En Sıcak Konular

İyilik Duvarı

30 Mayıs 2014 09:11 tsi
İyilik Duvarı Oktan Keleş'in Kitaplarında İyilik Duvarı:

İYİLİK DUVARI

Oktan Keleş'in Kitaplarında İyilik Duvarı:

 

- Bu duvar nedir Latif Baba diye sordum. Bu mahluklar, bu insanlar, bu yaratıklar kimdir?

- Bu âlem dünyadaki fiillerin yansıdığı meydandır. Dünyada yapılan bütün iyilikler ve kötülükler ve mahlukâtın aldığı hâl buraya yansır. Görmüş olduğun yaratıklar insansı şeytanlar, cinler, şeytanın askerleri ve diğer insanların yansıması. O görmüş olduğun duvar da iyilik duvarı. Dünyada insanların yapmış olduğu bütün iyilikler bu duvara bir taş koymaktadır. Kötüler de yaptıkları her kötülükten sonra bu duvarı kısmen ya yıkarlar ya delik deşik ederler. Dünyada yapmış oldukları kötülüklerden dolayı görmüş olduğun korkunç yüzlü o mahlukâtın buradaki hakikatleri ve yüz esmaları çirkindir, tiksindiricidir.

 Latif Baba’nın bu izahıyla, yıllar önce İlhami Abi’nin söylemiş olduğu şu sözü hatırladım:    

             “İyilik duvarına bir tuğla da biz koyalım.”     
                                           

Görüntü dehşet vericiydi. Duvarın seviyesi bazı yerlere göre çok düşüktü. O anda dikkatimi çeken bir şeye odaklanmıştım: O uzun ve dev duvarın sol tarafında ayrı bir bölüm vardı. Ayrı bir bölüm diyorum; çünkü o taraftaki taşlar ve tuğlalar demir, bakır ve çeliğe benzer maden kütlelerindendi.  Bu yüzden duvarın o bölümü parıl parıl parlıyordu. Enteresan olan şey, duvarın bir yüzünde korkunç insanların o madeni delmeye çalışmasıydı. Diğer yüzünde ise yüzleri korkunç, insanı andıran tuhaf yaratıklar duvarın o yüzünden maden kütlelerini delmeye çalışıyordu. Yani iki taraf da duvarın o bölümündeki maden kütlelerinden olan duvarı delerek birbirleriyle karşılaşmaya çalışıyordu. Korkunç insanlar dediğim taraftaki kötüler hemen hemen demir kütle, maden olan duvarı epeyi yontmuşlardı ve delmelerine az kalmıştı. Diğer taraftaki tuhaf yaratıklar da hummalı bir çalışma içindeydi. Manzara anlatılamayacak kadar dehşet vericiydi.

Latif Baba’ya duvarın maden olan kısmını ve iki tarafındaki insan ve insana benzeyen bu tuhaf yaratıkları sordum. Bana bunu kendisinin açıklayamayacağını, İlhami Abi’nin açıklama yetkisinde olduğunu söyledi......

                                                                *

- Bak dedi. Büyük insanlar kötülüğü hoş görmemişlerdir. Buradaki ince ayrıntı şudur:
Onlar kötüyü hoş görmüşlerdir; çünkü kötü de sonuçta insandır. Ama kötülüğü hoş görmemişlerdir.

Kötü ayrı kötülük ayrı. Bu yüzden o iyi, büyük dediğimiz insanlar; Velî diye addettiğimiz insanlar,kötülükle hep mücadele etmişler. Daha önce de söylediğimiz gibi iyi ve kötü savaşında hep ön saflarda yer almışlar. İyilik duvarına bir tuğla koymak için uğraşmışlar. İyilik ve kötülük bir terazi gibi. Devamlı iyilik kefesine uğraşacağız ki iyilik kötülüğü silsin,etkisini azaltsın.

                                                                    *

Şimdi gelelim kötülüğün boyutlarına. Kötülüğün ve iyiliğin boyutları yaşayan kötü ve iyi insanların sayısı kadardır. Yani kötülerin sayısı ne kadarsa kötülüğün boyutları o kadardır. İyilerin sayısı ne kadarsa iyiliğin boyutları da o kadardır. Bir  başka deyişle yaşayanların ne kadarı iyiyse o kadar iyilik, ne kadarı kötüyse o kadar da kötülük vardır. Bu mânâda iyilik ve kötülük,yaşayan insanların yaşattığı bir olgu olarak yaşayan bir olgudur.

Demek ki kötülük mutlak bir kader değil, iradi bir olgu; yani beşerin iradesinin bir eseridir.

Kötünün iyiliğe üstünlüğü veya iyinin kötüye üstünlüğü beşerin iradesinde,onun faaliyetlerindedir.O zaman bu faaliyetlerin sonucu kaderdir.

Bir tarafta iyiler,bir tarafta kötüler var ve bu faaliyetlerinin eseri olan olguyu temsil ederler.Yani bir insan iyilik yapıyor.Faaliyetinin sonucu iyilik olgusunu meydana getiriyor ve kendi faaliyetinin iradesinin eseri olan iyilik olgusunu temsil ediyor.

Aynı şey kötü ve kötülük için de geçerli.Kötülüğün sembolü, baş temsilcisi İblis –şeytandır. İyiliğinse meleklerdir.Rahman iyiliği emreder. Hangi tarafa bereket verdiği bellidir ve şüphe yoktur. Şöyle düşün: Kötülerin eseri kötülük olgusu bir mahluktur. Canavar ve şeytan öyle bir mahluk ki kötülükle beslenir ve devamlı büyür. Zıddı iyiliktir. İyilerin eseri iyilik olgusu da bir mahluk gibidir. İyilikle beslenir ve beşerin iradeleriyle beslenen bu iki mahluk savaşır.

İyilik mahlukunun, ne kadar çok beslenirse o kadar çok büyüyüp kötülük canavarını yutacağını ve yok edeceğini düşün. Öyleyse daha önce de söylediğimiz gibi iyilik duvarına bir tuğla koymak,aynı anda iyilik mahlukunu beslemek anlamına da gelir. Çok beslesin ki insanlar,iyilik üstün gelsin ve kötülük denen canavarı yutsun.

                                                                  *
Demek ki iyilik duvarı adeta manevi bir semboldü. Bu duvar tamamen yıkılmadıkça Yecüc Mecüc çıkmayacaktı. Akılları, gönülleri olmayan, biyonik, yarı robot bu tür bir ırk dünyada hüküm sürmeyecekti.    
     
Hava iyice kararmıştı. Ortamın üzerimdeki etkisiyle düşüncelere daldım. İlhami Abi’nin anlattıklarıyla yine hakikatin zenginliğine dalmıştım. Öğrendiğim bilgiler hem beni hayretten hayrete düşürüyor hem de bugüne kadar bildiğimi sandığım meselelere çok başka açıdan yaklaşmamı sağlıyordu. Demek ki iyilik duvarı adeta manevî bir semboldü. Bu duvar tamamen yıkılmadıkça Yecüc Mecüc çıkmayacaktı. Akılları, gönülleri olmayan, biyonik, yarı robot bu tür bir ırk dünyada hüküm sürmeyecekti. Ama yine de bunların alâmetleri gün gibi açıktı. Bugün Yecüc’ün yaptığı bozgunlar meydandaydı. Ormanlar hızla yok ediliyor, ekinler bitiriliyordu. Orjinal tohumların nesli tüketiliyor, su yatakları hızla kurutuluyordu. Her şey insanlığın gözü önünde olup bitiyordu; fakat çoğunluk bunun farkında değildi. Örnekler o kadar çoktu ki delil göstermeye bile gerek yok diye düşünüyordum. Yalnız burada Yecüc sisteminin sonucu olarak denizlerin kurutulmasına net bir örnek gösterebilirim:  

Marmara Denizi’nin on katı büyüklüğünde olan Aral Gölü.  Merak edenler artık deniz olmayan bu yerde karadaki koca gemi kalıntılarına bakabilir. Ürpermiştim. Bu ürperti beni bir soruya daha yönlendirdi ve sordum:

- İlhami Abi. Peki bu yok oluş,dönüşü olmayan bir noktada mı? Durdurulamaz mı?

 Yüzüme baktı:

- Âdem sen bu şu ayeti duymadın mı?

ALLAH BİR TOPLUMUN DURUMUNU DEĞİŞTİRMEZ. TA Kİ KULLAR, O TOPLUM KENDİ NEFİSLERİNİ DEĞİŞTİRMEDİKÇE."

                                                                    *
Aşağıdaki manzara gerçekten tüyler ürperticiydi. Daha önce belirttiğim gibi aşağısı iyilik duvarını yıkmakla meşgul yaratıklarla doluydu. Bir tarafında da –az da olsa– iyilik duvarını inşa etmekle uğraşan insanların mücadelesi vardı. Toz dumandan ve karanlıktan göz gözü görmüyordu. Korkunç çığlıklar, sesler kulaklarımızda yankılanıyordu.

Latif Baba’ya dönerek sordum:

- Neden iyi insanların tarafından değil de bu şerlilerin arasından gidiyoruz?

Kısık bir sesle cevap verdi:

- Sessiz ol! Şu anda dünyada bir adım öndeler ve geçit yolları onların elinde. Mecburen buradan geçmek zorundayız. Kendini kamufle et.

                                                                  *
- Korkmayın dedi. Siz duvarı yıkmaya devam edin sadece. Firavun laneti bizleri arıyor. Beyaz adam diye İlhami’yi söylüyor. Yanındaki adamlardan kastettiği de bizleriz.   

Bu boyutta da karşımıza çıkmıştı lanet. Çılgınca sağa sola koşuşturuyor, kötü insanların yüzlerine kırbaçla vuruyordu. Belli ki bizler miyiz diye yüzleri araştırıyordu. Yusuf, Cemil ve ben kafamızı dahi kaldırmadan iyilik duvarından parçalar sökerek yıkıyorduk. Bunları yaparken içim gidiyordu. Bizler bu duvarı dünya hayatında yükseltmek için mücadele verirken burada kırıyorduk. Karşı tarafta iyi adamlar da duvarı inşa etme çabasındaydılar. Bir yandan yıktığımız parçaları elleriyle alarak duvara koyuyorlar öte yandan da bize beddua ediyorlar, kötü sözler sarf ediyorlardı. Çünkü bizi diğerleri gibi şerlilerden zannediyorlardı.

Latif Baba beni adeta yıkan duygularımı hissetmişti.

- Üzülme Âdem dedi. İşini iyi yap! Senin bu yıktığın taşlar hayra delalet ediyor.                                                                                                   

“HER ŞERRİN İÇİNDE BİR HAYIR VARDIR.”     

Not: Yukarıdaki bilgiler Oktan Keleş'in kitaplarından alınmıştır... 

                                       

 



Bu haber 7,081 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,396 µs