En Sıcak Konular

Işık Hakikati Örten Bir Gölgedir

4 Haziran 2016 08:25 tsi
Işık Hakikati Örten Bir Gölgedir Işık Hakikati Örten Bir Gölgedir


IŞIK HAKİKATİ ÖRTEN BİR GÖLGEDİR

Zümer 18: ‘’ Onlar sözü dinlerler, sonra en güzelini tatbik ederler. İşte onlar, Allah’ın hidayet verdiği kimselerdir. Ve onlar temiz akıl sahipleridir.’’

‘’Zihnini temizlemiş, doğru ile yanlışı süzmüş, putlara zihninde yer bırakmamış ademler…’’ 

Kendi kendimize düşündüğümüzde zihnimizde hak adına yaptığımızı sandığımız ama putlaştırdığımız ne kadar bilgi var? Bu bilgilerin ne kadarı HAK, ne kadarı BATIL. Zihni putları yıkmak mı daha zor, sureti putları mı? Yoksa sureti putlar zaten zihnimizden yansıyanlar mı? Bilemiyorum...

Şuan da en azından uygulamaya çalıştığım, öğrenmeye çalıştığım şey, zihnimdeki put olarak oluşturduğum bütün bilgileri yıkmak.

Kalperen Ocaklarını diğer ocaklardan ayıran farklardan biride bu bence. Temiz Akıl sahibi bir topluluk oluşturmak…  Ocağımızın kurucu banisi de çok şükür ki Oktan Keleş … Her çağda böyle donanımlı önderler çok az çıkıyor… Evet ona Gönlümüzün Sultanı diyoruz… GÖNÜL ve SULTAN bu iki kelimenin anlamını bilerek, idrak ederek söyleyenlerden olalım inşallah…

Neye vurgu yapıyordu GÖNÜL SULTAN’ı, metafizik savaşlar…

Dünya’da sanayi çağının ve teknolojinin gelişmesiyle, savaş kavramı  değişti, artık savaşlar topla tüfekle olmuyor diyordu…

Her an insanların bilinç altlarına görünmez kurşunlar atılıyor, kaçımız bunun farkında?! Evet metafizik savaşlar, hani İlhami abi diyordu ya ‘’ CEPHESİ OLMAYAN SAVAŞLAR’’ diye, bu savaşların cephesi yok, artık mücadele her yerde…

Farkında olarak bu mücadeleye katılabilmek adına ZİHNİ KODLARIMIZI yeniden yapılandırmamız gerekiyordu, bugün Kalperen Ocaklarında Oktan Keleş yeni ZİHİN KODlarını oluşturmak için mücadele veriyor…

Yeni oluşturulan Zihin kodları kendi bilincimizin, unuttuğumuz değerlerin, yaşamımızdan koparılan kavramların, TÜRK’ün zihin kodlarıdır. Ocağımızda, Oktan Keleş tarafından yakılan ateşte, zihnimizde Batıl olan her şeyi yakıp, yerine Hakk’ı inşa ediyoruz inşallah…

Bazen insanlar ocağımıza dışarıdan bakıp, çektiğimiz halaylara, yaptığımız şakalara anlam veremiyorlar, çok alışılmışın dışında bir ocak diyorlar… Evet bu Ocak alışılagelmişin dışında bir ocak… Göklerden geliyor bu OCAK BİLGİSİ… Bu yüzden bu olaylara takılmak bana, insanın ağaç hakkında değil de gölgesi hakkında konuşması gibi geliyor...

Sahi Gölge dedikte, ocağımızda geçtiğimiz günlerde sabaha karşı yapılan deruni sohbette Sultanımız gölge konusunu işlediler ve bunun üzerine tefekkür edilmesini istediler…

Sultanımızın buyurmasıyla o gün konuşulanları madde madde sıralayacağım;

  1.  ‘’ Gölgeyi şahit olarak taktık…’’ ,  Gölge nedir?

Öncelikle Sultanımız bizlere her şeyin bir anlamı olduğunu ve bir işaret olduğunu söylediler ve bir alana yansımış şekli, göstererek o gölge şuan bizim konuştuklarımıza şahit, ardından sizce gölge nedir diye sordular.

Tabi ki herkes gibi benimde aklımda cevaplar uçuşuyordu. Daha sonra bir arkadaşımıza farklı nokta gösterildi, orada ne görüyorsun diye soruldu. Yerde sadece ocağımızın yeşil halısının belli bir kesiti gözüküyordu. Daha sonra ayağa kalk ve o noktaya doğru yürü denildi, o noktaya bir daha bak denildi. Arkadaşım baktığında o nokta artık gölgesi ile örtülmüştü. Halıdaki yeşillik artık gölge ile örtülmüştü. Bu noktadan çıkışla gölgenin yere yansıyan yeşilliği yani asıl hakikati örttüğünden bahsedildi.

Ama biz ışığın oluşturduğu gölgeyi görebiliyoruz… Oysa ki hakikat örtülüdür… Demek ki bizim gördüğümüz gölge sadece bir misal…

Burada benim anladığım kadarıyla, Sultanımız tarafından anlatılmak istenilen, Misal alemin deki gölgeyi örnek vererek, gölgenin aslına ulaşmaktı.

Kuran da cenneti tasvir etmek için, yaşadığımız Dünya’ya ait birçok benzetmeler yapılıyordu. Sultanımızda asıl konuyu vurgulamak, gölgenin işlevini anlatmak için yaşadığımız alemden örnek vermişti.

Peki devam edelim, o gölgeyi oluşturan şey neydi? Duvara yansıyan gölgeyi ya da halıya yansıyan gölgeyi oluşturan şey neydi?  Cisimlerin gölgelerini görmemizi sağlayan ışığın yansımasıdır, yani ışıktır.

İnsanlar birbirlerine baktıkları zaman neden hakikatlerini göremezler? Çünkü bakılan insanın hakikati ışık tarafından örtülerek, bakan insana sadece kendi suretini gösterir…

Bir ağaca baktığında insan onun sadece gölgesine(suretine) bakar, ya o ağacın hakikati? Ağacın gölgesi (sureti) onun hakikatini görmemize engeldir…  O sureti de ışık oluşturur…

Bu alemde gördüğümüz gölge (yere yansıyan siyahlık), Gölgenin (suretin) gölgesidir… Hakikati örten gölge ise, sureti yansıtan ışıktır…

IŞIK BİR ÖRTÜDÜR HAKİKATE, IŞIK GÖLGE’nin kendisidir. ALLAHIN SETTAR ismi…

Dış beden, organlar, hücreler, atomlar, kuarklar, elektronlar hepsini ışık ile tespit etmiyor muyuz? Hangi ışık olursa olsun   (Bildiğimiz, Elektromanyetik dalgalar sadece 7 tayftan oluşuyor ya da bilmediğimiz ışık cinsinden olanlar, mesela nötrinolar),   ışığı algılayan gözler hakikatin gölgesine bakar, bu ister bir makine ister bir insan olsun.

Bu anlamda gökyüzüne baktığımızda bütün gök cisimleri de ışığın tayfları ile algılanmıyor mu? O zaman AY’a baktığımızda sadece Ay’ın sureti yani gölgesi görünmez mi? Ya AY’ın hakikati?

Işık hakikate bir gölgedir dedik…

Bizim gözlerimiz sadece ışığa duyarlı…Ya hakikat onu hangi gözle görebiliriz?

HAC 46: ’’...Gerçek şu ki baştaki gözler kör olmaz, asıl KALPTEKİ gözler körelir, basiretler kör olur…’’

Değinmeden  geçemeyeceğim, bugün bize sunulan ışık oyunu bir tarafa, bilim dünyası nedense yaklaşık 100 yıldan beri KARANLIĞI araştırıyor… Bugün CERN denilen yerde bizzat karanlık yani ışık ile etkileşmeyen ortam araştırılıyor…

Uzay da ki cisimler bir yana uzayda, karanlık büyük bir yer kaplıyor. Aynı şekilde DNA mızdaki  atomların %98’lik kısmı karanlık biz sadece %2 lik kısmına bakıp, araştırabiliyoruz…

O halde IŞIK hakikati örten bir gölge ise KARANLIK nedir?? Acaba zaman yolculuğu yapabileceğimiz boyut kapıları karanlıkta mı gizli? Ay’ın karanlık yüzünde ne var?  Hani deveyi iğne deliğinden geçireceklerdi ya!!  An sırrı KARANLIKTA mı? Bilinç karanlığın neresinde?

Bilinen tarih ile 1500’lü yıllarda temelleri atılan kübizm akımının yukarıdaki karanlık araştırmalar ile ilgisi nedir acaba? Pablo Picasso yaptığı resimlerde neyi vurguluyordu?!

Kulbak bilge romanında Cebrail tayfı diyordu CAN SULTANIM, mesaj veriyordu Türk milletine, anlaşılan bu bölümü bir daha tefekkür etmemiz gerekecek…

  1.  hayal midir, gerçek mi?

Sultanımız bir konuşmasında şöyle bir örnek vermişti. Mesela bir kişi dünya güzeli birisine aşık olsun, bu kişi aşık olduğuna yakınlaştıkça, büyüteçle baktığında derisindeki girintileri çıkıntıları görmeye başlayacaktır ve onun o kadar da güzel olmadığını fark edecektir dediler. Kafasında hayal ettiği kişi bir anda daha farklı anlam kazanacaktır.

Ya da bir ağacı düşünelim, ağaca uzaktan baktığımızda bir bütün olarak görünecek yaklaştığımızda ise içerdiği tohumları, yaprakların damarlarını vs göreceğiz. Ağaca uzaktan baktığımızda, ağacı daha farklı hayal etmiştik, oysa ki yakınına gittiğimde ağaç hayallerimizde ki ağaç olmaktan çıkarak, zihnimizde daha farklı canlandı.

İnsan hislerinde de böyle olmuyor mu? Günlük hayatta hiç tanımadığımız bir insandan negatif enerji alıp, onun hakkında zihnimizde farklı hayaller, düşünceler kurmuyor muyuz? Oysa ki bu insanla tanıştığımızda ne kadar da iyi bir insanmış hiç düşündüğüm gibi değilmiş dediğimiz çok olmuştur.

Bizler ışığın ya da seslerin zihnimizde oluşturduğu bilgi ya da kendi zihnimizde oluşturduğumuz bilgiler, zanlar kadarıyla çevremizi tanıyabiliyoruz.

Gördüğümüz, duyduğumuz şeylerin hakikatine değil de, çevremizden gelen bilgilerle zihnimizde oluşturduğumuz hayallerimize takılmış oluyoruz…

Bu anlamda herkesin yaratıcısını tanıması, Rabbini bilmesi de, kişinin kendi hayal ettiği kadar, zannı kadar olmaktadır.

‘’ ..Ben kulumun zannı üzereyim..’’



Yürü ey sayih-i avare, yürü, durma yürü

Koymasın rah-ı visalden seni ezvak-ı misal

Bu bedayi, bu letaif, heme rüya vü hayal

Yürü ey zair-i bi-çare, yürü, durma yürü 


Yürü ki, nüzhet-i vuslatta teali göresin

Yürü, aslında fena bul, budur etvar-ı kemal

Yürü alayişi terk et; içesin ke’s-i visal

Yürü ki, saha-i hiçi de tecelli göresin… 


  1. İnsan ölünce gölge nereye gider? Acaba insan mı gölgeye gitti?

Yine bu sorunun cevabını yokla kendini yazısında ki şu cümleler ile tefekkür etmeye çalıştım…

‘’Ölünce toprağa gömüldüğünü zanneden sen, hayır toprak senin varlığında ki bir cüz, sen bu cüz ile kendine gömülüyorsun… ‘’

İnsan bir manada gölgesinden hakikatine döner ve gölgesi (sureti) ortadan kaybolur… Bir manada da İNSAN GÖLGESİNDEN (CESEDİNDEN) GÖLGESİNE (HAKİKATİNE) GİDER…

Sultanımız şunu söylediler; İnsan hakikatine ulaşırsa daha önce yaptıkları ameller silinir. Hakikate ulaştıkları zaman da şunu diyecekler biz kendimizi ne kadar çok örtmüşüz, ‘’ Ey örtüsüne bürünen kalk…’’ ayeti sırrı gereği…

Sultanımız burada muhabbetullahı sonlandırdılar.

Ocağımızda o gün ki dersimiz gölge idi… Bununda bir hikmeti vardır dedim kendi kendime… Belki de  son zamanlarda bende yaşanılan olayların suretlerine takılı kalmıştım ve bu yüzden bir işaret olarak bana ,

Yaşadığın bütün olaylar birer suret, önemli olan o yaşanılan olaylardaki mana…deniliyordu..

’… Beka yolcusu her türlü sureti delmeli, ZİHNİ suretleri de, MANAYA girmeli…’’(Deruni devlet kutsal hal)

Olaylarda ki manaları anlayamamak benim acizliğimdi, belki de zihnim örtünün kendisiydi… İnsan surete takılıp kalmamalıydı… … Evrende ki ALFABE yi iyi okumak gerekiyordu…

ALFABE’yi okumak için önce harf öğrenmek gerekmez mi? İlk harfi okumak için okuma ilmi talep etmek gerekir…

İlim öğrenmek için mücadele vermek gerekir… Bir armut bile oluşurken hemen ağzımıza düşmüyor değil mi? Nice fırtınalar, kuraklıklar geçiriyor da ancak olgunlaşıp midemizin rızkı oluyor…

Benimde yorulmadan, oynamadan, uykusuzluk çekmeden ilim talep etmem ne kadar doğru? Bu davranışım öncelikle  doğa kanunlarına aykırı değil mi?

Ne diyor Hz Ali ‘’ Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum…’’

Can sultanımın Gül kokan ellerinden öperim,

NOT: Yazının gecikmesinden dolayı Sultanımın affına sığınırım, elimden geldiğince nacizane tefekkür etmeye çalıştım… Yanlışımız olduysa af ola…

Saygılar/Sevgiler

Ozan Aydın 

 

    NOT: Sitemizde yayınlanan tüm tefekkürler, kişilerin kendi görüşleridir. 16 Yıldız'ın görüşü olarak değerlendirilmemelidir. 
 



Bu haber 6,012 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,174 µs