Gramofon ve Türküler
Gönlünüzü Türkünün kanatlarına iliştirip merâretin ve efkârın seslerine kendinizi salıverirseniz, rüyâlarınızda olduğu gibi geçmiş zamanlarınız size geri gelir. Kaybettiğimiz hisler ve terk ettiğimiz fikirler yeniden bizim olur.
Türküler bazen içimizde tozlanmış bir zaman parçasını çekip açar ve başımızdaki zaman mefhumunu alt üst edip, canımız biraz acıyarak o zaman içindeki mevsimleri ve lezzetleri bir anda tekrar yaşarız. Türkülerle birlikte yıkılmış evimiz yeniden kurulur. Sevdiklerimiz yeniden dirilir.
Eski ömrümüzden biçilmiş bir takım zaman parçaları ruhumuzu tekrar sarar. Ecdâdın gönüllerinden miras gibi süzülüp gelen Türküler bir milletin yalnız zekasının vûzuhlu sesi ve dili değil, kalbimizin ve kanımızın karıştığı ikinci bir milli lisândır. Kanaatimce Türküler ruha gizlenen sanat ihtiyacına cevap verirler. Türküler hayatın ezeli mâcerasını söyler. Gönüllerin sonsuz hülyâ ve rüyâlarını söyler.
Türküler yalnız ses değil havanın, güneşin, rüzgarların da onlarla beraber kurduğu parıltılı tılsımlı bütün bir âlemdir. Ümitler hayatı ileriye doğru götürüp uzatırlarsa Türküler de bizi gerilere götürerek hayatın geçmiş yıllarını doldururlar. Türküler içimizde haberimiz olmadan kalan eski zamanların gönül açan lezzetleridir. Türküler ruhumuzu bir möhre gibi ören ses hevenkleridir. Gramafon hususundaki taasubumun nedeni Türküleri eski zaman hânendelerinden dinlemenin keyfiyeti gramafonda bambaşka bir gönül lezzetine dönüşmesidir.
Bu türküleri illâ 78 devir taş plak ve köpek marka namı diğer Sahibinin sesi gramafondan dinlemelisiniz ki melâle âşina olabilesiniz. Gramafon dediysem öyle nevzuhur dekoratif Rus pazarlarında satılan ortalık malı gramafon değil muradım. En az seksenini devirmiş bir yaşın kemâline haiz bir geçmiş zaman yadigârı olacak. İkincisi dedenizden mevrus olacak ki o seslerin ahengine âşina olabilesiniz. Üçüncü bir husus ta Gramafonu bahar ışıltılarının girmediği yaprak, böcek, kuş seslerinin duyulmadığı rutubetli apartmanlarda değil, bağlı bahçeli evlerde dinlemelisiniz ki Türkülerin hayâtını, manâsını ve edâsını fehm edebilesiniz.
Türkülerin lezzetine bir visâl gibi varmak için Eylülün yazdan aşırmış günlerinde sûkutun masmavi dinlendirici sularına gömülmüş Van Gölünü tepeden gören iki katlı eski zaman evinin göle bakan penceresinin önünde üzüm asmalarının, ceviz yapraklarının düşen şebnemi gibi, ses havenklerinin insanın gönlünü mest ettiği bir demde dinlemelesiniz ki; bu âşinalıklar iç benliğinize karışıp bir tabiât haline gelsin. Gelsin ki bir Van’lı şehr-i yâr olarak bu gâm zamanlarından kalan Türkülerin merâretini ve efkârını anlayabilesiniz.
Sizi bilmem amma; ben ruhum için ara sıra inzivâ demi başlatıp, sihirli bir kapıdan eski bir âleme geçip kendimi birden bire eski zamanının içinde hatıralar arasında buluveririm. Musikiye olan şiddetli intisabım gereğince; bu fakirin taşranın soluk atmosferinde başlıca mütevâzıı eğlencelerinden biri gramafon âlemidir. Zaman zaman şehrin hayhuyundan, dağdağasından firâr edip kendi kendime susmak o eski zaman içine vâsıl olmak için kitaplarımı ve gramafonumu alıp sûkut ve sûkunun koynundaki o bahçeye doğru revân olurum.
Bu tenhâ bağlarda ölen akşamın, gölün kızıl sularındaki batışını seyre dalarım. Bu vakitler benim için en mesût vakitlerdir. Uzun yağmurlardan sonra ıslak topraklara ruhu okşayıcı bir hâraret serperek parlayan güneşin altında cennet köşesi bu bağda, dün akşamki yağmurun etrafa getirdiği tazelik, Eylül güneşi, gramafonun cızırtıları, arı vızıltılarıyla dolu neşeli berrak ömrün içinde geçmiş zamanın davûdi seslerini dinleyerek derin lezzetlerle mest olurum. Bana öyle geliyor ki hiçbir şey Eylül sonlarının bu yumuşak, mûnis günlerinin gönlümüze döktüğü şefkâtin ve şiirin tâdına erişemez.
Benim gibi işrep ehli olmayanların içmeden mest olacakları ve sorhoş olacakları en büyük keyfiyet budur. Sükûtün koynundaki bu bağın her mevsim insanları büyüleyen bir yanı vardı. Eylül güneşi kış ayazını kırmaya başlayınca meyve bahçesinin çıplak dalları rüzgarda hu çekerken arkları kaplayan gazeller ceviz yaprakları evin göle bakan penceresinin yanındaki armut ağacının yaprakları kızıllığa büründüğü vakitler tabiatın ezeli şiirini söylerdi.
Amikte dereyi geçip koyu gölgeli bahçe yollarına dalınca iki yanımızda ağaçlardan sarkan cevizler kutsal bir bahçeye erişmeyi kafasına koymuş dervişler gibi yol alırdım. Bir ruh şehrâyinine benzeyen bu mûsiki saatleri gönlümüze sinmiş zamanın helmesini dökerdi. İhtimaldir ki bir benzerine ancak insanı kavrayan ve boğazına tıkılıp insanın göğsüne eski bir Türkü gibi çöken bu sesler küçük pencereli kerpiç evlerin gecenin sukuneti içinde sabah ezanlarının kulağımızda kalmış ulvi ve rahmani seslerini hatırlatır bizlere.
İşte bu eskiden susmuş sesleri içimizde uzun müddet duymuş ve dinlemiş ve beslemiş oluğumuz içindir ki onların gönülden tüten ve coşan mâna ve edâlarından bir kısmını hâla duyabiliyoruz.
...
Sait Ebinç
http://www.vansiyaseti.com/gramafon-taassubundan-taassubun-gramafonuna-makale,559.html
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle