En Sıcak Konular

Masal

29 Mart 2018 08:51 tsi
Masal Deruni Devlet Kutsal Halı Kitabı'ndan: Masal



Masal

Amerika Kıtası’nda bulunan Kızılderililerin Reisi  Tüttüren Tüy,  bugün hâlâ ABD’de de Türk günü ve Kızılderililer günü etkinliklerinde kabile şefi olarak aktif görev yapıyor.

Torunu Serçe Kanat ile bu etkinliklerin gözdesi. Kızılderililer, her sene çeşitli yerlerden buraya   gelerek birlikte çadır kurarlar. Kırsal alanda yapılan bu etkinliklerde Kızılderili adetleri folklorik olarak canlandırılır. Bilgeler bir araya gelerek atalarını yad eden derin tartışmalar yaparlar.

Kabile şefi Tüttüren Tüy, kendilerinin Türk olduğunu açıklar.Tüttüren Tüy, her sene kabilesindeki çocuklara, atalarından duyduğu efsaneleri anlatır.

İşte size ondan bir masal:

Sevgili Çocuklar;

Yaradan, dünyayı yarattığında, eski bir Kızılderili sözü der ki; sınırlar yoktu. Sınırları daha sonra insanlar araya koydu yeryüzünde, insanlar çizdi. İlk başta işin aslı böyle değildi. Tek Millet vardı, tek aile. Turk Ata. Bütün dünya bu Turk Ata ailesinindi. Yaradan buyruğu ile mutlu yaşardı. Yeryüzünü eker, biçer, türlü türlü meyveler, sebzeler yetiştirir, avcılık yapardı. Turk Ata, yaratılan her şeye sevgili ve saygılıydı. Ta ki, kötüler kötüsü Şeytan yeryüzüne gözünü dikene kadar. Bulunduğu Yıldız’dan Dünya’ya indi ve Turk Ata ailesine musallat oldu.

Yeryüzü ömrünce Şeytan,  Turk Ata ile mücadeleye girişti. Turk Ata’nın kavmi büyüdü. Şeytan da kendi kabilesini büyüttü. Buna  cinleri de ortak etti. Turk Ata’nın bulunduğu yere, başka bir yıldızdan, başka kavimin insanları da dünyaya indi.Şeytan ile işbirliği yaptı. Yeryüzünde bozgunculuk çıkardı: Ağaçları kesti, kuşları, balıkları, kedileri öldürdü. Bunu eliyle yapmadı, okuyla yapmadı, baltası ile yapmadı. Şeytan’ın yıldızından getirdiği kara tohumlarla yaptı. Canlılar hastalandı. Bitkiler hastalandı. Bunları yiyenlerde hastalandı. Ayrı bir ırk meydana geldi dünyada. İşte artık Turk Ata anladı ki, dünyanın sınırlarını çizmek gerekirdi. Bu fitneye fesada dur demek gerekti. İşte sınırlar böylelikle çizilmiş oldu. Türk Ata ve ailesi, bilge kişilerdi. Tabiatla hep dost idiler. Hayvanlarla bitkilerle, derelerle hep dost. Derken bir başka sınırdan bir büyücü çıka geldi. Türk Ata kavminden imiş gibi kendini gösterdi. Torbasında kimsenin görmediği o kara tohumlardan, gezdiği tarlalara saçıyordu. Ayağını nereye bassa, bastığı yeri kurutuyordu.

Turk Ata kavminin sınırlarında kara günler başlamıştı. Doğan çocuklar ölüyor, ölmeyenler sakat doğuyor ve akılları olmuyordu. Bu büyücü, kara tohumları sadece tarlaya ekmekle kalmıyor; Turk Ata kavminin çocuklarını kandırmak için çocukların yiyeceği her şeyin içine katıyordu. Meyvelerine, çileklerine, elmalarına…

Bunları yiyen sağlam çocuklarda hastalanıyorlardı. Turk Ata kavminin ileri gelenleri, bilgeleri toplandılar bu işe bir dur demek için. Hastalığın kaynağını araştırmak için heyetler kurdular. Ama bir türlü sonuç elde edemiyorlardı. Derken bir gün, Turk Ata kavminden uzun yıllardır kendinden haber alınamayan bir genç ihtiyarlamış bir şekilde çıka geldi. Elinde küçük bir çocuk ile. Ama bu çocuk diğer çocuklara pek benzemiyormuş. Çok akıllı imiş, yaşından çok ileri marifetleri varmış.

Yaradan’ın yarattığı büyük yeşil ağacın yapraklarının damarlarından geçen sudan içmiş. Bu yüzden de, suratı elleri ve vücudu yemyeşilmiş. Bu çocuğa, “Yeşil Çocuk” ismini takmışlar. Bu çocukta nereye bassa orayı yeşillendiriyormuş. Turk Ata kavminin ileri gelenleri bu çocuğu kuruyan tarlarda gezdirince her yer tekrar yeşil oluyormuş. Büyücü kurutuyormuş, Yeşil Çocuk yeşillendiriyormuş. Büyücü bakmış bu böyle olmayacak, kötülerin sınırına  geri dönüp olayı Şeytan’a anlatmış. Bunun üzerine Şeytan, Yeşil Çocuğu öldürme kararı almış. Kötü savaşçılarından bir grup kurmuş. Bu kötü savaşçılar çeşitli  kılıklarla Turk Ata kavminin sınırlarından içeri girmişler. Çok denemişler ama bir türlü bu Yeşil Çocuğu öldürememişler. Baktılar ki olmayacak, büyücü, “bu iş böyle olmaz” demiş ve yeni bir plan yapmışlar: Bir çok iksiri karıştırarak büyülü bir yiyecek yapmışlar. Kara tohumları da o yiyeceğin içine atmışlar. Arının balının tadından, bugünkü çocukların şeker diye bildiği renklendirdiği, güzel gösterdiği bir yiyecek. Bin bir çiçeğin renginden, bir de gözü alıp aldansın diye lifler yapıp, sarıp sarmalamış.

Yeşil Çocuğun geçeceği alana bırakmış. Albenili olarak sarılmış bu yiyeceğin kokusu  çok ötelerden alınıyor, rengi çok uzaklardan fark ediliyormuş. Yeşil Çocuk bu güzel görünümlü, zehirli yiyeceğin yanına varmış, lifleri bir bir açmış. Kokusu çok güzelmiş. Sonunda yiyecek ortaya çıkmış. Tam yiyecekmiş ki, Yaradan’ın özel yarattığı yeşil ağacından su içen Yeşil  Çocuk, farkında olmadan bu yeşil ağacın da sırrını almış. Tam yiyecekken, geçtiği yerleri yeşerttiğinden çiçekler  açtırdığından dolay bunlardan yararlanan arılar, kuşlar böcekler bu yiyecekten yemediklerini görünce şüphelenmiş ve o yiyeceği alarak küçük bir su birikintisinin içine atmış. Su birden bire simsiyah olmuş, etrafa pis bir koku yayılmış. Anlamış ki bu bir tuzak. Su da üç harf belirmiş: G.D.O. GDO ne diye araştırmış, kötüler ülkesinin  Şeytan tohumuymuş. Devamlı eker, eker ekermiş. Çocuklara da şeker şeker diye yuttururmuş.

Büyücü,  bu hilesi ile de bir şey yapamayınca tekrar Şeytan’a gitmiş. Olup biteni anlatmış. Şeytan şöyle demiş: “O Yeşil Çocuk, Turk Ata’sının Yaradan’ın özel yarattığı ağacın suyundan içmiş. Onun Atası ile aynı yıldızdandık. Ne ettiysem o ağacı kestiremedim. O ağaca Yaradan “dokunma” dedi. Onlarda dokunmadılar.Çok uğraştım sonunda dokundurmaya ikna ettim. Ağaçta bir kuş yuvası vardı.Yılan ağaca sarılmıştı.Kuş yuvasına zarar verecek diye ağaca dokundurttum. Böylelikle yasağı çiğnemiş oldular. Aslında ağaca ne zaman  dokunacak olsalar, ağaç dile gelip, “bana dokunma”  der bunları uyarırdı. Baktım olacak gibi değil ben de yılanı kandırarak; “ sen sürünüyorsun, uçmak istersen onu öyle bir sık ki dile gelmesin. “Yılan bu dediklerime kandı ve ağacı öyle bir sıktı ki, Turk Atası’nın atası, ağaca dokunacağı zaman  ağaç  yılanın sıkmasından dolayı konuşamadı. Dokunduğu ağacın dalı kırıldı.İşte dalı kırılan, yapraklardaki tohumlardan biri dünyaya düştü, o büyüdü fidan oldu, ağaç oldu. İşte o çocuk, ağacın suyundan içti. O ağacın bütününden dünyada bir ev yaptılar ve Yaradan’a  adalılar.Yıldızdaki yasak ağacı kırdık, buradakini muhafaza edeceğiz dediler. O evin etrafında yaradan için  döndüler durdular. Yaradan’da bana oraya gitmeyi yasak etti. O Yeşil Çocuk ancak o yılanın zehri ile ölür. O gün bugün  biz onu arıyoruz. Onu bulana kadar  evet çocuklar onu bulana kadar hep sınırlara sinsice saldıracaklar sizden biriymiş gibi gözükecekler.

Yeşil  Çocuğun yaşaması için, onu öldürememeleri için bir sır söyleyeyim mi sizlere: Dünyanın sonuna kadar fidan ve ağaç dikip yeşili korumanız gerekiyor. Çünkü Şeytan bütün dünyayı betondan evler yaparak yeşili yok ediyor.

Bu yüzden çocuklar size tavsiyem;köylerden çocuk arkadaşlar edinmeniz, köy hayatını öğrenmeniz.

Köy hayatı nasıl size onu da anlatayım :

Her yer yemyeşil, tabiat ile iç içesiniz. Herkes yiyeceği kadar eker… Ağaçlara, doğaya zarar vermeden yaşarlar. Tarlada hasat zamanı kadınlar, çocuklar, adamlar sevinçle çalışır, hasat yaparlar.

Kara tohumlarla değil, Yaradan’ın insanlara hediye verdiği gerçek tohumlarla. Kışlık yiyeceklerini toplarlar, fazla kalanları da şehirdeki diğer çocuklar faydalansınlar diye onlara göndeririler, pazarlarda satarlar.Dede, torun, Ayşecik,Selim, Elifcik, Nurtencik, Alicik sepetlere satacakları malzemeleri uzun kulağa yükleyerek pazara götürüler.

Diğer köylerden gelen çocuklarla da tanışmış olurlar. Şehirden gelen tüccarlar bu malları satın alır, şehirdeki çocukların satın alması için manavlara, pazarlara getiriler.

Yazları, baharları köyler çok güzel olur. Sizler köyden arkadaş edinirseniz oraları görme imkanınız olur. Onlar da sizi ziyaret eder, sizler köy hayatını onlar da şehir hayatını öğrenmiş olurlar.

Köyde; İneklerden koyunlardan, keçilerden süt sağılır, peynirler yapılır, bunlar da pazarlarda satılır. Sonra köy çocuklarının her birinin ev hayvanları vardır. Tavuk, horoz, kedi köpek. Sizlerde bir hayvan sahibi olun. Meselâ bir kedi edinin. Onunla vakit geçirin. Hem böylelikle onu da soğuktan korumuş olursunuz siz okuldan gelince sizi beklerler.

Büyücü çocukları korkutur; “kediler siz tırmalar” diye. Ama dost olursanız size hiçbir şey yapmazlar.

Köyde kışta güzel olur ama kışa geçmeden size köyde elbisleri nasıl temizlerler onu anlatayım: Çamaşırlar, temiz akan sular da yıkanırdı. Tüm dünyadaki köylerde hep böyleydi. Şimdi sizlerin evinde çamaşır makineleriniz, bulaşık makineleriniz var. Düşünün dedelerinizin, ninelerinizin  neler ile uğraştıklarını.

Annelerin babaların hakkı ödenmez. Bir gün Abdullah İbni Ömer’in karşısına Kabe’yi tavaf ederken bir adam çıkmış karşısına. Adamın sırtında bir küfe varmış.  Eskiden eşya taşımak için kullanılan sepet yani. Küfenin içinde de yaşlı mı yaşlı bir kadıncağız varmış. Abdullah İbni Ömer adama sormuş: “Ne yapıyorsun?” diye. Adam cevap vermiş: “Annem çok yaşlı, yürüyemiyor ona Kabe’yi tavaf ettiriyorum. Ölürse bana hakkını helal etsin” diye demiş. Bunun üzerine Abdullah İbni Ömer, sen baştan helalleşmeyi bozdun. Sepetli adam “neden?” demiş. Cevap vermiş;senin annen seni doğururken, yaşayacağın günleri hayal eder. Sen ise onun öleceğini hayal ederek hak helalliği istiyorsun.

Sevgili çocuklar hayatta sahip olabileceğimiz en değerli varlıklar neyse onlara sahip çıkalım.

Köydeki çocuklar yazın hem kitap okurlar hem dereleri ovaları gezerler. Bir görseniz o kadar güzeldirler ki o yerler, en güzel internet oyununa bile değişilmez, ah bir bilseniz.

Köyler kışında çok güzel olur. Orman köyleri olsun, yayla köyleri olsun hepsi birbirinden güzeldir.Hele kar yağdı mı ağaçların üzerleri evlerin üzerleri bembeyaz olur. Hele dere kenarları. Yazın topladıkları odunları kışın sobada yakarlar.

Tabiat tüm güzelliğini yaz kış gösterir. Sevgili çocuklar, Türk Milletinin çocukları çok çalışkan olmalıdır. Derslerini en iyi şekilde yapmalı köyde olsun şehirde olsun Türk Atası’nın  geldiği yıldızlara çıkmaya çalışmalıdır, yani uzaya. Güçlü olmalıdır. Marketten annenizden babanızdan şeker çikolata istediğiniz zaman  ambalajındaki yazıları  de büyüklerinize okutun. Büyücünün GDO’so var mı? Diye. Bir de tanımadığınız hiç kimseden yiyecek almayın. Aklınıza büyücü gelsin, sizi kandırmak isteyebilir.

Tüm dünyanın yeşili, ormanı, köyleri,  siz çocuklara emanettir.Bak yavaş yavaş bizim köye bahar gelmek üzere, karlar erimeye başlamış. Atın üzerinde Hızır Dede, atı Düldül, torunları Korkut ve Elif’çik, Nimetçik dışarı çıkmışlar köyde sizi bekliyorlar. Ee ne duruyorsunuz?

Ey büyük millet; rüyalarınızı süsleyen hayallerinize ulaşmak istiyorsanız, önce uykunuzdan uyanmanız gerekir.

 Çocuklar size son sözüm: Korkma!


 

Oktan Keleş


Deruni Devlet Kutsal Halı Kitabı (sh398 vd.) 

 




Bu haber 6,617 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,479 µs