yıldır nasıl ve neden ayakta olduğu şimdi daha iyi anlamıştım. Allah, o mekansızlığın Ruh’u Pirime ve Türk Devleti’ne zeval vermesin inşAllah. İşler bildiğimiz ve anladığımız kadar basit ve kolay değil. Zor sandığımızdan çook daha zor. Hatta ondan da zor…

Pirimizin ağzından çıkan HİÇ BİR söz boşa değil. Bazen hep birlikte bunu maalesef unutuyoruz. En basitinden ‘Genç Osman’ eşliğinde oynadığımız oyunlar malum. Selam olsun o güzel oyunda GÖNLÜ CEM olanlara! Efendim yok artık abartma, oyun canım işte ne olacak diyenler olabilir. Ancak şu kadarını söylemek isterim. Asa’da ne vardı? Birinci Osman, İkinci Osman, Üçüncü Osman, Dördüncü Osman (?)… Şimdi bir daha düşünün…

Hakikatine erebilmiş, insan olma hüviyetini edinebilen insanları bulmak ne kadar zor. Hele ki bu devranda… Kıymet, vefa bilmek, şükretmek gerekir… Hakikat sessizdir derler. Hakikaten öyle… Tarih boyunca ve bugün ortalıkta dolaşan şarlatanlara bakınca, gürültü çıkaranların ne sebep ile faaliyette olduklarını daha iyi anlıyorum. Pirimiz, Hakikat’tir. Somut olarak da kayıt altında olan KUTLU SOY’UNA selam olsun. Allah onları her anda kendine daha da yaklaştırsın inşAllah…

Pirimin yanındayken içimde bir ırmak çağlayıp duruyordu. İkizim Ozan’da da aynı halin olduğundan eminim. İşte tam yine böylesine bir anda Pirim lütfetti, HU ilminden bir dem içirdi. Daha fazlasına ise henüz hazır olmadığımızı belirtti. Olayı çok kısaca Pirimin izni ile anlatabileceğim kadarını anlatacağım.

Pirimiz içeri odalardan birine gitti ve elinde iki üç bir şey ile geldi. Hilal şeklinde oturduk. Pirim, aklımızdan sevmediğimiz, hoşlanmadığımız birini geçirmemizi istedi. O an içimden böyle birisinin olmadığını geçirdim. Kimi düşüneceğimi bilemedim. En sonunda karar kıldığım varlık Deccal oldu. İnsanlığın en büyük düşmanlarından biri Deccal ve sistemi oldu, oluyor, olacak. Bende bir anda yaptıklarını, yapacaklarını düşünerek tüm hışmımla o varlığı düşündüm. Düşünmez olaydım. Pirimin elinde bulunan envanterden bir yere, kardeşimin bulunduğu tarafta onun düşündüğü kişi; benim düşündüğüm tarafta ise Deccal’in boynuzlu ve yılan vücudu gözüktü. Pirim sordu ‘oğlum kimi düşündün?’ verdiğim cevaba espirili bir şekilde ‘gece gece düşüne düşüne onu mu düşündün’ dedi ve gülüştük. Gülüştük ama ikizimle birlikte şoktaydık. Dedim ya şahit olduğumuz bu ilim deryadan küçücük bir damla idi. 

Bu yaşanan hadisenin etkisi hala üzerimizdeydi. Sahur vakti geçmiş sabahın ilk ışıkları 7 rengi ile birlikte üzerimize doğuyordu. Pirimiz ile muhabbet ediyorduk. Aralarda Kalperenlerden bahsediyordu. O kalperenlerden her bahsettiğinde gözlerinin içinin parladığını hissediyordum. Ne büyük lütuf…

Sabah olmuştu, yaşadığımız manevi sarhoşluğun tarifi gerçekten imkansız idi. Yazılmayan, söze dökülemeyecek kadar tarifsiz idi. Ancak yaşanır derler ya işte öyle… Allah tüm Kalperen kardeşlerime tek tek nasip etsin inşAllah.

 İçimden kalperen kardeşlerim içinde dua ediyordum ki, birden Pirimiz elinde kocamaan bir çanta ile çıkageldi. Bizleri yanına çağırdı. Oturduk yere. Elindekinin ne olduğunu sordu. Bilmiyoruz dedik. Ne olsa beğenirsiniz. Kulbak Bilge-2… Sabahın mahmurluğu bir anda üzerimizden gitmişti. Gözlerimiz ve gönlümüz tefekkür deryasına dalmak istiyordu. Ancak ‘Acaba okuyabilecek miyiz?’ diye içimden geçirmeden edemedim. Pirimden okuyunu hitabını duyduk. Adeta aç kurtlar gibi okumaya başladık. O halimizi görmenizi dilerdim. Hem komik hem de bizi bu derece tefekkür aşığı eden Pirimizle gurur duyacağınız cinstendi. Tabii şimdi merak ediyorsunuz Kulbak Bilge-2’de ne var diye. Maalesef paylaşamayacağım. Sadece bir iki söz söylemek isterim. Bugüne kadar Oktan Keleş’in tüm yazılarını deruni tefekkür ederek okumayanlar için Kulbak Bilge-2’yi sindirmek çok zor olacak. Hani İlhami Abi’nin bir sözü varya ‘’Tefekkür, düşünceyide düşünmektir.’’ diye, bu kez abartmadan söylüyorum ‘düşüncenin düşüncesinin düşüncesinin düşüncesini düşünmek’ olacak. İnanılmaz deruni bilgiler! Okurken tek bir sayfayı bir ay dikkatlice okuyarak, düşünerek belki sindirebileceğiz ki bu okuyabildiğimiz yere kadarki bilgiler idi. Kulbak Bilge-2 çıktığı zaman tüm Onaltıyıldız ailesi ne demek istediğimi daha net anlayacaktır. Pirimin izni ile küçücük bir ipucu vermemiz gerekirse; KURAN’IN HAKİKATİ, İNSANIN AKLINA VE GÖNLÜNE, ANCAK VE ANCAK KADİM TÜRK ÖĞRETİLERİNE AİT BİLGİLER SAYESİNDE HIFZ EDİLEBİLİYOR! Türk ve İslam’ın birlikteliği nedir? Kuru kuru Türk-İslam sentezini anlatanlar neyin ne olduğunu anlayacaklar. Sıkı durun Kalperenler. İşte o kadar… 

O’nun yanından hiç ayrılmak istemememize rağmen artık ayrılık saati gelmişti. Ayrıldık… 

Boşuna yazmadım, Bayram’ı önceden yaşadık diye. Şimdi sorayım ‘’Haksız mıyım?’’

 

 Kendi adıma yaşadığım o hali değil yaşamımda, hayatımın hiçbir devresinde unutmayacağım. O DEM; Gönül hafızamıza, defterimize Pirimizin nakşı olmuştur. Mevlana diyor ya: 

‘’Ey manevi nurlarla nurlanan, ay gibi nurlar saçan derviş! Onların (büyük velilerin) canlarının içini ev edinirsen, kendine gökyüzünde ev yapmış olursun. Kendine velilerin kalbinde yer edin ki; sırları belirtmek için onlar sana Utarit Yıldızı gibi, GÖNÜL DEFTERİNİ açsınlar.’’ 

 Pirimizin yanında YER, GÖK olmuş idi. Allah, O’nun gönül arşivinde olanlardan eylesin tüm Kalperenleri. 

Aşk ile HUU… 

BARAN AYDIN 


   




Bu haber 8,692 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,553 µs