En Sıcak Konular

Tiksinme Eğitimi

25 Kasım 2016 06:53 tsi
Tiksinme Eğitimi Bekir Öztürk Yazdı:Deli Deliyi Görünce


19 Kasım Cumartesi günü yine her zaman ki saatte Krt Tv stüdyolarında ‘Gönül Mimarları’ program çekimi için buluştuk.

İki haftalık bir program çekimini, ilginç konu ve sorularla yaparak yaklaşık 5 saatlik çekimden sonra hep beraber sultanımız ve dernek yönetimi ve üyelerimizle beraber dernek merkezimize Darıca’ya hareket ettik.

Saat akşam 19:00 sularında ocağımıza ulaştık. İlk önce hep beraber akşam yemeğimizi yedik. Ardından sohbet, meşk ve muhabbetle uykusuz bir geceyi hep beraber mutlu bir şekilde uyumadan sabahladık.

Önce sabah namazı, ardından da sabah kahvaltısını yaptık. Sabah kahvaltısında değişik bir şekilde sultanımız bize “tiksinti eğitimi” yapacağımızı söyledi ve sofrada bizi kusturacak şekilde iğrenç benzetmeler yaptı. Ben her zamankinden kısa bir kahvaltı yaptım. Bazı arkadaşlarda nerede ise kusacaklardı. Epey süre bu minval üzere bir muhabbet oldu.

Daha sonra sultanımız biri kussun, ilk kusana hediyem var dedi. Kusulanı da aramızda birinin içeceğini söyleyince bizde iyice bir mide bulantısı başladı.

O arada Oktan sultanımız mutfakta değişik yiyeceklerle bir karışım yapıp içeri kusmuk diye getirdi. Oysaki biber, karabiber, kavun, domates, salatalık, susam gibi değişik yiyeceklerden bir karışım yapmıştı.

“Şimdi bir Viking ritüeli yapacağız” dedi. Vikinlerin de Oğuz Kağan ve Türklerle olan bağından kısmen üstü örtülü bahsetti.

Vikingler gibi o karışım olan bardağı (bizim kusmuk sandığımız) sırayla içine tükürüp içeceğiz dedi. Tabi tiksinenler yok değildi. Ben dahil. “İlk ben içiyorum sırayla ağzıyla herkes bir yudum alsın yanındakine versin” dedi Sultanımız.

Sultan içti yanında ki  ve sırasıyla bardak elimizde dolaştı. Kimi benim gibi sadece bir damla kimi ise daha fazla olarak yaklaşık 30 kişi bu karışımı içtik. Lakin tükürme eylemi olmadan.

Bir çok arkadaşımız, olayı anlamadı belki de. Lakin bir kaç koldaşımızın aklına Lâdikli Ahmet Ağa’nın oğlunun hikâyesi geldi.

“Lâdikli Ahmet Ağa’nın evlatlarından birisi eline varıp, “Baba hakkını helal et!” dediği zaman “Oğlum, bende üç emanet var. Onları sahiplerine verirsen, hakkımı helal etmiş olacağım. Sen olmasan da onlar emanetleri alıp götürecekler. Ama sen de onları görsen iyi olur.” der.

Ve tarihler 8 Haziran 1969 Perşembeyi gösterirken Ahmet Ağa rahmet-i Rahmân’a kavuşur.

Vefatından bir kaç ay sonra oğlu Zekeriya “Haydi, odaya gel emanetleri ver.” diye bir ses duyar.

Bu odada 1967 yıllarında meydana gelen Küba krizi çözülmüş.

Kore savaşındaki olayların seyri değiştirilmiş.

Odaya geldiği zaman odanın kapısı kilitli olduğu hâlde 3 kişi içeride namaz kılmaktadır. Hemen o da namaz kılmaya başlar. Birisi bembeyaz örtüler içerisinde kapalı bir vaziyettedir. Açık olan konuşur. “Sen otur dayanamazsın.” der. Gece sabaha kadar namaz kılarlar. Bir lokma verirler, ağzına atar fakat tadı hoşuna gitmez çıkarır. Belli etmeden kenara koyar. Üç kişiden biri “O lokmayı yeseydin babanın vazifesine sen devam edecektin, nasibin bu kadarmış” der.  Emanetleri isterler. Emanetlerin birisi “Tayy-i Mekân” elbisesi, birisi mühür, öbürü de şeceredir….”

Aynı gün içerde her zamanki gibi oyun havaları oynarken; birden sultanımız, Kızılderili savaş müziği açtırır ve biz aynı Kızılderili filmlerinde ki gibi çılgınca bir zikir gibi dönüş yapmaya başladık. İçeri bir meczup girer şaşkın bize bakmaktadır. Koldaşlarımızdan biri ilgilenir ve ona çay verirler. Bir taraftan gülerek, mutlu, şaşkın bizi seyreden o elinde sopa, yüzü tatlı  ve sakallı yaşlı meczup amca çok şaşkındır.

Bu arada Murat Karaerkek koldaşımızın elinde bir büyük balyoz sürekli bir şeye vurur gibi sallıyordu. Kazım ise iki nargile marbuçu ve hortumu ile sanki süngü savaşı yapıyordu. Ortada Mahmut abi bendiri ile tempo tutuyor, Ogün ise ortada bir ozan misali oturup saz çalıyor havasında idi. Bir çok kalperen ise sanki hipnoz olmuş gibi, esrik bir halde çılgınca döne döne dans ediyordu.


Bizim müzik bitmiyor, biz bağırarak bazen ALLAH diyerek dönüşümüz gürültülü ve garip bir halde iken her kesin bildiği, deli işaretini meczup amca yapar. Elini kulak hizasında sağa sola çevirir. Ardından çıkar gider. Biz ona gülüyorduk. O ise bize gülüyordu. Deli deliyi görünce sopasını saklarmış gibi laflar ederken. Sultan baba şöyle dedi; “Bir deli, bizim gibilere deli demedikçe yol alamayız. Şimdi oldu.” Dedi.

 


Her zamanki gibi uykusuz, yorgun ama bir o kadar dolu, mutlu iki gün daha geçmişti. Sultanımızdan ayrılmak her zaman çok zordur, lakin bu zorluk her yeni ayrılışta daha çok ağır basıyor… 21/11/2016 PAZAR

BEKİR ÖZTÜRK




Bu haber 5,734 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,816 µs