En Sıcak Konular

İrade

4 Haziran 2017 06:48 tsi
İrade İrade

İRADE

Ey iman edenler, iman ediniz!

  

 

(Dikkat Allah ateiste yada hıristiyana vb. demiyor iman ediniz diye. Zaten hali hazırda iman etmiş Müslümanlara iman ediniz diyor.) 
 


Sultanımızın mutlak irade, külli irade, cüzzi irade, kader, kaza konularını aşşağıdaki ayetler ışığında incelediği dersin notları
 



Tekvir 29
Alemlerin Rabbi olan ALLAH dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.
 


Enfal 17
Attığın zaman sen atmadın. Allah attı.
 


Hadid 22
Yeryüzünde ve nefislerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta belirlenmiş olmasın…
 



Allah (c.c.) bir olayı ancak olduktan sonra bilebilir sözü kabul edilecek bir şey değildir. Allah (c.c.) her şeyi bilir. Zaten böyle bir Allah (c.c.) algısı yoksa bizim Allah'a (c.c.) bakışımız değişir. Allah (c.c.) bilmiyorsa ben de bilmiyorum, o zaman benle eşitlenmiş olur gibi bir anlam çıkıyor. Allah (c.c.) hakkıyla her şeyi bilendir. Görmediklerimizi görür, duymadıklarımızı duyar. Bu bile yeterli değildir. Göremeyeceğimiz, duyamıyacağımız şeyleride görür, duyar. Bu, kudreti ve gücünden gelir. Ama bilmesi başka bir şey. Şimdi bu bilmesi ve o kitapta kaydedilmiş olması; Bir sinema filmi düşünün, film çekildi ve bir Cd’de  kayıt altına alındı, sonra CD’yi tekrar takıp, startı verip, tekrardan filmi oynattığı zaman, oynayan oyunculara can verdiği zaman, İçindeki oyunculara diyor ki; yaşadığınız yaşayacağınız her şey bu Cd'de (kitapta) kayıtlı. Biz bunu tekrar yaşattığımız için siz bunu yaşıyorsunuz. Dolayısıyla siz bilmiyorsunuz ama biz biliyoruz gibi bir anlam çıkıyor. Bütün bunların yanı sıra cebri ekolüyde buradan doğmuştur. Cebri ekolünün kökeninde, Allah (c.c.) dilemeseydi ben bu günahı işlemezdim vardır. Bütün meseleler kaza ve kaderin hep yorumlanması ama bir türlü İslam dünyasının ve ulemasının üzerinde mutabakata varamamasından kaynaklanmaktadır. Cebriler derki ben günah işliyorsam bana o günahı Allah (c.c.) işletiyor. Onun için biz de ona sapkın bir görüştür deriz. Allah irade vermiş. 
 

(Salih Komsere Hitaben) Sen şimdi diyorsunki külli irade var, cüzzi irade var ve cüzi irade külli iradenin bir parçasıysa, o zaman oradan olan bir parça kendisi müstakil olmaz. Ve delil gösterdiğin ayetlerle okuyup anladığımız kısmıyla bu işte bir iş var ama algılamamız bu yönde çıkıyor. O zaman seçme hakkımızı Allah'mı bize veriyor;
 

1. Tanıyor mu? 
2. Tanıdığını biliyoru mu? 
 

Tanıdı ama bizim ne seçeceğimizi biliyor. Burada zaten biz biliyor diye iman ediyoruz. Bunda hiç şüphe yok. Peki kaza kader nasıl olur? Kaza kelimesinde de biraz sıkıntı var. Kaza klasik anlamda senin yaptığın şeyler. Eee ben yapıyorsam onu, oda kaderden oluyor. Ne kazası yani. Şimdi kadere baktığımız zaman bizim gücümüzün dışında güç yetiremeyeceğimiz şeylerde oluyor. O zaman irademizde mutlak değil veya irademizin gücü de mutlak olmuyor fiiliyatta. Mesela kim durup dururken trafik kazası geçirmek ister. Bu durumda adamın biri diyebilir ki 100 km hızla gideceğine 50 km hızla gitseydin. Yavaş kullansaydın diyebilir. Başka bir örnek verecek olursak adam yolda falan bile değil evinde otururken evinin içine araba dalıyor. Ya da alakasız milyonda bir  olacak bir şey oluyor ya da hastalanıyoruz, sakat doğuyoruz. Buna bir çok örnek verilebilir. Bunlarda bizim gücümüzün yetmediği kaderden yaşantılar. O zaman bunu Allah (c.c.) yapıyor. Evet Allah yapıyor. Yaptığını imtihan olarak bize sunuyor. Evet imtihan olarak sunuyor. Peki o zaman bizim irade hakkımız, seçme hakkımız nerede? O zaman külli irade ve cüzzi iradeyi tanımlarken nasıl tanımlayacağız. İşte sorun burada başlıyor. 
 

Soru: külli irade " Allah (c.c.) dilemedikçe siz dileyemezsiniz " ayetiylede bağdaştırılabilir mi? Yani bizim dilememiz onun dilemesine bağlı.
 

Cevap: Dilemesine bağlı değil. Zaten dilemiş onu! Sen şimdi bu konuşmayı yaptın ya, Allah (c.c.) sanki şimdi dilemiş gibi algılama onu. Kitapta dilemiş onu. Bu konuyu şema çizerek anlattığımda belki sorunuz değişebilir.
 

 


Külli irade dediğimiz yaratıcının mutlak iradesidir. Yaratıcıya ait bir irade var, bir de mutlak irade diye bir şey var. Mutlak irade daire dışında. Yarattıklarını kuşatmamış. Yarattıkları külli iradenin içerisinde. Külli irade de mutlak iradeden besleniyor. Mutlak iradesini biz bilmiyoruz. Ama külli irade mutlak iradeden beslendiği için mutlak iradeyi külli iradenin içerisinde görebiliyoruz. Örneğin güneş her gün doğudan doğuyor. Burada mutlak irade var. Mutlak iradesini külli iradesinden bize yansıtıyor. Bir gün o güneşin oradan doğumayacağını da söylüyor. Bu onun mutlak irade tanımı. Bunu bir kenara bırakalım. 
 

Şimdi gelelim külli iradeye. Şemadaki örneğimizde mutlak iradeyide İçine alacak şekilde külli İradeyi Kabul edelim. 
 

Şimdi bir de cüzzi irade var. Cüzzi irade nedir dediğimiz zaman, Yaratıcının kendi külli iradesinden bir parçasını yarattıklarına tanıma hakkı yani irade ve idare hakkı diye tanımlayabiliriz kısaca. Cüzzi çok küçük yani okyanusdan bir damla. Şimdi bir yanılgı da burada başlıyor. Aşşağıdaki şemadaki gibi cüzzi iradeyi külli iradeden ayrı bir noktada düşünürsek o ayette cevap veremiyoruz. (Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz)
 

 


Yukarıdaki şemada cüzzi irade tamamen yanlış konumlandırılmıştır. Cüzzi irade külli iradeden ayrı bir şey değildir. Külli iradenin içerisinde cüzi irade var.

 

Dolayısıyla cüzzi irade külli irade içerisinde iken, külli irade ile hiçbir şekilde bağlantısını kesmemiştir. Ayrı, kendine müstakil bir noktada değildir. Okyanustan bir damla okyanusu terk etmemiş, dışarıya çıkmamış, hala okyanusun içerisinde. Zaten cüzzi irade dediğimiz şey de külli iradenin içerisinde olduğu için bütün bu yaşanan kader dediğimiz şeyler külli iradenin içerisinde meydana geliyor. Peki cüzzi iradeyi tanımlarken imtahanı nereye otur atacağız? İmtihan meselesi, insanın seçme, hata işleme hakkı yok mu? Var. Bunlar külli iradenin içerisinde değildir dikkat edin. Cüzi iradenin içerisinde var. O da cüzi irade dairesinin dışına çıkamıyor. Dikkat edin. Bir anda çıktığını varsayalım, çıktıktan sonra nereye geliyor, külli iradeye. Kaçış yok. Külli iradeden zaten dışarı çıkması mümkün değil. Cüzzi iradenin dışarı çıkmadığını kabul edelim. Cüzzi irade bölgesinin içinde kaldı, debeleniyor. Yine külli iradenin içerisinde kalmış oluyor. İşte kader denen mesele, bu daire içerisinde cereyan ediyor. Yani bir sınırı var o sınır külli iradenin içerisinde. Yani diyor ki Allah (c.c.) “Dilemeseydim, külli iradem olmasaydı senin cüzi iraden olmazdı. Külli iradem olmasaydı cüzi iradesiz hiçbir şey yapamazdın.” Hiçbir şey yapamazdın dediği zaman, sana cüzzide olsa bir irade vermiş ki yapıyorsun. Ama yaptığın her şey külli iradenin içerisinde. Peki o zaman bizim seçme hakkımız ne oluyor? Günah işliyorsak o mu yaptırıyor? O mu yaptırıyor kelimesini bireysel anlamda söylersek işte orada kafa karışıyor. Külli iradenin içerisinde o günahta var. Neresinde, cüzi iradenin içerisinde. Allah (c.c.) o yasaya koymuş onu. Ama okyanusta bir damla olan bir şeyden bahsediyoruz. O damlayı da okyanusta Allah (c.c.) zaten yok ediyor. Sen o günah işlediğin zaman onun için amellerle cennete girilmez, lütfu ile girilecek deniliyor. Bunun manası çok açıktır. Kimse cüzzi iradesiyle cennete giremez. Külli irade ile cennete girilebilir. Yani ameliyle kimse cennete giremeyecek Allah'ın (c.c.) lütfuyla girecek. O zaman cüzi iradenin ne anlamı kaldı ki? Okyanusta bir damlanın, cüzi iradenin içerisindeki hadiselerde bize ispat oluyor. Bu da kaderden yani külli iradedendir. Topyekün baktığımız zaman külli irade olmasaydı cüzzi irade olmazdı. Dilemeseydik diliyemezdiniz karşılığı oluyor. Kıt anlayışla ben adamı öldürdüm bunu ben yapmadım Allah (c.c.) yaptı demek ne kadar doğru? Evet Allah'ın (c.c.) külli iradesinde böyle bir şey vardır, yani cüzi irade kısmında. Bu bağlamda Allah (c.c.) müsaade etmeseydi yapabilir miydik, hayır yapamazdık. Bu yüzden kanununda var, ama fiiliyatın kendisi var. Dikkat et. İşlemesi yok. İşlemesi cüzzi iradenin içerisinde sana bağlı. Sen işlemezsende bu külli iradeden kader, işlersende külli iradeden kader. Dolayısıyla zaten bütün kapılar kadere çıkıyor. İşlesekte kader, işlemesekte kader. Bütün kapılar burada külli iradeye çıkıyor. 
 

Dolayısıyla çocukça sorulan o basit soru, ben mi öldürdüm, Allah mı öldürdü sorusuna şu ayet akla gelebilir. "Oku sen atmadın biz attık" Burada da Allah (c.c.) açıkça beyan ediyor ki benim külli iraden var. O oku biz attık sen atmadın, sadece atmayı seçtin. Bu ayette oku atan kişi, oku attıktan sonra, ok hedefe doğru ilerliyor ama hedefi neresinden vuracağını bilmiyor. Oku 12'den vurma niyetiyle atıyor ama neresinden vuracağını bilmiyor. Fakat ne yaparsa yapsın sonucu belirleyecek olan külli iradedir. Ok 12'ye giderse de atanın maarifetinden değil, kişi sadece atma iradesini seçiyor. Sonucu belirleyen Allah (c.c.).  Oku 12'den vurduran Benim sen değilsin diyor Allah (c.c.). Burada da yine kader var. Seçsende seçmesende her şey kader. Sen sadece iradeyi gösteriyorsun. Adam 5. Kattan intahar etmek için atlıyor ama ölmüyor. Sonucu belirleyen Allah. Örnekler çoğaltılabilir. Külli iradedeki mesele de acaba biz mi yapıyoruz sorusunun cevabı, hayır biz seçiyoruz, meylediyoruz, külli irade yine de önümüze engeller çıkartıyor. Buradaki önemli nokta külli irade hep sonucu hayra yönlendirmeye kuruludur. 
 

“Ameller niyetlere göredir” hadisi şerifinin sırrı da burada ortaya çıkıyor. Diyelim ki birisi adam öldürmek üzere silahını çekti ve ateş etti, ateş ettiği adamda öldü. Sonucu belirleyen Allah’tır, kişiler niyetleriyle yargılanır. Bu kişi hem bu dünyada hem öteki dünyada katil hükmüyle yargılanacaktır. Diyelim ki ateş ettiği adam ölmedi, sonucu belirleyen Allah olduğu için, kişi niyetinden yargılandığı için bu dünyada katil olarak yargılanmaz ama öteki dünyada katil sıfatıyla yargılanır.
 

Örneği biraz daha değiştirerek anlatalım. Diyelim ki birisi sizi çok kızdırdı. Dersini bildirmek için o kişiyi korkutmak istediniz. Çektiniz silahı adama doğrulttunuz. Silah istemeden ateş aldı. Korkutmak istediğiniz kişi öldü. Ateş eden kişinin niyeti öldürmek olmadığı için bu dünyada katil sıfatıyla yargılanırken, öteki dünyada katil sıfatıyla yargılanmaz. Burada şu soru akla gelebilir. Peki Allah’ın (c.c.) adaleti buruda nerede? Sonuçları belirleyen O ise, benim silahı öldürmek niyetiyle değil de, korkutmak niyetiyle çekmeme rağmen neden karşımdaki kişinin ölmesine müsaade etti. İşte tam buruda da çaprazlama adalet sistemi devreye giriyor. Allah (c.c.) mutlak adildir. Geçmişte adam öldürmek niyetiyle tetik çektiğimiz bir olayda Allah (c.c.) rahmet gösterip en azından bu dünyada katil damgası yememizi engellemiş, öbür dünya içinde tövbe beklemiştir. O gün orada patlak vermeyen bu olay, bu gün burada patlamıştır. Bu yüzden Allah (c.c.) ayetlerinde günah işlemeyin, zina yapmayın, içki içmeyin, adam öldürmeyin vb. (örnekler çoğaltılabilir)  demiyor. Günaha (hiç) yaklaşmayın, zinaya yaklaşmayın, içkiye yaklaşmayın, silahı çekip adam korkutmaya yeltenmeyin diyor (mealen). Bu tür eylemlerin çevresi mayınlarla doludur. Mayınlı arazinin tam ortasındadır. Neden mi? Şimdi yapacağın buna benzer bir eylemin, geçmişte de yapmışsan ve orada mayın patlamadıysa, orada patlamayan mayının  şimdi yapacağın bu eylemde patlamıştır. Çapraz adelet sisteminden kastımız budur. İşte Allah (c.c.) o yüzden peygamberlerle ve varisleriyle (salihlerle) beraber olun der ve bu bize farzdır. Günahkarlarla, kötü insanlarla beraber olmaksa onlara farzdır. Onlara olan bu farz durumdan dolayı Allah (c.c.) rahmet gösterip bu gibi durumlarda mayınlı arazilerin krokisini o salih kullara vermiştir.  Salih kullarının (Peygamber Varislerinin) elinde bu mayınlı arazinin krokisi olduğu için bizleri doğru bir şekilde yönlendirirler. 
 

Bu durum için çok güzel bir Ata Sözümüz vardır “Kışın yediğin hurmalar, yazın bir tarafını tırmalar.” O yüzden kışın hurma yemeyeceksin. Yiyeceksen de şükrünü yapmayı unutmayacaksın. Şükrünü yapmazsan yazın başına böyle dertler açar. Şükür demişken. Zaten şükrünü yapmazsan yediğin şey sana helal olmaz! Günümüzde helal olduğu söylenen yiyecekleri yemek aslında helal değildir, o yiyecekleri yemek sadece caizdir. Caiz başka helal başka. Peki caiz olan yiyecekleri yerken helal olması için ne yapmamız gerekir? Yemeği yemeye Bismillah ile başlayıp bitirince de şükrünü yapmamız gerekir. İşte o zaman o yiyecek bize helal olmuş olur. Şükrünü eda etmediğin yiyecek helal değildir. Sadece caizdir. Şükrünü eda edersen o yiyecek sana helal olur.
 

Şükür yaratılan şeyler için yapılır, Hamd Halk edilen şeyler için. Halk etmek başka, Yaratmak başka. Yaratmak Halk etmenin binde biri kadardır. Yaratmayı gözünüzde o kadar büyütmeyin. Esas önemli olan Halk etmektir. Müminun Suresi 14. Ayet “Yaratanların en hayırlısı (en güzeli) Allah’tır.” (Saffat 124-125-126… vb.) Yaratanların en hayırlısı derken bir çoğulluk ifadesi var. Demek ki Allah’tan başka yaratma fiiliyle uğraşanlarda var. Ayete göre yaratma fiiliyle uğraşanların içerisindeki en hayırlı varlık Allah’mış. Gerçi şöyle bir ayette var “Sizin yaptıklarınızı da yaratan Allah’tır.” Bu Ayete de şöyle bir mana vermek daha doğru olur “Sizin yarattıklarınızı da Halk eden Allah’tır.” Halk eden tektir. O da bir ve tek olan Allah’tır. Ama yaratan tek değildir. Yaratma fiiliyatıyla uğraşan bir çok insan vardır. Ben bunu şu hikayeyle daha iyi anlıyorum (Serdar Kazanç olarak);
 

Bir gün bilim adamları insanı da yaratmayı başarır. Bunun verdiği sevinç ve coşkuyu yaşarlar. Sonra bir toplantı yapıp şöyle bir karar alırlar “Eee artık insanı da yaratmayı başardık. Artık Tanrı’ya ihtiyacımız kalmadı. Eee ne yapalım o zaman? Gidip bu durumu Tanrı’ya anlatalım. Artık O’na ihtiyacımızın olmadığını söyleyelim” derler. Toplanıp Tanrının huzuruna çıkarlar. Tanrı sorar “Neden geldiniz?” Bilim adamları cevap verir “Biz artık insanı da yaratmayı başardık dolayısıyla sana ihtiyacımız kalmadı. İstifanı ver” derler. Tanrı “Bu yarattığınız insanları nereden yarattınız.” diye sorar.  Bilim adamları “Topraktan yarattık” derler. Tanrı “İşte orada durunnnnn bakalım. Gidin kendi toprağınızdan yaratın ondan sonra gelin.” der.
 

Ben bu konuyu bu hikayeyle çok daha iyi anlıyorum. Oyun hamurunu yoktan Halk eden Allah, o oyun hamurundan çeşitli aletler yaratansa biziz.Halk etmek başka yaratmak başka. Halk etmek Allah (c.c.) mahsustur. Zihninizden bir araba hayal edin. Şu anda zihninizde hayal ettiğiniz araba, kendi kendine beni kim yarattı, beni bir yaratan olması lazım diyor. Bu örnekten de başka bir konuyu da aydınlatacak olursak, araba benim zihnimizin içinde, arabanın bakış açısından baktığımızda araba kendisini benim bir parçam olarak görüyor. Okyanusa düşen bir damla ben okyanusum demesinde ne desin. Dolayısıyla araba şöyle düşünebilir. Ben yaratıcımdan bir cüz olduğuma göre ben aynı zamanda O’yum. Ama benim bakış açımdan bakarsak ben hayalimdeki araba değilim. Tasavvufta kendini hiç etmiş kimseler ben O’yum diyebilir ama O biz değiliz. Sen o’sun ama O sen değil. Enel Hak meselesi. 
 

Hz. İbrahim ne yapmıştı? Göğe, güneşe, aya, yıldızlara bakıp Halıkın (Halk edilmiş varlıkların) içindeki bir şey benim Tanrım olamaz diyor. Yaratılan bir şey benim Tanrım olamaz diyor.
 

Konumuza yeniden dönecek olursak tek Halk eden Allah olduğuna göre ona şirk koşmak imkansızdır. Ona eşit olabilecek Halk etme yetkisine başka bir varlık sahip değil ki Allah’a eş koşalım. Yani insan istese de Allah’a şirk koşamaz. Şirk koşması için Halk etme yeteneği olan bir varlık olması lazım ki eş koşabilsin. Peki o zaman Allah Kuran’da şirk koşmayın derken neyi kastediyor? Yukarıda anlattığımız gibi, niyetine bakıyor. Ortak olmayı istemiş mi, istememiş mi.
 
 




Sohbeti Derleyen :

Serdar KAZANÇ



Bu haber 8,942 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,874 µs