En Sıcak Konular

İlhami Abi Sohbetleri - Efendi-

16 Ocak 2013 09:18 tsi
İlhami Abi Sohbetleri - Efendi- İlhami Abi Sohbetleri -Efendi-

 

                                                            EFENDİ

 

“Âdem Âdemi hakir görmekle kalmıyor; birbirini de yok ediyor. Güçlü olan, zayıfı eziyor. Savaşlar, güçlü silah teknolojisine sahip ülkelerin zayıf milletleri işgali,onları ezmesi ne oluyor? Bunun hikmeti nedir?” diye sordum.

Kaşlarını kaldırıp bana baktı. Biraz ürperdim. "Acaba soru sormasa mıydım?" diye de geçirdim içimden. Yüzünde hafif bir tebessüm doğunca biraz rahatladım.

- Hikmeti açık, Âdem dedi

 Bölmeyi,  paylaşmayı bilmemek.

- Nasıl yani dedim. Bu kadar savaş bölmeyi bilmemekten mi çıkıyor? Dünyanın huzuru bunun için mi kaçıyor? Paylaşmak derken neyi kastettin İlhami Abi ?

Devam etti.

- Bir kere, önce savaş nedir, onu anlamak lazım Âdem.

 Ben atılarak

- İşte cephede olan insanların birbirini - kendilerince bir sebebe dayalı - silahla öldürmeleri, yok etmeye çalışmaları. İşte Irak, Afganistan Lübnan... Örnekleri gibi.

- Hayır Âdem dedi.

- “Peki nedir” anlamını taşıyan bakışlarımı ona yönelterek sustum.

 Devam etti:

Cephede olmayan savaş, cephesi her yer olan savaş dedi.

 -  Nasıl?

Anlatmaya başladı:

 - İnsanlık daima savaş içerisindedir “İyi ve kötü”nün “Hak ve Batıl”ın savaşı. Bu savaşları bizler Irak’ta, Lübnan’da, Afganistan’da veya dünyanın- silahla yapılan- herhangi bir yerinde sanırız. Yani cephelerde.

Asıl savaş; cephede olmayan, cephesi her yer olan savaştır.

Bak ve incele: Gelişmemiş veya gelişmiş ülkelerde eğitim literatüründeki kelime sayısı üç - beş bindir. Taş çatlasın yedi bini geçmez. Oysa Amerika,İngiltere, Almanya gibi gelişmiş ülkelerde bu sayı 25 000-30 000 civarıdır. Her yıl açlıktan ölenlerin sayısı milyonlarca kadar. İstatistiklerin çok üstündedir, bu rakamlar. Kesin tedavisi olan ve artık aşısı bulunan, çağımızın utanç hastalıkları diye adlandırılan tifo, kolera, verem, beri beri, çocuk felci gibi hastalıklardan ölenlerin sayısı da her yıl milyonlarca kadardır. Trafik kazaları, iş kazaları ve sakat kalanlar hariç.

 Hiç de azımsanacak gibi değildir geçim sıkıntısı, düzen karmaşasının, stres denen çağın hastalıklarının getirdiği ölümler. Sinir sistemlerinin çökmesi, maneviyatın uğradığı tahribât. Aile faciaları, cehaletin getirdiği ölümler de bu savaşın bir parçasıdır.

“Güçlü olan yaşar, efendidir. Zayıf olan ölür, köledir” düşüncesi ilkedir. Neden egemen güçler açları doyurmaz, hastaları tedavi etmez de Irak’a Somali’ye, Afganistan’a veya menfaati olan diğer ülkelere insanlığı tehdit ediyorlar diye, üzerlerinde geliştirdikleri en yeni teknolojik silahlarla saldırıp işgal ederler? ”

İşte bu cephede olan savaşlar asıl savaşları; yani yaşarken cephesi her yer olan, içinde bulunduğumuz - bilinçli veya bilinçsiz, bir neferi olduğumuz savaşı gölgelemek içindir. Dikkatler hep cephelere çekilir

- Irak’a, falan ülkeye, filan ülkeye...

Bunu- asıl savaşı- görmeyelim diye dikkatler hep silahlı mücadeleye çekilir dedi.

Sordum:

- Yani biz şimdi şu anda bile savaşta mıyız?

- Evet dedi. Önemli olan bu savaşta bilinçli olmak.

İyilik duvarına bir tuğla da bizim koymamız. Gücümüz nispetinde. Cebrail’i yaşatmamız dedi.

- Nasıl yani? Mecaz kokuyordu kelime; ama yine de sordum:

 Cebrail’i biz nasıl yaşatırız?

 Gözüme yine manâlı bir bakışla bakarak:

- Vahyin bitmesi; yani uygulanmaması Cebrail’in ölümüdür.Kıyamete kadar Ayetler yeryüzüne, gökyüzüne hayat verir. Kıyamet bile Ayettendir. Bunu kast etmedik.Bizim kast ettiğimiz şudur, Âdem:

Her insanın içinde bir Cebrail yaşar.

Kim,vahyi- gücü nispetinde - uygularsa Cebrail o insanın içinden çıkar ve kainata:

Yaradan’ın işte bunun böyle olmasını, eşref-i mahlukâttan bunu beklediğini “adeta haykırır. Şeytan çıldırır, kötülükler biter. Artık büyük ruh hakimdir; yani vahiy. Şeytan,kötülüğü temsil eder; büyük ruh Cebrail’se iyiliği temsil eder ve savaşır. Güzeller güzeli Hz. Muhammed’imiz, Peygamberimiz (sav) bize bu savaşı bildirmedi mi? Allah’ın nimetlerini insanlar bölüşebilseydi; bilgileri, sevgileri, güzellikleri bölseydiler; hırs,ihtiras ve nefislerine mağlup olmasalardı - yani ihtiraslarını, kötü isteklerini,nefislerini,içlerindeki şeytanlarını öldürselerdi. Güzeller Güzeli Hz. Muhammed’imizin, Peygamberimizin(sav) buyurduğu gibi ölmeden önce ölünseydi ve bu ölme bilinseydi dünyanın huzuru da kaçmazdı Âdem! dedi.

 Çok etkilenmiştim.Bir ara masanın üzerine gözüm ilişti.Birkaç karınca masada geziyordu.İlhami Abi elindeki simit parçasının susamlarından adeta saygı değer birilerine ikram edercesine karıncalara ufaladı.Döndü ve

- Gücün nispetinde ekmeğini karıncaya bile böl dedi.

- Ben de hayvanları çok severim. Evde kediyle balık besliyorum diye de biraz gururlu bir ifadeyle İlhami Abi’ye belirttim.

 İlhami Abi yine kaşlarını kaldırarak:

 - Hayvan beslenmez onunla yaşanır dedi.

İnsan olarak, eşref-i mahlukât olarak onunla hayat paylaşılır.Evimizde olmasa da “dünya”da beraber yaşamıyor muyuz?

Hayvan beslenmez, hayvanla yaşanır ifadesi beni etkilemişti.

- İlhami Abi dedim. Bu konuyu biraz açabilir misin?

- İnsan yani eşref-i mahlukât, yaratılmış olan her şeyin efendisi. Ayın, güneşin, nebatâtın- bunların arasında hayvanlar da var- efendisi ama bu efendiliği ona Yüce Yaratan lütfetmiş. Dağlara, taşlara da teklif etmiş; ama onlar korkmuş. İnsan kabul etmiş.

 O zaman efendi, efendiliğe yakışır olgunluk, nezaket ve alçak gönüllülükle bütün mahlukâta saygılı davranmalı.

Ya taşlar, eşref-i mahlukât olsaydı, onlar bize kötü davransalardı? İster miydik? Yaratılan her şeyle beraber yaşayacağız, istesek de istemesek de. Beraber yaşamayı bileceğiz.Hayvanla yaşıyorsak evimizde besleme kelimesini değil bölüşme kelimesini kullanacağız.Çiçekle yaşıyorsak sulama gibi üstünlük ve kibir, kokan kelime değil ikram kelimesini kullanacağız.

Unutma! Onların da gönlü var dedi.

 Gülümsedim ve biz insanlar birbirimize nazik,sabırlı,hoşgörülü, saygılı olamıyoruz diyecektim ki birden sözümü kesti:

- Olamıyoruz diye bir şey yok, olmuyoruz. O potansiyel bizde var;ama kullanmıyoruz. Bir engel yok ki “mıyoruz” gibi külfet belirten ek kullanıyorsun dedi biraz sert bir ifadeyle ve devam etti: Eşref-i mahlukât bir olgu.  

 Onu temsil edeceksek hak edeceğiz.

 

 (*)Oktan Keleş'in "Bir Meczubun Rüyası" Kitabından



Bu haber 7,312 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,915 µs