En Sıcak Konular

Ayşecik Okumaya Çalışıyor-7

8 Ocak 2018 11:31 tsi
Ayşecik Okumaya Çalışıyor-7 Ayşecik Okumaya Çalışıyor-7

 

Ayşecik Okumaya Çalışıyor-7


Başlangıçta sadece SU vardı. Evvelce gök, ay, güneş, hava, ateş, toprak ve ağaç yoktu. Sadece SU vardı.

Su ab-ı hayattır. Su ana rahmidir ve su doğurgandır.

“Su Tanrının yüzünü görmüştür dedi Dedem Korkut”

Su AYNA oldu.

Su saflıktır, berekettir. Su iyiyi kötüden ayıran en şeffaf sınırdır. Suya ecel gelmez dedi Dedem Korkut.  Su kötülüğü yıkar, temizler.

“İnsanın ve dünyanın her 10 zerresinden 7’si SU’dur dedi Ninem Umay. Su’dan yaratıldı aslımız, Su’dur Özümüz.

Bütün akanlar arasından sadece SU’dur insanın dışını yıkarken içini de temizleyen.

Su KUTTUR, Su ŞİFADIR.

SU kaybolmaz, SU döner, SU dolaşır, SU akar, SU gezer, SU yağar.

Ve SU BİLİR.

 

Nur suresi 45. ayet: Allah, her canlıyı sudan yarattı.  

“Kişinin GÖNLÜ dipsiz bir  DENİZ gibidir. Bilgi onun dibinde yatan İNCİ’ye benzer. Kişi inciyi denizden çıkarmadıkça, o ister inci olsun ister çakıl taşı fark etmez.

KUTADGU BİLİG”


Hepimizin içinde keşfedilmemiş okyanuslar vardır, içimizin derinlerine daldığımızda hepimiz birer İNCİ’yiz aslında. Farkında olmadan inciye dönüşmeyi bekliyoruz. Yaşadığımız yüzeysel hayat SEDEF ise , gizli benliğimiz ise İNCİ, sabırla fark edilmeyi bekleyen ÖZÜMÜZ. Yaşadığımız deneyimlerle Sedefin üzerine her çizik atıldığında bize acılar veriyor ama atılan her çizikle çatlayan sedefin ardından inci bir yanını gösteriyor. Keşfedilmemiş her benlik duyduğumuz derin acıların bize sunduğu değer, kendi değerimiz. Deneyimlerden geçerken bize bu duyguları yaşatanları suçlamak yerine kendi içimizdeki buna neden olan kabul edemediğimiz duyguya baktığımızda, onun nedenini sevgiyle kucakladığımızda ancak o İnci’yi çıkarabiliriz yüzeye.

“O” bizi bekliyor.

İYİLİK VE KÖTÜLÜK ÜZERİNE

Deruni Babamın Muhabbetullah’larının lezzetini bilenler bilir. Hele ki sabaha karşı yaptığı sohbetlerin tadına doyum olmaz. Derinliğini, doğallığını bozma endişesi ile kayıt etmeye bile çekiniriz çoğu zaman.

Arkaik dönemle, mitoloji ve  Kur-an bilgilerinin karşılaştırılmasının yapıldığı Çalıştaylarımızdan daha önceki bir zamanda, sabaha karşı 4 sularında Oktan hocam:

“Toparlanın bakalım yakınıma gelin” demişti .

Gene o Deruni sohbetlerden biri başlıyordu…

Önce bizlerden sorular aldı sonra :

“Kötülük nedir?” İlk kötülük ne zaman yapılmıştır?” diye bir soru yöneltti tefekkür etmemiz için..

Öncelikle hepimizin aklına şeytanın Hz. Adem’e topraktan yaratıldığı için secde etmemesi, kibir, emre uymamak yani itaatsizlik, kendini üstün görme ve insanı küçümsemesi gibi şeyler geldi…Bunların hiç biri İLK kötülüğün ne olduğunun cevabı değildi.

Ben merkezci olma, yalan gibi şeyleri sıraladıkça bizi daha da derinlere ilk yaratılışa götürmeye çalışıyordu. Aydınlık ve karanlık enerjilerden, iyilik perilerinden ve meleklerden bahis açıldı. Meleklerin ve şeytanın ismiyle hiçbir ayet olmadığını ancak surelerin içinde melek ve şeytanın devamlı bir mücadele halinde olduğundan söz etti. Şeytanın aslında Meleklerden korktuğunu, bilmenin meleklerin görevi olduğunu şeytanınsa BİLGİ’yi örtmeye çalıştığını söyledi. Adem eşyanın tabiatını bilip, aşkla uygulamaya koyduktan sonra Eşref-i Mahlukat noktasına yükselmiştir dedi.

 “Yani kötülük iyilik yapmamaktır ve ilk kötülük iyiliğe engel olunduğu zaman yapılmıştır.

İnsan da bilgiyi örterse şeytan olur, bilirse melek olur, bildiğiyle aşk ile amel ederse Eşref-i Mahlukat olur, yani melekten üstün olan 3. Adem olur” dedi.

Tam sabah ezanı okunurken sohbete son verildi ve benden, o geceki Muhabbetullah’ı yazmamı istedi. Burada sohbetin detaylarını yazamadım sadece özetini verebiliyorum hakkınızı helal edin.

Konuyla ilgili düşünmeye başlıyorum.

1.İlk kötülük iyiliğe engel olunduğu zaman yapılmıştır:

İlk kötülük iyilik yapmak üzere görevlendirilmiş melekleri bir şekilde dondurmak ya da mezara gömmekle yapılmış olabilir mi? İLK sözcüğünden yola çıkarak Türk Mitolojisi’ne, Yaradılış Destanı’na başvuruyorum ve tabi Kulbak Bilge’ye.

 


Kulbak Bilge kitabının 2. Bölümünde KIZ KULESİ’nin çağlar ötesinden dünyadaki tek DENİZ KIZI MEZARLIĞI olduğunu öğrenmiştim. Türk mitolojisindeki AK ANA da bir Deniz Kızı figürü ile resmedilmişti. İkisi arasında bir bağ olabilir mi diye düşünüyorum?

“AK ANA henüz hiçbir şey yaratılmamışken ve yalnızca uçsuz bucaksız bir su varken, sonsuz sulardan çıkarak, Ülgen’e yaratma ilhamını vererek sulara tekrar dalmıştır. Işıktan (cisimsel olmayan) bir bedeni vardır. Başında gücü simgeleyen ve taca benzeyen zarif boynuzları bulunur. Hayatın başlangıcına dair ne varsa hepsine ruh vererek yaşam döngüsünü başlatmıştır.”

“Ülgen göğün 16. katında Altın dağda ikamet eder ve altın bir taht üzerinde oturur. Tahtı ay ve güneşin ötesindedir. Ülgen, gök cisimlerini yönetir, yağmur yağdırır, gök gürültüsü ve yıldırımları da o gönderir, iyilik yapmayı sever.  ”

Ülgen Ata’nın Hızır Ata’yla aynı kişi olduğunu yine Kulbak Bilge’den öğrenmiştik. Kız Kulesi’nin Hızır Ata’nın ofisi olduğunu “Bir Meczubun Rüyası” kitabından biliyorduk. İki denizin birleştiği yer iki BİLGİ’nin, iki BİLGE’nin birleştiği yerdi.

Kehf:61 -             Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.

Kehf:63 -             Adam: "Gördün mü! dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti."

Kehf suresinde geçen CANLANAN BALIK ile DENİZ KIZI MUMYASININ bir ilgisi var mıydı?

Bu konuyla ilgili Onur kardeşimle gene bir eşzamanlılık yaşadık. Sitede yayınlanan “Denizler ve Tanrılar” adlı makale ile bu konunun , mitolojide sözde Yunan Deniz Tanrısı diye geçen Poseidon ve Trident denilen asasının bir bağlantısı var mı acaba?

http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=6440

 

2. Kötülük İyilik Yapmamaktır, Bilgiye engel olmaktır. 

Aydınlığın pasif olduğu yerde Karanlık hüküm sürer de diyebilir miyiz? 

Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed, ilk vahiy OKU emri gelmeden evvel de iyi bir insandı, herkes tarafından seviliyordu, EMİN sıfatıyla anılıyordu. O zamanlar iyiliği, vahyi, KUR-AN bilgilerini yaymak gibi toplumsal bir görevi yoktu. Yani pasifdi...

Ne zaman

“OKU, KALK ve UYAR”

emri geldi ondan sonra bildikleriyle amel ederek Allah aşkıyla öğretmeye başladı, toplumu değiştirmek için harekete geçti. Yani pasif bir durumdayken eyleme geçti. O güne kadar herkes tarafından sevilen bir insanken düşman kesildiler. Kuran’la gelen emirler hep aktif bir şekilde eyleme geçmesiyle ilgiliydi. Vahiy, pasif olan iyi insanı ayağa kaldırıp insanlığı aydınlatan bir nur kaynağına dönüştürdü.

Hiç bir şeye dahil olmayan etliye sütlüye karışmayan iyi insan sadece kendini aydınlatır. Oysa içindeki iyiliği yaymak üzere ayağa kalkan, eyleme geçen ve bunu aşkla uygulayan insan alemlere ışık kaynağı olur, işte meleklerin önünde secde ettiği Adem O’dur.

“BANA SENİ GEREK SENİ”

Kulbak Bilge kitabının 2. Bölümünden aldığım aşağıdaki resimde bir Bilge elinde ağaçtan bir ASA tutuyor. Asa’ya YILAN sarılmış. Bilge’nin belden aşağısında bir AT kafası çizilmiş. Aşk Bineğine binmiş bir Bilge bu galiba. Ya da Bilge’nin kendisi Aşk olmuş.




ASA=İLİM ise

KASAS 30: Rabbi Musa’ya ağaçtan seslendi.

Rabbi Musa’ya İLMİ ile sesleniyor da diyebilir miyiz. “İlmine güvenme, ordan da fısıldar”

Burdan şunu anlıyorum:

İlim verilen bir Bilge’ye bile Şeytan bu ilmi kullanarak vesvese verebilir. En tehlikeli Ego “Spiritüel Ego”dur. İnsanın ruhsal güçlerinin gelişmesi BEKA’ya ermesi anlamına gelmez. “Ruhsal Anlamda Olgunlaşmak”la “Ruhsal Güçlerin Gelişmesi” aynı şey değildir. Üstelik ruhsal güçleri gelişen insanlarda bir tür KİBİR ortaya çıkabilir. En tehlikelisi de GİZLİ KİBİR’dir. Çünkü insanın “OLDUM” zannederek kendiyle yüzleşmesini engeller. İlim ile amel ederken yaptığımız her işi AŞK ile yapmak ve her yerde her şeyde O’nun imzasını aramak O’na ulaştırır.

Kendi yaşantıma dönüyorum ve aktif olarak aşkla iyilik yaptığım durumlar gözümün önüne geliyor. En çok sokak hayvanlarıyla ilgili anılarım var.

“Köpeklerden ve kedilerden çok korkuyorum. Annem eve bir kedi yavrusu almak istiyor, o kadar korkuyorum ki...       

“Ya kedi ya ben” diyorum.       

“Kedi” diyor annem, iyi ki de öyle diyor, kedi eve geldikten sonra onu en çok ben seviyorum.

Sokak köpeklerindense ödüm patlıyor, onlarla aramda çok derin bağlar kurulacağını o zamanlar bilmiyorum. Yavru köpekleri beslemeye başladıktan sonra korkularım geçiyor.

Çok soğuk bir kış günü karlarla kaplı ormanın içinde 4 tane minik köpek yavrusu tir tir titriyor. Hemen büyük bir mukavva kutu bulup çöp torbasıyla kaplıyorum. Yanıma yaklaşmadıkları için uzağa koyuyorum. Hemencecik içine giriyorlar, çok seviniyorum, donmayacaklar.

“Ah diyorum bir de RAF bulsam da alttan soğuk gelmese üşümeseler”.

 İçeriye girip ambardan rafa benzer şeyler bakıyorum, var ama...       

“Ya sahibi varsa almak olmaz şimdi”

diyerek geri dönüyorum. Tam kapıdan dışarı çıkarken elinde bir rafla bir adam giriyor içeri.

“O rafı atacak mısınız? diye soruyorum.

“Evet” diyor...

“Bana verir misiniz köpek yuvasının altına koymak üzere?”

“Tabi ki” diyor ve rafı veriyor.

Şaşkınlıkla “ Yoksa sizi Hızır mı gönderdi? “diyorum.

“Temiz kalple ilgili sanırım diyor” ve gidiyor.

Sevinçle yavruların kutusunun altına rafı koyuyorum. Sonra arkadaşlarıma olayı anlatınca olaylar öyle gelişiyor ki herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor ve yavruların salon salomanje bir evi oluyor.”

 Oktan hocam her zamanki gibi bana takılıyor:

 “Biz onca yıl ibadet ettik Ayşecik bedavadan cennete gidecek sırf bu hayvanlara baktığı için” diye...

 


Ben kendimi onlara bakmış gibi hissetmiyorum ki tam tersi asıl onlar bana baktılar. Beni çalıştığım iş yerimin içinde bulunduğu negatif enerji alanından ormana çektiler. İçimdeki şefkat , merhamet ve anaçlığı iyice ortaya çıkardılar. Onların sayesinde kanserden kurtuldum haklarını nasıl öderim... Gerçek anlamda AÇLIĞIN ne demek olduğunu onlardan öğrendim. Ne kadar şımarıkmışım eskiden.

Çalıştığım yerin yemekhanesinde “Artık Yemekleri” toplayarak ormandaki sokak köpeklerine götürmek bulaşıcı bir eylem zinciri oluşturdu. Bu sayede daha önce hiç bu konuyla ilgilenmeyen insanlarla birlikte sanayi bölgesindeki çok fazla Can’a yemek taşınır oldu. Vicdanlar uyanmaya başladı, tek bir lokma bile israf olmuyor artık. Yemekhanede çalışan çocuklar:        

“Abla sen 1 taşla 4 kuş vuruyorsun, hem köpekleri doyuruyor, hem israfı önlüyor, hem bizim işlerimizi hem de bulaşıkçıların işlerini kolaylaştırıyorsun” diyorlar.

Rüyamda, yeni tanıştığım Sivas Kangal cinsine benzeyen kocaman beyaz sokak köpeğini görüyorum.

“Çok sempatik insancıl ama kocaman, bundan herkes korkar götürsem mi bunu acaba barınağa” diye düşünürken

“Onun adı Yunus, o burada büyüdü götürme” diye bir ses duyuyorum.

“Hangi Yunus” diye soruyorum, “Bizim Yunus” diyorlar.  

Sonra anlıyorum beni neden ormanda çalıştırdıklarını. Köpeklere hizmet etmek egomu terbiye ediyor ve içimdeki gizli kibir duygularını mütevaziliğe dönüştürüyor. Onların beni görünce sevinçle kuyruklarını sallayıp peşimden koşmaları beni çok mutlu ediyor , onlar doyunca ruhum doymuş gibi hissediyorum.

Ve tuhaf ama güzel Allah’ımla konuşuyorum ormanda, hatta pazarlık yapıyorum.

“Ben 1 köpek doyurduğumda sen de 10 çocuk doyur emi” diyorum.

“Tamam” diyor, ya da ben öyle olduğuna inanıyorum, mutlu oluyorum.

Ve bugünlerde hastanede ağır bir hastalık ve ameliyat geçiren babacığıma refakat ederken, Allah’ımın beni neden o kadar çok çalıştırdığını daha iyi anlıyorum. Vererek mutlu olmanın, aşk ile dolmanın ne demek olduğunu anlıyorum. Ben ona bakmıyorum;

O BANA BAKIYOR, O.

Bir Meczubun Rüyası Kitabındaki “Ölümsüzlük Sırrı” bölümüne rasgeliyorum hastanede ve konunun başlığını hayretle okuyorum.

“Gerçek Sevgi kanserli hücreleri bile iyileştirir”

Koskoca okyanustaki Damla, denizin genişliğini görünce utandı.  

        

“Şu deniz denilen yerde ben kim oluyorum. 

          

Eğer deniz bu ise gerçekten ben “Hiç’im!” dedi. 


Damla kendisini hor görünce... 

Sedefin biri onu koynuna aldı.     

Seve seve besledi.    

Sonunda bu sevgi o bir damlayı padişahlara yaraşan ünlü bir İNCİ’ye çevirdi... 


Görünmeyen sevgi o damlayı içinde eritti. 


Görünür inci oldu.        

Dr. Münir Derman

           

HAYDİ O VAKİT

Haydi bakalım onaltıyıldız sitesinin iyi kalpli takipçileri, gün ayağa kalkma günü, ister yönetici, ister devlet memuru ister ev hanımı, yaptığımız her ne işse aşkla yapalım, her gün mutlaka bir yarayı sarıp bir cana dokunalım... İster çok büyük toplumsal görevler için, isterse ufacık canlar için koşturalım, ayağa kalkalım ve iyilik duvarına her gün tuğla koyalım, haksızlıklar için mücadele edelim. İyilerin pasif kaldığı her yerde elbette kötülük kendiliğinden hakim olacaktır. Kötülük karanlık gibidir aydınlığın yok olduğu hallerde vardır. İyilerin tamamen pasif olduğu bir dünya iyi olabilir mi hiç?

Dava aşkıyla yanalım, davamız anlamı Sevgi, Barış, Hoşgörü, Adalet olan GERÇEK İSLAM’ı, gerçek Türklüğü, gönülden gelen iyiliği, sevgiyi yaymak olsun.  Dava aşkı kendi halinde sessiz iyi bireyleri alır, toplumu dönüştüren birer güç merkezine çevirir. Çevresindeki herkesi her şeyi hareketlendirir. İmkansızlıklar umuda, dertler dermana dönüşür.

Yaptığımız işi sevgiyle aşkla yaptığımızda çok yüksek bir enerji ortaya çıkar ve bu enerji atom bombasından bile daha güçlüdür düşünebiliyor musunuz? Hem bu aleme hem de metafizik aleme etkisi olan bir enerji ... Bu enerjiyle ezeli savaşı iyilerin kazanacağına dair umudumuzu asla kaybetmeyelim…          

“DEMİRCİ, DEMİRİ İYİLİK DUYGULARI İLE DÖĞ Kİ KILICIN KÖTÜLERİN KILICINI KIRSIN” 

“Ali İmran:104 -İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.”                       

Sevgilerimle 

AYŞECİK 


1.Bölüm: KENDİNİ OKU 

http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=4643


2. Bölüm: TEMİRİN KAMASI 

http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=4655


3. Bölüm: BÜYÜ 

http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=4688         


4. Bölüm: SIRLAR KAHVESİ-DEMİRCİLİK ZANAATI 

http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=6135


5. Bölüm: KAYIP GÜL VE İŞARETLER 

http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=6162


6. Bölüm: AYŞECİK ÖTÜKENDE 

http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=6218


 


 


 


 


 


 




Bu haber 7,288 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,883 µs