En Sıcak Konular

Emir Yıldızdan

Köşe Yazısı
Emir Yıldızdan
13 Şubat 2011

Neden Türkiye Üzerinde Bu Oyunlar Oynanıyor?



Neden Türkiye Üzerinde Bu Oyunlar Oynanıyor?[1]

 

“Tohumlarımızı ve gıdalarımızı

bilinçli olarak kimler bozuyor?”

 

Son yıllarda, yediğimiz içtiğimiz her şeye neden ‘zehir’ bulaştırmaya çalışıyorlar? Neden gıdalarımızla oynuyorlar? Uzun zamandandır konuyla ilgili aydınlatıcı makaleler yazıyoruz. Son aylarda yayımlanan makalelerimize baktığımızda, konunun ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır:

Son yayımladığımız makalede:

“Hayatımızda ciddi bir tehlike haline gelen mısır şurubu hakkındaki tartışmalar devam ediyor. Gazozdan çikolataya dek pek çok üründe kullanılan mısır şurubu, kronik hastalıkları salgına dönüştürdüğü ve kanser, kalp, siroz, diyabet gibi çok sayıda hastalığa neden olduğu için Fransa, Hollanda ve İngiltere'de yasaklandı. En büyük üretici olan ABD'de üretim kotası %10'dan %2'ye düşürülürken, Türkiye'de %10'dan 15'e çıkarıldı. Bu durum bilim insanlarını kaygılandırıyor.

Yine; Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı Hoca’nın; Şeker Pancarı üzerindeki oyunları anlattığı makalesinde:

“Türkiye’de şeker pancarı üretiminin geriletilmek istenmesi uluslararası boyutu giderek önem kazandı. Ülkemizi çokuluslu tekelci şirketlerin denetimine sokmak isteyen dışa bağımlı yeni-liberal politikalar kapsamında, Kemal Derviş yasaları ile Şeker Yasası da değiştirildi. Yeni Şeker Yasası ile öncelikle şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin yolu açıldı ve NBŞ kotası ilk aşamada yüzde 10 olarak kabul edildi. Bu kotanın her yıl yüzde 25-50 arasında artırılması konusunda Bakanlar Kurulu yetkilendirildi (Zorunlu bir açıklama: AB’de NBŞ kotasının ortalama yüzde 2 civarında olduğunu biliyor musunuz?)[2].

AB çeşitli baskı yollarını kullanarak Türkiye’nin komşu ülkelerle şeker ticaretinde yollarını kesmek istiyor.[3]

Yine Tayfun Özkaya Hoca’nın tohumculuk üzerindeki kanuni oyunları anlattığı makalesinde, çok önemli bir soru soruyor: Firmaların egemenliği mi, millet egemenliği mi?

Tayfun Özkaya Hoca makalesinde;

“Yasanın eleştirilecek epeyce yönü var. Bu yazıda en önemli bir yönüne değineceğim. Kanunun 15. maddesi Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının 5, 6, 7 ve 8. maddelerdeki yetkilerini Türkiye Tohumcular Birliğine devredebileceğini (hem de muhtemelen sonsuz) belirtiyor. Tohumda dünyada büyük bir tekelleşme var. Çok az sayıda dev tohum firmaları piyasayı paylaşmış durumda. Üstelik bunların da önemli bir kısmı aynı zamanda tarım ilaçları üretiyor. Bu nedenle de şirket tohumlarının çok tarım ilacı istemesi işlerine gelebiliyor. Hatta içlerinden beşeri ilaç üretenler de var. Beşikten mezara müşterileri oluyoruz. Hasta olursak bunlar için de daha iyi. Tohumu belirleyen, uzaktan bir ürünün nasıl olması gerektiğini, hangi ilaçların kullanılacağını vb. belirlemiş oluyor. Ürünler besleyici değerlerini ve lezzetlerini kaybediyor. Tarım ilaçları ile zehirleniyor. Halkın da bunları modernleşme diye kabul etmesi isteniyor.

Bu güç önce ekonomik olarak ele geçiriliyor. Ancak sonra kanunlarda belirleyici olabilirlerse kendilerine yönelik yasaklar getirebiliyorlar. Örneğin kanun, köylülerin tohumlarını veya bunlardan üretilmiş fideleri satmalarına yasak getirdi. Bu firmalar ülkemizde de hâkim. Yerli firmaları satın aldılar. Kurumlara hâkim oldular. Bakanlığın devrettiği yetkiler tohum üretimi, sertifikasyonu, ticareti ve denetimi ile ilgili. Türkiye Tohumcular Birliğine şüphesiz büyük tohum firmaları hâkim oluyorlar. O zaman kamu yönetimi de firmaların eline geçmiş oluyor. Bu yetkiler eline geçtiğinde tamamen kârı en çoğa çıkarmak için çalışan bu firmaların neler yapabileceklerini tahmin edebilirsiniz. Bu aslında tam bir sınıf tahakkümü oluyor. Hâlbuki, Anayasanın 6. Maddesi ‘Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir. Egemenliğin kullanılması hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.’ demekte.  Bu 15. madde ise egemenliğin firmalara devri oluyor.” demektedir.[4]

Yine bir haberde:“ABD, GDO’lara direnen Avrupa ülkelerinin cezalandırılmasını istemiş.”

Haberin devamında şöyle denilmektedir:[5]

“Guardian'daki haberin başlığı ‘Amerikan diplomatları genetik yapısı değiştirilmiş tohumlara direnen Avrupa'nın cezalandırılmasını istemiş’ şeklinde. Haberde ele alınan Wikileaks belgelerinin ortaya koyduğu olay, 2007 yılına uzanıyor.

O yıB Fransa, ‘Monsanto mısır tohumu’ olarak bilinen genetik yapısı değiştirilmiş tohum cinsinin ülkede kullanımını yasaklıyor.

Bunun üzerine Paris’teki Amerikan Büyükelçisi Craig Srapleton ile Washington arasındaki yazışmada, Avrupa Birliği'nin, özellikle de söz konusu tohumun kullanımını desteklemeyen ülkelerin cezalandırılması talep ediliyor.

Wikileaks'in yayımladığı diğer belgelerde de, genetik yapısı değiştirilmiş tohum sektörünün, Amerikan ticari ve stratejik çıkarları için önem taşıdığı vurgulanıyor.

Guardian'ın haberinde vurgulanan bir diğer nokta ise, Amerika'nın kalkınmakta olan birçok ülkede, rahiplerin karşı çıktığı tohumların kullanımını Vatikan üzerinden yaymaya çalıştığı iddiası.

Yazışmalarda Papa'ya yakın danışmanların bu tohumları üreten Amerikan şirketlerini desteklemek konusunda ikna edildikleri, Papa'nın da kısa süre sonra ikna olmasının beklenebileceği söyleniyor.

Guardian'ın haberi ‘Amerikan diplomatlarının genetik yapısı değiştirilmiş tohumları üreten şirketler adına çalıştığı’ yorumuyla sona eriyor.  

 Bu konuda  ‘Melami Savaşları’ [6]isimli kitabında şöyle bir bölüm var:

“Şeytanîlerin ve Haçlı konseyinin amaçları şunlardır:

Yiyecek sektöründe özel birimlere sahipler. Birçok gıda, kimyasal karışımlarla yapılmaktadır.

Amaç: Yeni gelecek nesli ve şimdiki nesli hastalıklı yapmak.

Bu maddelerin içinde hamile kadınların çocuklarını düşürtecek ve kısırlık yapacak maddeler de vardır…”

Şeytaniler ve Haçlı Konseyi insanları zehirlemek, nesilleri yok etmek için iş birliği yapmaktadır. Yukarıdaki makalede bunun ipuçlarını bulabiliriz:

“Guardian'ın haberinde vurgulanan bir diğer nokta ise, Amerika'nın kalkınmakta olan birçok ülkede, rahiplerin karşı çıktığı tohumların kullanımını Vatikan üzerinden yaymaya çalıştığı iddiası.”

Yine  ‘Melekler Ağlarken’[7]  kitabında şöyle bir bölüm var:

“İlhami Abi’nin anlattıklarıyla yine hakikatin zenginliğine dalmıştım. Öğrendiğim bilgiler hem beni hayretten hayrete düşürüyor hem de bugüne kadar bildiğimi sandığım meselelere çok başka açıdan yaklaşmamı sağlıyordu. Demek ki iyilik duvarı adeta manevî bir semboldü. Bu duvar tamamen yıkılmadıkça Yecüc Mecüc çıkmayacaktı. Akılları, gönülleri olmayan, biyonik, yarı robot bu tür bir ırk dünyada hüküm sürmeyecekti. Ama yine de bunların alâmetleri gün gibi açıktı. Bugün Yecüc’ün yaptığı bozgunlar meydandaydı. Ormanlar hızla yok ediliyor, ekinler bitiriliyordu. Orjinal tohumların nesli tüketiliyor, su yatakları hızla kurutuluyordu. Her şey insanlığın gözü önünde olup bitiyordu, fakat çoğunluk bunun farkında değildi. Örnekler o kadar çoktu ki delil göstermeye bile gerek yok diye düşünüyordum. Yalnız burada Yecüc sisteminin sonucu olarak denizlerin kurutulmasına net bir örnek gösterebilirim: Marmara Denizi’nin on katı büyüklüğünde olan Aral Gölü. Merak edenler artık deniz olmayan bu yerde karadaki koca gemi kalıntılarına bakabilir. Ürpermiştim. Bu ürperti beni bir soruya daha yönlendirdi ve sordum:

- İlhami Abi. Peki, bu yok oluş, dönüşü olmayan bir noktada mı? Durdurulamaz mı?

 Yüzüme baktı:

- Âdem sen şu ayeti duymadın mı?

Allah bir toplumun durumunu değiştirmez. Ta ki kullar, o toplum kendi nefislerini değiştirmedikçe.

Yine Oktan Keleş’in ‘Sümeroloji`nin Sırrı’[8] isimli makalesinde gıda ile ilgili şu bilgiler verilmektedir:

“Anadolu topraklarında şu sıralar çok ciddi anlamda, büyük bütçelerle bir araştırma yapılmakta. Bu araştırmaya NASA, Pentagon ve MOSSAD gibi bazı kurumlar da gizlilik derecesi en üst düzeyde destek vermekte.

Araştırdıkları konu ise Sümerlerin Tarihi. Neden Sümerler? Neden Urartular, Persler Romalılar değildi de, Sümerler!

Nedeni şudur: Sümerler’e kadar bilinen tüm insanlık tarihi şunu söyler, insanlar avcı toplayıcı ilkel yaşamın en alt seviyesinde bir yaşam kültürüne sahipken birden bir şey olur. Bir medeniyet mantar biter gibi biter: Sümer Medeniyeti. ‘Birden biter’ dedik çünkü hiçbir alt yapısı daha ispat edilmemiş bir medeniyettir. Bir anda sanki gökten inmiş gibi çağının en üst teknolojisine, bilgisine sahip benzeri olmayan bir medeniyettir bu. Kısaca astronomi, tıp, araç gereç, mekanik bilgisi, sosyal kentleşme kültürü, alt yapısı bugünkü şehircilik anlayışına birebir uyan şehirleri, caddeleri, kanalizasyonları, ev yapıları, düzenli ordusu, adalet mekanizması, mahkemeleri daha birçok yaşam standardı… Şimdi yapılan kazılardaki tabletlerin deşifresindeki kamuoyuyla paylaşılan bazı bilgilere göz atalım. Sosyetenin varlığı, sabah kahvaltı öğlen yemeği alışkanlığı ve akşam mönüleri som balığı, et şarap, eğlenceye gitmek. Müzik notalarının tümünün ilk defa kullanılması vs. Burç sembolleri de bu medeniyetin ürünü. Sümerceden bir kelime (Âdem) çamur demek.

Bunun gibi birçok kelime eski ve yeni dillere evrim geçirerek girmiştir. Şimdi buraya kadar şöyle sorulabilinir. Eeee ne olmuş yani? Olan şu; bu medeniyeti birden bire meydana getiren unsur, BUĞDAY’dır!  Bildiğimiz buğday. Çünkü bu medeniyete kadar daha önce de belirttiğimiz gibi insanlık, avcı toplayıcıdır. Oysa bu medeniyet, tarımı ilk uygulayan ‘tarım medeniyeti’dir. Malum güçlerin araştırdığı konu, Sümerler bu üst seviyedeki bilgilere nasıl bir anda ulaşıp insanlık devrimini sağlamışlardır. Fantezilere değinmeyeceğim. Hani şu meşhur uzaylılar masallarına. İnsanlık devrimi işte malum güçler yeni bir insanlık devrimi yapmak istiyorlar. Sümerler bugüne kadar bu devrimi getirdiler. Buğday ekmek tarım, şimdi bunu kaldırıp yeni bir insanlık bilinci yaratma, beslenme alışkanlığını bir devrimle değiştirme.

Not: Genleriyle oynanan tohum, hormonlu tohumdur. Bu, projenin deney aşamasıdır. Doğal olmayan, suni yiyecekleri insanlığa dayatma, alıştırma ve buna bağlı bir kültür oluşturma. Filmlere de konu olan hap yiyecekler gibi. Evet, şu anda insanlık düşmanlarının projelerinden biridir bu. ‘Güneş kararır, sular çekilir, yağmur yağmaz. Toprak kalmazsa tarım olmaz.’ söylemleriyle. Bu devrimi yapmak amacıyla yakında plastik-sentetik yiyecek reklamları çıkarsa şaşırmayın.

Bir şey daha paylaşmak istiyorum: Malum güçler, Sümerlerin bu birden oluşan medeniyeti, bu bilgileri nereden aldığını araştırıp dursunlar; ben birazını söyleyeyim. İşin sırrı HARUT ve MARUT adlı iki meleğin o devirde insanlara tüm bu bilgileri sunmasıydı. Ve bir bilgiyi daha paylaşayım. Kuran-ı Kerim’de HADİD’ten bahsedilir. ‘Hadidi indirdik.’ buyurur. Çoğu âlime göre Hadid Arapça demirdir. Bu demire işarettir der. Daha iyi araştırılıp derinine inilirse harfler ilminde bunun aynı zamanda buğdayı da işaret ettiğini, Buğdayı (Nimeti Rezzak) Allah’ın bizzat indirdiğini bulabilirler. Gözlenen Sümer tabletlerinde elini göğe uzatmış buğday başağı olan figürlü insanların olduğu da malumdur. Bir ipucu daha vereyim. Sümerlere kadar buğday tanesi bilinmez, buğdayın oluşabilmesi Yaradan’ın gayb hazinesinden bir hazine olan yağmuru ve daha malum birçok etkeni bir araya getirmesiyle zahirde gökten indirmesiyle oluşur. Evet, harıl harıl Sümeroloji araştırılıyor.”

Yine Oktan Keleş’in ‘Sümeroloji ve Obezite Operasyonu’[9] isimli makalesinde konuyla ilgili çok özel bilgiler verilmektedir:

“Son yıllarda harıl harıl sürdürülen Sümer çalışmalarının lanse edilmesinin altında yatan gerçek sebep Büyük İsrail Projesi’dir.

Daha önceki yazımızda bu medeniyetin buğday tarımına dayalı gelişim ile parladığını ‘Hadid’ Suresi’nden örnek vererek kısa da olsa açıklamıştık. Evet, asıl maksadı tekrar açıklamaya çalışalım.

Sümerologlar şu iddiadırlar: Sümerler bir anda buğdaya dayalı tarımla zenginleşmiş, ordular kurmuş ve devrin bilim, sanat vs. her alanında süper bir medeniyet haline gelmişlerdir. Biz de bu parlayışın kodlarını araştırıp bugün yeni bir medeniyete ışık tutacak örnekler arıyoruz. Kodlar arıyoruz. Oysa durum böyle değildir. Durum iddia edilenlerin tam tersidir. “Bir medeniyet buğdaya dayalı tarımla nasıl yok edilir?” onun kodlarını aramaktadırlar. Örnek: Sümerlerin parladığı dönemlerde çevre medeniyetlere bir şeyler olmuştur. Çevre medeniyetlerin halkları anormal şekilde şişmanlamış ve birer yağ kütlesi haline gelmişlerdir. Öyle ki savaş meydanlarında sırım gibi askerlerler yerine hımbıl ve mongol kitleler kalmıştır. Bu bir askeri stratejidir. Sümerler Yahudi sihirbazlarla iş birliği yaparak, diğer medeniyetleri, tarıma dayalı besinler üreterek, hamur işlerini yaygınlaştırıp; besin haline getirip, diğer et ve sebze ürünlerini unutturarak bu hale sokmuşlardır.

Bundan Türkler de nasibini almıştır. Zira Bilge Kağan, Orhun kitabelerinde şöyle bir cümle sarf ederek duada bulunmuştu: ‘Tengri (Tek Tanrı) Türk’ün karnını tok tutma ki savaşta cengâver olsunlar.” Kitabeyi çözenler bu ibareyi yıllardır şöyle yorumladılar: ‘Türkün karnı doyarsa rehavete kapılırlar.’ Oysa işin aslı anlattığımız gibi. Bir başka örnek de milattan önceki döneme ait Grek ve İskender paralarındaki buğday başaklı sembollerdir. Bu paraların manası şudur: O dönemde bunlar özel para olarak basılmıştı. (Buğday başaklı paralar.) Bu paralardan halka belirli sayıda veriliyordu. Adeta ekmek karnesi gibi. Görevli kişilere bu paralar verilip komutanların takdir ettiği kadar buğday ve ekmek malzemesi halka ölçülü şekilde veriliyordu. Eski Mısırlılar birayı çok seviyorlardı. Bu paraların dışında buğday ürünü almak idamla cezalandırılıyordu. Böylelikle kontrollü beslenme sağlanıyor ve obeziteden uzak durulmuş oluyordu. Fakat bizim arkeoloji tarihimiz bu bilgileri belirtmezler. (Not: Ekmek parası tabiri buradan doğmadır.)

Şimdi gelelim günümüze. İsrail tarafından dünya halkları obez bir nesil haline dönüştürülmek isteniyor. ABD'de obezite %67, İngiltere'de %43, Almanya'da %70'lere varmıştır. (Almanlara bira ile alakalı özel bir uygulama yapılmıştır.) Bugün obezite operasyonu Sümerlerin stratejisinden farklı olarak yalnızca insan fiziğini değil aynı zamanda insan zihni ve beyni de hedeflenmiş bir operasyondur. Bugünkü tıp ilmi şunu söyler: ‘Obezlerin %90'ı mongol beyinlidir.’ Obeziteyi tetikleyen yan yöntemlerden biri de Köln Üniversitesi'nin 1000 çocuk üzerinde yaptığı bir araştırmayla ortaya çıkmıştır. Geceleri yatmadan önce, sadece bir saat bilgisayar başında duran çocuklar hem bildiklerini unutuyorlar hem de obez oluyorlar.

Bugün yurdumuzda da ekmeklerimizin içine katılan bazı maddeler obeziteye yol açıyor. Aynı zamanda İsrail'in genleri ile oynanmış hormonlu tohumları da aynı etkiyi meydana getiriyor. Duyurulur!

Tüm bunlara deli saçması diyenlere küçük bir hatırlatma: Üç ay önce Vatikan tapınak sövalyeleri ve gizli tarikatlar belgelerini dünyaya açarak bir itirafta bulunmuş oldular. O güne kadar pek çok kişi bunlara fantezi veya komplo teorisi gözü ile bakıyordu. Birgün bütün bunlar da açıklandığı zaman umarım geç olmaz. (Not: İtalya'da bulunan Pizza Kulesi bir obezite anıtıdır. Bu yapı bilinçli bir şekilde dikilmiştir. Bu konularla ilgili bilgiler ileride çıkmasını düşündüğümüz dördüncü kitabımızda verilecektir. İtalyanlar hamur işi ve makarna ile meşhur olduklarından bu operasyonu İtalya'dan başlatıp bu anıtı da bunların bir sembolü olarak yapmışlardır.)

Konu Türkiye için neden bu kadar önemli? Neden özellikle Türkiye'yi hedef alıyorlar? Oktan Keleş’in ‘Deşifreler’[10] isimli makalesinde bunun cevabını bulmaktayız. O makalede Oktan şöyle demektedir:

Türkiye ahir zamanda yıldız olacak! Bu durum bizim idarecilerimizin becerikliliğinden değil, MURADULLAH böyle olduğu için…”

Neden bu hastalıklı tohumlar özellikle Türkiye’de yayılmaya çalışılmakta? Mısır şurubu; Fransa, Hollanda ve İngiltere'de yasaklanırken ve en büyük üretici olan ABD'de üretim kotası %10'dan %2'ye düşürülürken, Türkiye'de  neden %10'dan 15'e çıkarıldı?

Makalenin devamında bunun da cevabını bulmaktayız:

DEŞİFRE -1- : Yüce Allah (c.c.) yükselteceği milletin neslini zeki doğurtur. Bu bir alamettir anlayana. Türk çocukları şimdi çok zeki. Bilgisayarından, başka alanlardaki birçok teknolojiye kadar birçok konuya hakimler. İyi bir eğitimle bu zekâlar 'Büyük Türkiye' için yönlendirilmeye hazırlar. Şimdi dikkat! Okullarda ve dershanelerde sık sık sınavlar yapılıyor. Seviye tespit sınavları ve diğer sınavlar. Bunlar bir bilgisayarda toplanıyor. Şeytaniler bu bilgileri tüm dünyadan topluyorlar. Ve IQ'su en yüksek Türk öğrencilerini görüyorlar. Bu yüzden boş durmuyorlar. Aldıkları kararla; Türk milletinin zekasını mongol yapmak için; özellikle okul kantinlerinde, bugün tüm sağlık uzmanlarının zararlı dediği: çocukları obez yapan, patates, cips vs ve daha bilinmeyen bir çok maddeleri çocuklarımıza yediriyorlar. Okul dışında da, TV'lerde sık sık izlediğimiz, esrar ve uyuşturucu belalarını taşeronları vasıtasıyla çocuklarımıza musallat ediyorlar. İnternet ve CD'ler vasıtasıyla gayri ahlakiliği yaymaya çalışıyorlar. Şeytaniler, bu nesli potansiyel tehlike olarak görüyorlar.”




[1] 13.02.2011

[2] http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=504

[3] http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=490

[4] https://www.onaltiyildiz.com/?haber,456

[5] https://www.onaltiyildiz.com/?haber,416

[6] Oktan Keleş, Melami Savaşları, İlgi Kültür Sanat Yayınları,  Sayfa 219 vd.

[7]  Oktan Keleş, Melekler Ağlarken, İlgi Kültür Sanat Yayınları,  Sayfa 153 vd.

[8] https://www.onaltiyildiz.com/?artikel,9/

[9] https://www.onaltiyildiz.com/?artikel,19/

[10] https://www.onaltiyildiz.com/?artikel,30/



Bu yazı 9,014 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 1 Aralık 2023 Discovery Skandalı
    • 26 Mayıs 2021 Kara Yöneticiler ve Yılanların Öcü
    • 13 Ocak 2021 30 Saat Savaşları
    • 4 Ocak 2021 Günümüzün Fuggerleri, Aşı ve Korku İmparatorları
    • 30 Mayıs 2020 Göktürklerden Hediye
    • 1 Nisan 2020 Kulbak Bilge İle Çağı Anlamak
    • 7 Aralık 2019 Turks ve Caicos Adaları
    • 19 Mayıs 2019 Barbarosun Sancağı
    • 12 Aralık 2018 NATO mu PESCO mu?
    • 17 Ağustos 2018 Papaz Kaçtı Oyunu
    • 17 Aralık 2017 Yüzyıllık İntikam
    • 13 Ağustos 2017 Gökteki Türklerle Yerdeki Türkler Birleşti!
    • 31 Temmuz 2017 Pentagon'un Planını 5 Yıl Evvel Deşifre Etmiştik
    • 21 Temmuz 2017 Gargad-DNA Görünmezliği Projesi ve Manyetik Biyoloji
    • 23 Haziran 2017 27 Uçağın Sırrı
    • 4 Mayıs 2017 LOLAN (LÜLEN)-ECE-AYSULU TÜRK'e Kavuştu!
    • 6 Şubat 2017 13 Ocak 16.40, Denktaş, İstanbul
    • 1 Ocak 2017 Tarikatlar-Cemaatler ve İstihbarat-1
    • 6 Aralık 2016 Ordu, Bütün Türk Milletidir!
    • 1 Kasım 2016 Sessiz Sözsüz Yaşananlar

    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,227 µs