En Sıcak Konular

Televizyon: Farkında Olmadığımız Bağımlılığımız

28 Kasım 2011 14:53 tsi
Televizyon: Farkında Olmadığımız Bağımlılığımız ALKOL,SİGARA, UYUŞTURUCU GİBİ MADDE BAĞIMLILIĞININ YANINDA, BELİRGİN OLARAKGÖREMEDİĞİMİZ VE HATTA ÇOĞU KEZ FARKINDA OLMADIĞIMIZ BİR BAĞIMLILIKVAR; TELEVİZYON BAĞIMLILIĞI.

Televizyon: Farkında Olmadığımız Bağımlılığımız

ALKOL,SİGARA, UYUŞTURUCU GİBİ MADDE BAĞIMLILIĞININ YANINDA, BELİRGİN OLARAKGÖREMEDİĞİMİZ VE HATTA ÇOĞU KEZ FARKINDA OLMADIĞIMIZ BİR BAĞIMLILIKVAR; TELEVİZYON BAĞIMLILIĞI.

Günümüzün en etkin iletişim araçlarının başında gelir televizyon.Yapılan araştırmalar da insanın ortalama 75 yıllık ömründe, tam 9yılını televizyon başında geçirdiğini gösteriyor. Emperyalist dünyasistemi; televizyon aracılığı ile (diziler, magazin, yarışmaprogramları) sorgulamayan, düşünmeyen, sadece tüketime endeksli birtoplum üretmek istiyor. Kendi değer ve inançlarına yabancı, sosyalhayattan uzak, duyarsız, üretmeyen, sadece tüketen, hayata dair hiçbirşeyi sorgulamadan yaşayan, okumayan, kültüründen uzaklaşan insanlaristeyen bu güçler, ulaşmak istedikleri hedefe varma çabasındalar.Birçok TV kanalı farkında olarak veya olmayarak adeta buna çanaktutuyor. Kısacası kişilik, kimlik ve inanç bunalımında bir toplumadoğru hızla gidiliyor.

Aileiçi şiddetin ve boşanmaların artması, suç oranlarının yükselmesindenegatif örneklerin büyük etkisinin olduğunu söyleyen uzmanlar;“Programların birçoğunda şiddete, içkiye, sözde kadın özgürlüğü veeşitliği yalanıyla eşlerin birbirlerini aldatmasına, intikamduygularının körüklenmesine, saygısızlığa, başıboşluğa, mafyaya, kolayyoldan zengin olmaya, hırsızlığa ve dinî inançlardan uzaklaştırmayateşvik edilmektedir” diyor. Yargıtay’a aldatma sebebiyle gelen boşanmadâvâlarındaki artış dikkat çekici boyutlara ulaşmış durumda. Boşanmadâvâlarının karara bağlandığı Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyeleri,Türkiye’de kocalarını aldatan kadınların sayısında büyük bir artışolduğunu belirtiyorlar. Önceki yıllarda eşlerini aldatan erkeklerinsayısının çok fazla olduğuna dikkat çeken Yargıtay üyeleri, “Sonyıllarda karısı tarafından aldatıldığı için boşanma dâvâsı açanerkeklerin sayısında büyük bir artış var. Kadınlar da artık erkeklerkadar aldatıyor” değerlendirmesini yaptı.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI OLDUKÇA DÜŞÜNDÜRÜCÜ
Araştırmalarda,tembellik, televizyon seyretmenin hem sebebi, hem sonucu olarakgörülüyor. Raporda yer alan bilgilere göre, Türkiye’de izlenenprogramlar (haber kanalları hariç) içinde insan ve topluma faydalıprogram oranı sadece 1 saat. Yayınlarda toplumu olumsuz davranışlarateşvik eden muhtevalar oldukça fazla. Meselâ haber bültenlerindeverilen şiddet ve cinsel suç haberleri, çocukların hem psikolojik, hemde cinsel gelişimini olumsuz yönde etkileyecek nitelikte. Özelliklegençlik dizileri ve çizgi filmlerde verilen olumsuz örnekleri görençocuklar arasında kendilerini pencerelerden atarak uçmayı deneyenler,intihar girişiminde bulunanlar, silâh merakı artanlar, hatta çocukyaşta cinselliği denemeye kalkanların olduğu belirtiliyor.

Çağımızıetkisi altına alan bu konuya el atan Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)tarafından yapılan girişimlerden biri de, RTÜK resmî web sitesindeyayınlanarak yürürlüğe girmiş olan medya okur-yazarlığı projesi.Yayınlanan açıklamada “Medya Okuryazarlığı Projesi ise Millî EğitimBakanlığıyla yapılan işbirliği sonucunda 2006-2007 öğretim yılındahayata geçirilmiş. Türkiye’deki ilköğretim okullarının 6, 7 ve 8.sınıflarında medya okuryazarlığı dersi okutulmasını hedefleyen projekapsamında, eğitici eğitimleri gerçekleştirilmiş, öğretmen kılavuzkitabı hazırlanmış ve pilot uygulama bölgeleri belirlenerek, 2006yılında derslere başlanmıştır.Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nunaraştırmalarına göre, ilköğretim çağındaki 14 milyon çocuk gündeortalama 3 saat televizyon izlemekte. İlköğretim çağı çocukları,televizyon izlemenin yanı sıra oyun ve araştırma amacıyla internetegirmekte, radyo dinlemekte, gazete ve kitap okumaktadırlar. Dolayısıylaçocuklar da, medyayı düzenli olarak takip eden yetişkinler gibi, hergün kitle iletişim araçlarından yayılan binlerce mesaja maruzkalmaktalar. Mesajların böylesine yoğun olduğu gündelik yaşantılarıiçerisinde çocukları zararlı medya muhtevasının yapacağı olumsuzetkilerden korumak için, onların televizyon izleme ve internet kullanmasürelerini kısıtlamak, ebeveynler tarafından sıkı bir şekildedenetlenmelerini sağlamak gibi koruyucu tedbirler almak çoğu zamanyeterli olmamakta. Kaldı ki pek çok çocuk ebeveyninin rehberliğiolmaksızın televizyon izlemekte ve internet kullanmaktadır.
Bu bakımdan, çocukları kitle iletişim araçlarının olumsuz etkilerindenkorumanın belki de en etkili yolunun, onlara medya okuryazarlığıbecerisi kazandırmak olduğu söylenebilir.

…Çocuklarımızabu dersi okutacak olan öğretmenlerimizin; kitle iletişim araçlarınıniçerdiği zararlı mesajlar ve etkileri ile, demokratik sistemin vetoplum hayatının sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi açısından kitleiletişim araçlarının vazgeçilmezliği arasındaki hassas dengeyigözeterek, tutarlı bir duruş sergilemeleri önem taşımaktadır”deniliyor.

ÖZELLİKLE YABANCI UZMANLAR BU KONUYA DİKKAT ÇEKİYORLAR
Öteyandan İngiltere’de yapılan bir araştırma, televizyonun çocukları hemfiziksel, hem de psikolojik olarak düşünüldüğünden çok daha fazlaetkilediğini ortaya koydu. 35 ayrı araştırmanın sonuçlarınıdeğerlendiren İngiliz Psikoloji Cemiyeti üyesi Psikolog Aric Sigman,televizyonun en az 15 olumsuz etkisi olduğunu söyledi. Bunlar arasındaen tehlikeli olanlar ise kanser, otizm, alzheimer ve obezite. Dr.Sigman televizyonun kötü etkilerini şöyle sıralıyor: “Bağışıklıksisteminin zarar görmesi, kalp hastalıklarının tetiklenmesi,metabolizmanın zarar görmesi, göz hastalıkları, dikkat bozuklukları,kanser, ergen psikolojisi ve gelişimine verdiği zararlar, otizm,uykusuzluk, açlık, beyin gelişimi, diyabet gibi sağlıkla ilgili birçokyönden hasar meydana getiriyor.”

Aynızamanda “Uzaktan Kumandalı: Televizyon Hayatımıza Nasıl Zarar Verir?”adlı kitabın da yazarı olan Sigman, eğitim amaçlı programların bilezararlı olabileceğini ifade ediyor. Sigman, “Gözden geçirdiğim tıbbîaraştırmalar televizyonun nasıl bir araç olduğunu ortaya koyuyor;program türleri ve içeriklerinden bağımsız olarak bu aracın özellikleçocuklara nasıl zarar verdiğini de ispatlıyor. Saatler boyuncaizledikleri televizyonun her şeyden önce biyolojik etkileri bulunuyorve bu tamamen televizyonun kendisinden kaynaklanıyor, mesajla ilgisiyok” diyor.

Sigman’agöre altı yaşında bir çocuk, bu süre zarfında hayatının 1 yılınıtelevizyonun başında geçirmiş oluyor. 11-15 yaşlarındaki çocuklar iseuyumadıkları zamanların yüzde 55’ini televizyon karşısında geçiriyor.Bu yaş grubundaki çocuklar günde ortalama 7.5 saatlerini ya televizyon,ya da bilgisayar başında geçiriyorlar. Ve bu düzeyde ekran karşısındazaman geçirenlerin sayısı son 10 yılda yüzde 40 artış göstermişdurumda. Televizyonun hem bedeni, hem de zihni kötü etkilediğini ifadeeden Sigman, ‘Özellikle beyin üzerindeki etkileri oldukça tehlikeli,çünkü narkotik özellikler taşıyor. Örneğin televizyon, okuyarakanlamanın önünde büyük bir engel oluşturuyor. Yeni kurgu teknikleri,örneğin hızlı ve atlamalı geçişler televizyonun beyin ve algılamaüzerindeki etkisini daha da artırmış durumda.”

TELEVİZYON ARACILIĞIYLA TOPLUMUMUZ DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR
Bukonuda Türkiye’de oldukça kapsamlı çalışma faaliyetleri olan MehmetMuta Şahin konuyla ilgili şunları ifade etti; “Kişisel fikir vedüşünceler değil, gerçekten araştırması yapılmış ve ispatlanmışbilgiler var elimizde. Öncelikle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Kamu veYayın Araştırmaları Daire Başkanlığı uzmanları tarafından yapılan biraraştırmaya göre, televizyon izleyenlerin % 32.4’ünde uyuşukluk vetembellik hali görülmüş. İzleyicilerin % 8.5’unda da sinir hastalıklarıortaya çıktı.

“Yukarıdakininsadece başlangıç olduğunu bildirmekte fayda var. Bir makalede, Türktelevizyonlarında yayınlanan programların  % 6’sının Türk aile tipine,% 20’sinin de Amerikan aile tipine ait olduğunu öğrendim. Bu da ülkemizinsanlarının, televizyonla entegre oldukları anda-ki öyleler-Amerikanaile tipini örnek aldıklarını gösteriyor.

“İnsanlara“Amerika’yı seviyor musunuz?” diye sorulacak olsa, “Kahrolsun Amerika”sözünü duyarsınız, ancak Amerika ile bir bağlarının olmadığına inananinsanlara televizyon o kültürü empoze etmektedir. Sorun insanlarıngerçek hayatın televizyondaki hayat olmadığını anlamasıyla başlar. Bunugördüğünde ise-ki insanların çoğu bunun farkında olmadan dünyadangöçerler. Artık benliğiyle bağdaşmayan yabancı kültür, bünyesindekronikleşmiş hale gelmiştir. Bu konudan en çok etkilenenler sizin detahmin edebileceğiniz gibi çocuklar ve gençlerdir. Çocuklartelevizyonla büyüdükleri zaman ileride kendi benliklerini taşımaları,sanal dünyayla gerçek dünyayı ayırt edebilmeleri neredeyse imkânsızhale geliyor. Bu noktada önemli bir örneğe değinmeliyiz:Televizyonlarında daha çok şiddet içeren programlar yayınlayanJaponlarınkiyle, gülmeye önem veren Amerikalıların televizyonlarıarasında bu bağlamda bir ayrım vardır. Fakat Türk televizyonuylaAmerikan televizyonu arasında bir ayrım yapılamamaktadır.

“İştesosyolojik boyutta sorun doğuran kısım budur. Böyle kullanıldığındatelevizyon insanları sadece yozlaştırır. Bunların yanı sıra 1993’teyapılan bir araştırmaya göre, bambaşka yörelerde yaşayan, fakattelevizyon izleyen kitlelerin kendi durumlarıyla bağlantı kurmadansorulan sorulara aynı cevabı vermesidir. Bu durum televizyonun insanıtekdüzeleştiren ortak düşman olarak tanıtılmasında önemli kanıtlardanbiri. Televizyonun şiddeti körüklediği de göz ardı edilemeyecek birmevzu. Özellikle çocuklarımızın bilinçsizce izlediği birçok şiddetunsuru onların iliklerine kadar işlemekte ve hepsini ileride potansiyelbir hasta yapmaktadır.”Medyanındilimizi yozlaştırdığı konusuna da değinen Şahin şöyle devam etti: “Dilbir ülkenin, bir ırkın benliğini kanıtlamasının yegâne yolu olmuştur vesonsuza dek korunmalıdır. Ne yazık ki günümüzde televizyonprogramlarında kullanılan yabancı ve sözlükte hiçbir zaman yeriolamayacak olan kelimeler beynimize sinsice kazınmış ve bizi yepyenibir boyutta daha yozlaştırmıştır. Bundan sonra okuyucuya kalan bu konuhakkında araştırmalara başlayıp televizyon hakkında daha aydınlatılmayıbekleyen birçok konuyu öğrenmesi ve doğru yolu, yani gerçek hayatlatelevizyon arasındaki dengeyi bulmasıdır” dedi.

BASINDAN YÜKSELEN SESLER
Bukonuya ‘televizyon yozlaşmasına’ duyarsız kalmayan yazılı ve görselbasından birçok isim var. Bu duruşlar basın camiasında her ne kadar sesgetiriyor gibi görünmese de, varlıkları bile insana umut veriyor. Tepkigösteren kişilerin birlikte bir duruş sergilemesi gerekiyor elbette. Bukonuya duyarsız kalmayan bir başka isim ise Mevlüt Tezel. Dizilerdesapkınlığın artması ve bunun yol açtığı toplumsal yozlaşmayı dilegetirerek RTÜK’e isyan eden Tezel, reklâm verenlere ‘Sapkın dizilerereklâm verme’ çağrısında bulundu; “Dizi öykülerindeki sapkınlığınartması ve bunun yol açtığı toplumsal yozlaşma üzerine yazmıştım.Mesele kanal savaşları değil. Her kanalın bir hatası olabilir! Lâkinbazı diziler bilinçli şekilde topluma şiddet, öfke ve çarpık ilişkipompalıyor. Ne yazık ki, TV yöneticileri daha çok reyting için buçarpık düzene ses çıkarmıyor. Hem toplumu yozlaştırıyor hem de buhaksız rekabetten lider çıkıyorlar. Sonra da çok büyük iş yapmış gibigururla dolaşıyorlar. Eğer sapık ruhlu dizi yapmak başarı kabulediliyorsa, her sene birileri çıkar daha da sapkın bir dizi yapar!Zaten sapkın dizilerdeki artış da bu anlayışa prim tanındığınıgösteriyor” diye yazdı.

Basınaracılığıyla bu konuyla ilgili vatandaşa seslenen bir isim de, MustafaIşık. Mustafa Işık yapmış olduğu açıklamada, özellikle ergenlikdönemindeki çocukların rol model olarak aileden görmediği bir takımhasletleri dizi kahramanlarından aldığını belirterek, “Dışarıdasakındığımız haram unsurları evimizin içerisinde görmekten rahatsızolmuyorsak ruh bütünlüğümüzün bozulmaması mümkün değildir” dedi. Ailedemuhabbetin kuvvetlenmesinin bir şartı da haramdan sakınmak olduğunaişaret eden Mustafa Işık, “Hal böyle olunca eşlerin kanallardakarşılarına çıkan her dizi veya filme hassasiyet göstermeksizinalâkadar olması, manevî bütünlüklerine, yuvadaki huzur, bereket vefeyze engel olur” diye konuştu. Mustafa Işık, dizi furyası ile hertürlü aile içi şiddet, aldatma, ihanet ve boşanmaların normalmiş gibigösterildiğini açıklayan Işık, şunları söyledi: “Dizi furyası geçmişeduyulan özlemi arttırıp, geleceğe dair umutları yok ediyor. Değeryargılarından uzak yetişen nesiller birçok psikolojik sorunla karşıkarşıya kalıyor. Bizler kahvenin kırk yıllık hatırını aile içimuhabbetlerde yaşamak istiyoruz. Dizilerin evlerimizde misafir olupbaşköşeye oturması yerine eşlerin ve çocukların güzel hasletleri veörnek aile yaşantıları ile bütünleşmelerini istiyoruz.”

Bizde, hazırladığımız bu dosya çalışmasıyla, hayatımızda önemli bir yeredinen televizyonun negatif ve pozitif yanlarını irdelemek istedik.Psikolojik travma ve hastalıkların artması, özellikle aileninçökertilerek toplumun yalnızlaştırılmasına yönelik yapılan çalışmalarhakkında, medya camiasında kendi alanında uzman psikolog, sosyolog,gazeteci ve akademisyenlerle bu konuyu konuştuk.
‘Televizyonun toplum hayatına etkilerini’ konu alan yazı dizisiyletoplumun televizyon hakkında farkındalık bilincini arttırmayıhedefledik. Gayret bizden, takdir sizden, muvaffakiyet ve tesirAllah’tan…

**
 Psikoloji Uzmanı, Uzman Psikolog Aynur Sayım:  Çocuklar, Ailelerini Taklit Eder

Uzmanpsikolog Aynur Sayım’la yaptığımız görüşmede özellikle televizyonunçocuklar üzerindeki etkisini ve ailenin nasıl bir tavır belirlemesigerektiği konusunda bilgi aldık. Sayım; ‘çocuklar, yaş ve gelişimdüzeylerine yönelik programları, gerektiği kadar seyretmeliler,çocuklara uygun olmayan program ve filmleri izleyen çocuklarda erkenuyarılma, modelleme riski olur. Fakat önemli olan ailenin tavrıdır’şeklinde konuştu.

TV programları ve diziler ve evlilik programlarının aileye olumlu ya da olumsuz neler yansıtıyor?
Bireysel farklılıklar,ihtiyaçlar, özlemler, dizi ve program seçimlerinde etkili olan ögeler.Tüm programları eleştirmek doğru olmaz tabiî, ama programlarınçeşitliliği, kimi zaman öğrenmeye, kimi zaman eğlenmeye, haber almayayönelik düzenlenmesi gerekli, hep aynı tarz programlar hazırlanmasınıeleştirebiliriz belki.

TV programları ile yansıtılan yanlışlardan özellikle çocuklar nasıl etkilenir?
Çocuklar, yaş ve gelişimdüzeylerine yönelik programları, gerektiği kadar seyretmeliler,çocuklara uygun olmayan program ve filmleri izleyen çocuklarda erkenuyarılma, modelleme riski olur. Fakat önemli olan ailenin tavrıdır,aile içi disiplin sağlanabiliyorsa, bu konuda sorun da yaşanmayacaktırzaten, çocuktan, öncelikle sorumlu olan ailedir.

ÇOCUK MODEL ALARAK BÜYÜYECEKTİR
TVkanalı ile normalmiş gibi gösterilen bazı yayınlar (bez bebek- sihirliannem gibi) çocukların algı ve bilincini ne yönde etkiler? Kişilerinizlediği karakterler ile kendini özdeşleştirmesinde ne gibi sakıncalarolabilir? Gelişim çağındaki ergenlere bu nasıl yansır?Çocuk,her yaşta farklı beceriler kazanır, farklı düşünür, farklı davranır.Her gelişim döneminin özelliğini bilmek ve çocuğun o dönemdeihtiyaçlarını anlamak önemlidir. Nasıl öğrendiği, hangi yetileriningeliştiği, neyi nasıl algıladığını bilmek, anne-babanın çocuğa nasıldavranması gerektiğini de belirler. 11 yaş ve üzeri soyut kavramlarıngeliştiği dönemdir. Çocuk artık soyut düşünebilir. Örneğin, sihringerçekten olmadığını kavramak gibi… Daha küçük yaşlarda ise, hayalgücünün gelişmesine fırsat verir bu tarz filmler, çizgi filmler...Büyüve sihrin çok işlendiği filmler ve diziler, son yıllarda tartışmakonusu... Anne-babalar, haklı olarak, nasıl davranacaklarınıbilemiyorlar. “Bu tür dizileri çocuğum izlesin mi, izlemesin mi, nasıldavranalım?” şeklinde... Çocuğun yaşı, ailenin yaklaşımı ve izlemesüreleri de belirleyici etkenler tabiî bu konuda...

 Çocuğunhayal gücünün gelişmesi açısından, hikâyeler, masallar, hayal gücününgelişmesine yönelik çalışmalar ve filmler de destekleyici etmenlerdir.Yerinde, zamanında, uygun sürede izlenmesini sakıncalı bulmuyorum,fakat ailenin yaklaşım tarzı da burada önemli. Çocukla bu konudaçatışmaya girmeden, açıklayıcı bir şekilde izleme süresine sınırgetirmek, korkutma kullanmamak önemli… Gelişim dönemlerini göz önünealdığımızda, zaten çok küçük bir çocuk, daha çok çizgi filme ilgiduyacak, bu tür diziler, okul öncesi ve okul dönemi çocuklarının dahaçok ilgisini çekecektir. Uygun koşullarda izlendiği sürece, aksine,gelişime katkısı var diyebiliriz.Çocukmodel alarak büyüyecektir. Filmdeki kahramanları taklit eder, modeller,buna ihtiyacı da vardır, kişiliğini modelleyerek taklit ederekoluşturacaktır. Annesini, babasını, öğretmenini, film kahramanını, birsanatçıyı, müzisyeni v.b... Bu normal gelişim sürecinde olmasıgerekendir...Fakat,çocuk eğer bu özdeşimi fazla yapıyorsa, ya da yanlış modellemelerifazlaca yapıyorsa, burada daha çok ailedeki model eksikliğini ve yanlışyaklaşımları sorgulamak ve bunlar üzerinde çalışmak gerekir.Anne-babanın çocuğa ayırdığı zaman yeterli mi, kendileri doğru modeloluyorlar mı? Yardım alınması gereken bir sorun var mı?

DİZİ VE FİLMLERDEN YA DA ÇEVRESİNDEN ETKİLENİP SORUN YAŞAYANLAR VAR
Aile içi şiddet ve boşanmalara televizyonun etkisi nedir?
Evet,dizi ve filmlerden ya da çevresinden etkilenip iletişim sorunlarıyaşayan kişiler var, fakat bu konuya kişinin neden dış uyaranlardan buderece etkilendiğini düşünerek de yaklaşmalıyız. Evliliğinde sorunyaşayan, iletişim sorunu yaşayan , farklı beklentilere sahip, ya dapsikolojik anlamda sorun yaşayan kişiler evliliği sürdüremiyorgenellikle...Veya kişilik yapılanmasıyla ilgili bir sorun olduğunu dadüşünebiliriz .

ÇOCUĞUN GELİŞİMİ AKSIYOR
Aile içi iletişime (anne baba çocuk) televizyon nasıl yansıyor?
Çok tv seyredilenailelerde, aile içi iletişim zayıf oluyor, aile içinde duyguları ifade,empati, sorun çözebilme için bireylerin birbiriyle konuşması, zamanayırması gerekli, ayrıca çocuğun gelişimi aksıyor, gelişimin duygusal,sosyal yönünü atlamamak gerekiyor.

ÇOK SIK TELEVİZYON İZLEYEN ÇOCUKLAR, AİLE VE ÇEVRE İLE YETERLİ VE SAĞLIKLI BİR İLETİŞİM KURAMAZ
Bu programları seyreden çocukların eğitim ve psikolojilerine yansıması ne yönde olur?
Zamanınınbüyük kısmını televizyon başında geçiren çocuk, sosyalleşemez, aile veçevre ile yeterli ve sağlıklı bir iletişim kuramaz, dolayısıyla dilgelişimi, sosyal gelişimi, motor gelişimi, kısacası tüm alanlardagelişimi yavaşlar ya da gerileme gösterir. Zihinsel fonksiyonları dayavaşlayabilir. Öğrenmesi yavaşlar, yaşam kalitesi düşer, birtakımpsikiyatrik, psikolojik sorunlar da eklenebilir.Yanibirtakım psikiyatrik, psikolojik sorunlar bağımlılığa neden olabileceğigibi, tv’ye fazla zaman ayrılması da psikolojik sorunlara yolaçabilmektedir.Modellikde önemli bir konu burada. Eğer anne, baba, aile bireylerinintelevizyona ilgisi fazla ise, çocukların kişilik gelişimlerindeanne-babayı taklit ederek, modelleyerek öğrendiklerini göz önünealdığımızda, çocuğun bir televizyon bağımlısı olmasının nedenikolaylıkla açıklanabilir. Ailede disiplin zayıf ise, böyle bir modellikvarsa, çocuğun duygusal ihmali varsa, evde çocuk tv başında zamangeçirirken, aile rahat nefes alıyorsa, bu çocuklar, daha fazla riskaltındadır.Diğeryönden bakarsak, bu tür programlar çocuğun yaşına ve gelişim düzeyineuygun olmadığı için, erken uyarılma, bilinçlenmeye yol açabilir.
Cinsel mesajlı yayınlarıizleyen henüz cinsel kimliği ile ilgili bir duruşa sahip olmayan ergenya da çocukların bu tür programlardan etkilenmeleri ne yönde olur?İleriki hayatlarında ne gibi olumsuzluklarla karşılaşabilirler?Patalojik hasarlara sebep olabilir mi?Dediğimizgibi, erken uyarılma ve erken dönemde bu konuyla fazlaca meşgulolmalarına, cinsel birtakım davranışlara yönelmelerine sebep olabilir.

TAYFUN TALİPOĞLU: Toplumsal Değerler Birlikte Korunur

Malûmiletişim ve tüketimin hızlı olduğu bir çağda yaşıyoruz. Günümüzde enetkin iletişim aracı olan televizyon aracılığı ile toplumumuza nasılbir kültür aktarımı var?
Ben siyasal bilgilerfakültesi mezunu bir gazeteciyim. Bu konuyla ilgili siyasal yönden birbakışla şöyle söyleyebilirim ki; hatırlarsanız Mehmet Ali Birand’ınprogramında konuşan eski bir genel kurmay başkanı şöyle birşey söyledi:“Biz Amerika’dan izin almadan Kandil’e gidemeyiz.” Bu cümle çok dikkatçekicidir. Şu anda ülkemizde kültürel anlamda da aynı şey yaşanıyor.Bir yönetmen arkadaşımızın da şöyle bir sözü vardı: “Sinemacılara 5-10yıl süre verin ve bir hedef gösterin. Nasıl bir toplum istiyorsanızsize öyle bir toplum yaratırız.” Sinema, elbette çok etkili bir güç.Fakat televizyon daha etkili bir silâh, çünkü çok büyük bir kitleyeulaşıyor. Kitle iletişim araçları sayesinde istediğiniz kültürel yapıyıtopluma enjekte ediyorsunuz. Bir müddet sonra bunun sonuçlarınıgörüyorsunuz. İstediğiniz hemen bu günden yarına olmuyor elbette. Bubir süreç meselesidir. Bu anlamada Türkiye’de neredeyse bir asrayaklaşan bir asimilasyon süreç yaşanıyor.

Şimdihatırlayın, televizyonun ülkemize geldiği ilk yılları. Dallas dizisiile başlayan bir kültür var. Bu diziyi izlediğim yıllarda benzannederdim ki Amerikalılar sabahtan akşama kadar içki içiyorlar ve birsürü saçma şey yapıyorlar. Bir gün Amerika’ya gittiğimde gördüm ki çoksıkı bir aile yapıları var. Sonra ardından Görevimiz Tehlike kültürügeldi. Bu aslında Amerika’nın kendini ifşa ettiği bir programdır. Filmihatırlayalım. Bir ülkeye 4 tane adam girer ve o ülkedeki başkanıdevirir. Gerçekçi olalım, bu meselenin iktidar yönüdür. Güç kiminelindeyse bunu yapacaktır. Siyasî partiler iç politikada vatandaşlarınaiyi niyetliyse iyi bir yaşam sunar, iyi niyetli değilse yandaşlarınızengin eder. Fakat dış ve kültürel politikada kesinlikle Amerikavardır. Bu komploculuk değildir. Yaşamımıza baktığınızda bunugöreceksiniz. Meseleyi 12 Eylül öncesi ve sonrası diye ayırmakgerekiyor. 12 Eylül sonrasında oluşturulmak istenen toplum (öyle birtoplum olsun ki bunlar yaşamlarında hiçbir şeyle ilgilenmesinler,sadece futbolla uğraşsınlar, aşk meşk olsun hayatlarında) istenilenbuydu. Bu öyle bir şekilde oldu ki muhafazakâr kesimde bile aynı şeyyaşandı. Ve bunu farkında olmadan yaptı insanlar.Bir gün sayın başbakanile yurt dışına giderken konuşuyoruz, yanımızda politikacılar, bakanlarvar. Dedim ki, “Soran olursa Tayfun Bey muhafazakâr oldu dersiniz, sırfbu televizyonlar yüzünden.”

AİLE YAPISINI YOK ETMEYE YÖNELİK BİR ÇALIŞMA VAR ORTADA.
Dizilerde yansıtılan malûm ilişkiler için ne dersiniz?
Ben çok iyiyetiştirildim. Lojman çocuğuyum, sinema, tiyatro gibi ortamlarda, kadınerkek ilişkilerinin large olduğu bir toplumda yetiştim. Fakat artıkbazı şeyleri ben bile hazmedemiyorum. İş o kadar çığırından çıktı. Eğertoplumda gayri ahlâkî ilişkilerin ve boşanmaların yasal hale gelmesiniistiyorsanız, bir dizi yaparsınız, o dizinin içinde her şeyiyasallaştırırsınız. Para için her şey olmalı diye gösterirsiniz. Minietekli kızların kocaman jipli adamlarla beraber olduğunu gösterirsiniz.Eğitimin de önemi yoktur dersiniz. ‘Birine yamanırlar giderler gibi’kadını kadınlık vasfından çıkartıp obje halinde sunarsınız. Tüm bunlarıkullanır ve böyle bir çöküş yaşatırsınız topluma. Görülen o ki; Türkaile yapısını yok etmeye yönelik bir çalışma var. Bu dizi ve yarışmaprogramlarında sergilenen çirkinliklerin zaman içerisinde toplumtarafından kanıksanmaya başlaması da olağan bir süreçtir. İnsanlaraverdiğiniz mesaj neyse onu alıyorlar.

Farkındaolmadan belki bu çöküşe bir de belediyeler ve üniversiteler katkıdabulundu. Belediyeler sanatı öldürdüler. Doğru düzgün bir yerde,  sinemayok, tiyatro yok. Örneğin bir belediyenin düzenlediği programagidiyoruz. Yapılan sosyal etkinliklere dâvet ediliyoruz. Söyleşiyegidiyorum, bunu para almadan yapıyorum. Sonra bir bakıyorum, birbaşkası da dâvet edilmiş. Bunu maddî karşılık alarak yapıyor. Buolabilir tabiî. Fakat, orada beni gören çocuk, bana değil tabiî kiparayı alana özeniyor. İnsanları neye özendirdiğinize, nasıl örneklerverdiğinize dikkat etmek zorundasınız. Bir dönem futbola özendirdiler.Fakat çocuklar gördüler ki futbol emek isteyen bir iş. Sürekli ortayaserilen farklı yaşamlar, bilinç altında öylesine bir toplum yaratmayabaşladı ki, bundan etkilenen kesimin muhafazakârı, başörtülüsü ya dabaşka ideolojisi yok. Hepsi aynı anlam taşır, çünkü hepsi zaafları veistekleriyle insandır.

BİZİM ÇOCUKLARIMIZIN HER ŞEYİ VAR, AMA HİÇBİR ŞEYİN SAHİBİ DEĞİLLER.
Gençlerimiz ve çocuklarımızı nasıl etkiledi televizyon ?
Maalesefbirçok şeyi kaybettik. Erkek erkek, kadın kadın imajını bile kaybettik.Çocuklar bizim çektiklerimizi çekmesinler diye fanuslar kurduk. Herşeyleri var. Yazılarımda bahsettim. ‘Bizim çocuklarımızın her şeyi var,ama hiçbir şeyin sahibi değiller’ diye yazdım. Hiçbir şeyi çabalayarakalmadılar. Sanal bir dünyada her şeyi önlerine koyduk. Fakat gerçekolan hiçbir şeyleri yok. “Aman bizim çektiklerimizi çekmesinler” dedik.Ama ben 50 yaşına gelip baktığımda gördüm ki, beni ben yapan unsurlarınbenim yaşadıklarım ve çektiklerimdir. Bu hataya ben de düştüm. Biz busavaşı kaybettik. Kendi çocuğumla çatışmıyorum artık. Çünkü bu savaşbitti, geçmiş olsun. Onlar kendi kimliklerini belirlediler. Artıkokullarda çocuklara hap kadar dersler veriliyor. Ben siyasal bilgilerfakültesine girdiğimde birinci sınıfta sadece 16 kitap okumuştum.Hocalar böyle söylüyordu, üniversite budur diyordu. Biz özgürlük adınaçok disiplinsiz bir nesil yetiştirdik.

Bizbir kuşağı kaybettik, kuşağı kaybedince sonucunu gördük ve telâşlandık.Bu röportaj onun telâşı, benim konuşmalarım onun telâşı. Hepimizde neyapacağız, yarın ne olacak telâşı var. Bir kısmımız teslim olduk. Diğerbir kısmımızda mücadele ediyoruz. Bir gün beni takip eden bir okurumbana “Tayfun bey sizin dediğiniz gibi yaptık, hep seçerek televizyonizlettik, bizim çocuk anti sosyal bir yaratık haline geldi” dedi.“Neden?” dedim ‘Çocuk şimdi okula gidiyor. Okuldaki arkadaşları ‘Fatmagülün suçu ne’ ‘bin bir gece masalları’ gibi filmlerden bahsediyor.Bizim çocuk öylece bakıyor. Kendi yaşıtlarıyla bile çatışma yaşıyor”dedi. Ve bunun üzerine ben bir yazı daha yazdım dedim ki: “Toplumsaldeğerler birlikte korunur. Bu değerleri birimizin koruyup diğerininkorumaması hiçbir anlam ifade etmez.” İşte biz toplumdaki bu yapaybölünmeleri bırakıp, birbirimize saygı duyarak birlikte ele alırsakmeseleleri, birçok şey o zaman yoluna girer. Türkiye de artıkmuhafazakâr, liberal, ayrımları yok, hepsi birbirine karışmış durumda.Mesele eğitim sistemiyle birlikte ailenin de aynı şeyi düşünmesinde.Şunu unutmamak gerekir; bir ülkede bir şey ne kadar çok konuşulursa, okadar çok yasal hale gelir.

Birdizide şöyle bir sahne seyrettim. Dizide çocuk babasıyla kavga ediyorve içkiyi susuz içiyor. Bunu seyreden çocuk ‘Evet, sinirlendirildiğindebu içilir’ sonucunu çıkarıyor. Bu toplum sigaraya böyle başlamadı mı? Bize, “Yazar dediğin, daktilosunun başında sürekli sigara içer”şeklinde anlatıldı. Ben sigaraya böyle başladım. Ve en önemlisi insanilişkileri, çarpık ilişkiler dizilerde topluma yansıtılan şekliylenormalmiş gibi gösterildi. En başta aile ilişkileri yıpratıldı. Bazısapkın takıntıları olanlar ne yapıyor günümüzde. Açıyor interneti, birbakıyor, kendisi gibi bir sürü sapkın var. “Yalnız değilmişim” diyor vekafasında bu durum yasallaşıyor. Din dediğin nefis terbiyesi değilmidir zaten?  İnsanın nefsi farklı yönlere kayıyor çünkü. Süreklisapkınca şeyleri ifşa ederseniz, özenti de artacaktır doğal olarak.Songünlerde bir haberi sıkça tartıştık biliyorsunuz. Haberde kadınınbıçaklanma halinin gösterilmesi, olur mu, olmaz mı diye tartışıldı.Olmaz tabiî ki, orda kadının bıçaklanabilir bir varlık olduğusergileniyor. Bizler öyle anlamayabiliriz belki, ama farklı kültürdekibaşka kişiler öyle algılıyor. Böyle bir sahneyi ibret tablosu olaraksunamazsınız. Yayınlarsanız, olabilir görünür. Bence toplumdaki enbüyük savaş siyasî savaş değil. Bizlere Amerikan kültürününtelevizyondan empoze edilmesidir. Çocuklarımızın bunu seyrederekbüyümeleri, işte asıl mesele budur.

Doğu Anadolu da, televizyonun insanımızın hayatına girmesi nasıl etki etti? Özellikle çocuklara nasıl yansıdı bu durum?
İyi yaşama arzusu denenbir şey vardır. O iyi yaşamın tanımını aile yapamadığı için, Doğudaveya Batıda fark etmez, çocuklara iyi yaşamı televizyonlar sunuyor.Yaptığınız programda emeğiyle yükselen bir yaşamı ne kadargösterirseniz gösterin. Pek de bir anlam ifade etmiyor. Dizilere dikkatedin, yoksulluktan zenginliğe geçiş yapan çabuk sınıf atlayan modellervar. Yani her dizide zenginleşme arzusu var. Sanki bütün insanlarvillalarda yaşıyormuş ve herkesin jipleri varmış gibi gösteriliyor. Buzenginleşmeyi ekonomiye bağlayıp, gemisini kurtaran kaptan hikâyesindeolduğu gibi, bunda da bireyselleşme sağlanınca, zaten her şeyiistediğiniz şekle soktunuz demektir. Ondan sonra herkesi ve her şeyirahatlıkla satın alabilirsiniz. Çünkü vicdanları satınalabiliyorsunuzdur. Diyorsunuz ki adama: “Sen iyi yaşayacaksın. Sana nebaşkasından. Sen kötü yaşarken o sana sordu mu?’’  Hepimizin zamanzaman bu noktaya geldiği olmuştur. Muhsin Kızılkaya’nın ‘Bir Dil NasılKanar’ kitabında bahsettiği bir gerçek var. Doğu ve güneydoğuinsanlarımıza bir dönem zorla Türkçe öğretilmesinden tutun, ilkokulabaşlayışı ve orada dövülmesi gibi katı gerçekler. Orada çocuklara şusunuluyor: “Sen buna zorunlusun. Bunları yaparsan ailenden daha iyiyaşayacaksın”. Bu gibi baskılardan geçerken Doğu Anadolu insanımız, tambu noktada 70'li yıllarda televizyon geldi ve bu zorlayıcı siyasal haligeçti. Okulda öğretmen ne eğitim verirse versin, ailede siz ne dersenizdeyin asıl öğretmen televizyon oldu.
Peki, yapımcılar neden bu deformasyona çanak tutuyorlar?

ArtıkŞırnak da ki çocukla, burada ki yapımcı aynı şeyi öğrendi ve aynı şeyidüşünüyor. ‘Ben daha çok para kazanıp, daha iyi nasıl yaşarım?’
Yani biraz öncebahsettiğimiz iyi yaşama arzusu devreye giriyor. Aslında bu kültürüsuratımıza vuran bir film de ‘Recep İvedik’dir. Herkes çok basit birfilm eleştirisini yaparken, bu film bize şöyle dedi; ‘Siz busunuz.’ Buyapım 5 milyon insanımızı ekran başına topladı. Bu suratımıza tokatgibi patlıyor. Gelinen eğitimin karnesidir Recep İvedik. Kimseeleştirmesin, bu filmle Gökbakan sosyolojik bir tarih yaptı. Bizlere“geldiğiniz nokta budur” dedi.

BU MİLLETİN BÜTÜN DEĞERLERİ YOK EDİLDİ
Bir gazeteci olarak televizyon programlarında tartışılan konu muhtevalarını nasıl buluyorsunuz?
Bu kadar meselemizvarken konulara baktığınızda, her şey bitti de bu mu kaldı diyor insan.(Mevlânâ Moğol ajanıdır, Nasreddin Hoca şöyleydi) onca önemli sorunvarken, saçmalıkta sınır tanımaz şeyler konuşuluyor. Bazı değerlerimizvar bizim. Bu milletin tüm değerleri yok edildi. Ekranları uzun süredirişgal eden dâvânın adı neden Ergenekon hiç düşündünüz mü? Eskideninternetten araştırınca Ergenekon efsanesi çıkardı. Şimdi tuşlarabasınca yargılama çıkıyor, dâvâ sonuçları çıkıyor. Bakın böylelikle birefsane yok edildi. Bunlar bilinçli olarak yapılıyor. İnsanlarınellerinde değer kalmıyor. Güneydoğu konusunda hep şunu söyledim:Güneydoğuda en baştan gelen politika, yani insanları geri bırakmapolitikası, ekonomik anlamda feodalizmin hükümetçe destekleniyor olmasıve benzeri şeylerle orada insanları her söylenilen ve yapılana kolayinanır hale getirdi.

EN BAŞTA AİLE İLİŞKİLERİ YIPRATILDI
Sizce bu yaşanan süreç düzelmeye doğru gider mi?
Evet düzelir. Fakat dibevurmadan değişim olmuyor. Öncelikle bu mesele kültürel açıdan dibevuracak. Ben, yaptığım programda bunu hissediyorum. Sokakta ki vatandaş‘Programı neden yapmıyorsun, çocuklarımıza izletmemiz gerek’ diyorlar.İnsanlar böyle güzel şeylere özlem duymaya başlıyor. Çünkü bu birsüreçtir. Bu süreçte insanlar önce cıvıtırlar. Ekonomi ve başkayönlerden dejenerasyon yaşanır. Sonra o insanlar der ki; ‘Biz dağıldık,gidiyoruz, neler oluyor?’ insanlar olayları ve yaşananları sorgulamayabaşlar. İşte o zaman toplum yeniden yapılanmaya girecektir. En çoküzüldüğüm konulardan biride, okuması, üretmesi gereken kesimin dedejenerasyona maruz kalmasıdır. Okumayan üretmeyen toplumu ayaktatutmak imkânsızdır. Bunu unutmamak gerekir.

TOPLUMU BÖLEN DE TELEVİZYONDUR
Bu yozlaşma ve dejenerasyon karşısında sergilenmesi gereken tavır nedir?
BenSiyasal Bilgiler Fakültesinde okurken 7 tane tesettürlü bayan vardı.Kenan Paşa tesettüre yasak getirdi, bu sayı bir günde 21’e çıktı. Zatenher siyasî düşünce ve inanış, karşıtıyla beslenir. Geçmişte Türkiye’dedin daha özgür yaşanabilseydi belki biz bu gün bu tartışmaları yapmıyorolacaktık. Ben 27 senelik gazeteciyim. Ve biz 27 yıldır hâlâ,üniversitelerde ve devlet dairelerinde tesettür meselesini konuşuyoruz.Ben insanın net duruşundan yanayım. Bir insan şunu diyebilir: “İmamhatip benim için olması gereken bir okul değildir. Ya da kızlar buokula alınmasın” da diyebilir. Bu bir duruştur. Fakat “İmam hatipleraçık kalsın, kızlar da bu okula girsin, ama başlarını açsın girsin”derseniz, ben o kapıya gider yasak getirdiğiniz kişiler ile beraber birduruş sergiler ve desteğimi veririm. Doğru olacaksın, dürüst olacaksınhayatta. Öğrencileri okula alacaksın, ama başını aç diyeceksin, böyleolamaz. Bu kendi içinde çelişmektir. Bu coğrafyada  hepimiz sürekliolarak toplum tarafından ‘yargılanma hissiyle’ yaşıyoruz. ‘Aslında benbuyum’la söze ve yaşama başlamak gibi kötü bir şey var mıdır? İnsankendini ifade etmek zorunda kaldığı hiçbir yerde rahat ve kendi gibideğildir. Bir dönem ben program yaptığım kanalı değiştirerek TRT’yegeçtim. Bana, “Sen niye TRT’ye geçtin?” dediler. Bilinmesi gereken şeyşudur. Bir adamın ne dediği önemlidir, nerede olduğu değil. Bu türtavırlar kategorize ederek yaşama operasyonudur.

Niyetönemlidir. İnsan mayası önemlidir. Sağı, solu, Müslüman’ı ya daolmayanı, hepsi insan unsuruyla var olur. Biz insanı kaybettik vekaybediyoruz. İnsanı kaybederseniz her şey biter.Eskiden tümçarpıklıklar sadece küçük topluluklar içinde kalıyordu. Şimdi artıktelevizyon denen bir şey var. Onunla toplumu çok çabukyönlendirebiliyorsunuz. Kürt meselesinde hükümet nasıl bir açılımyaptı. Aynı şeyi televizyonculuk da da yapmak zorundayız.Toplumu bölende televizyondur. Türkiye sistemli olarak 1968’den beri bölünüyor.Televizyonun ilk geldiği yıllardan bu yana, getirdiği doğrularyanlışlarından azdır. Okumayan toplumlarda görsellik çok etkili olur veinsanlar okumadıkları için değerlendirme yetileri olmaz. Bir dizifilmde dövülen bir kadın gören, bilgili, okuyan kendini kültürel vedeğerler bağlamında geliştirmiş biri etkilenmez belki. Ama bu tabloyubir çocuk gördüğünde, kadını dövülebilir bir varlık olarakdeğerlendirir.

ÖZGÜRLÜK DOĞRULAR SÖYLEDİĞİNDE ÖZGÜRLÜK OLUR.
Bu ortamda her şey yapılabilir görünüyor. Özgürlükten bahsedersek özgürlük her şeyin ortaya serilmesi mi demektir?
Buşekilde davranmak, özgürlük bu mudur dersek? Tabiî ki hayır. Bu kavrambizde başka bir şey oldu. Özgürlük, doğrular söylendiğinde gerçeklerleolur. Biz toplum olarak yalanlarla özgür olmaya çalışıyoruz. Herkesbirbirine yalan söyler oldu. Özgürlük, gerçekliktedir. Ben istediğimiyapayım demek değildir. Aslında özgürlüğün çok da sınırı yoktur. Sadecetoplumsal düzeni sağladığınızda, o toplumun gelenekleri, eğer siziyalan söylemeden yaşamaya itiyorsa, gerçek özgürlük işte budur. Yani,kişiyi yalan söylememeye iteceksiniz. Yoksa klâsik tanım gibi;“başkasının özgürlüğünün başladığı yer” derseniz, bu olmaz. Bununölçüsü nedir? Onun özgürlüğü nerde başlıyor nerede bitiyor? Bu da izafîbir kavramdır. Söylediğiniz sözler davranışlar için, okulda, ailedenerde olursa olsun her şeyi rahat bir şekilde dile getiriyor veistediğiniz yaşam biçimini yalansız yaşayabiliyorsanız eğer, özgürlükbudur. İstediğimi yaşıyorum deyip, çelişkiye düşerek değil. Bu olmaz,orda yapılan belli ki yalanla yapılmıştır. Sen, sadece sana gösterilenbir hedefte bir şablona oturmaya çalışıyorsun demektir. Sonuç olarakinsanın ne kendisine ne başkasına zararı dokunmaması gerekiyor.

TURN OFF TV RAPORU
Bu durum gösteriyor ki; televizyon sektörü hedef kitle olarak çocuklarıgerçekten ciddiye alıyor ve çocuklara yönelik  yayınlarını giderekarttırıyor.
‘’TV’nin çocuğumuzaetkisi nedir?’’ şeklindeki soruya, çocukların yaş gruplarına göre cevapverilmesi gerektiğini düşünerek, konuyu ayrı başlıklar altındainceleyelim. Ama TV’nin en büyük etkisi şüphesiz 0-3 yaşları arasındaolmaktadır. Çünkü bu yaşlar hayat boyu kullanılacak bazı psikososyal vepsikomotor özelliklerin kazanıldığı çok önemli bir devredir. Bu devredeoluşabilecek herhangi bir sorun bütün hayatı etkilemektedir.

Televizyon beyin gelişimini engelliyor!
Özellikle beyin üzerineyapılan araştırmalar bebeğin doğumundan ergenlik dönemine kadar geçensürenin çok kritik bir dönem olduğu noktasında birleşiyor.Araştırmalara göre bebekler nöron adı verilen milyarlarca sinirhücresiyle doğar ve ilk üç yılda bu hücreleri destekleyecek vebesleyecek milyarlarca glia hücresi üretilir. Sinir hücreleri, merkezisinir sisteminin yaklaşık yarısını kaplar ve diğer yarısı da destekgörevli hücrelerce doldurulur.Çünküsinir hücreleri yüksek kapasiteli hücreler olmakla birlikte besinsaklama ve oksijen sağlama faaliyetlerini yürütemezler ve bunlarsağlanmazsa çabucak ölürler. Daha kötüsü, vücuttaki diğer hücrelerdenfarklı olarak, ölen bir sinir hücresinin yerine asla bir yenisiüretilmez. Bunun anlamı, insan beyni bir yandan gelişirken bir yandanda sinir hücreleri ölmeye devam eder. Bu gerçek tek bir sinirhücresinin bile korunması ve desteklenmesinin ne kadar önemli olduğunuortaya koyar.

Sinirhücreleri glia hücreleri üretildikten sonra dendrit ve akson denilenuzantılarla birbirleriyle bağlantılar kurar ve böylece beynin diğerbölgelerine uzanırlar. Altı yaşında bir çocuğun beyni yetişkin birinegöre üçte iki oranında daha küçük olmasına rağmen, sinir hücreleriarasındaki bağlantılar açısından on sekiz aylık bir bebek ya da biryetişkine göre beş-yedi kat daha fazla bağlantıya sahiptir. Gelişenİnsan Beyni Üzerinde Televizyonun Etkisi adlı kitabın yazarı KeithBuzzell’e göre, altı-yedi yaşlarında bir çocuğun beynindeki sinirhücreleri milyonlarca bağlantı yapabilecek bir kapasiteye sahiptir. Bugelişim potansiyeli, çocuk on-on bir yaşlarına geldiğinde sona erer veçocuk bu bağlantıların % 80’ini kaybeder. Eğer o yaşlara kadar çocuktabu sinir hücreleri arası bağlantılar geliştirilmemiş ise, artıkgeliştirilemez. Kullanılmayan kapasiteler kaybedilmiş olur. Sonrasındabeyinde üretilen bir enzim, kötü bağlantıları tamamen eritip yok eder.

Çocukgelişirken aynı zamanda beyin de gelişme evrelerinden geçer. Bu evrelerana beyinden, duygu beyine ve duygu beyinden, düşünce-felsefe beyinedoğru yol alır. Fakat bu yol alış sırasında bazı kritik dönemler sözkonusudur. Beyin gelişiminin normal bir seyir izlemesi için bu kritikdönemlerin icapları yerine gelmelidir. Söz gelimi, dil becerisiningelişmesi için çocuğun çevresindeki büyüklerin konuşmalarını işitmesigerekir. Belli bir yaşa kadar bu imkânı bulamamış bir çocuğun dilgelişimi ya çok güç ya da imkânsızdır.

Araştırmadabahsi geçen ana beyin bedenin motor faaliyetlerinden, reflekslerden,vücut hareketlerini düzenlemekten sorumlu iken; fiziksel olarak anabeyni saran duygu beyin sevme, nefret etme gibi faaliyetlerdensorumludur. Ayrıca samimî ilişki ve duygusal bağ kurmamızdan da duygubeyin sorumludur. Düşünce-felsefe beyin ise, algılarımız, hislerimiz vedüşünce tarzlarımızı bir araya getirip düşünce ve davranışlarımıza yönverir. Neocortex adı da verilen düşünce-felsefe beyin insanın en yenive en yüksek entelektüel biçimini temsil eder ve diğer iki beynintamamından beş kez daha büyüktür.

Beyningelişimi sırasında sinir hücreleri arasındaki bağlantılar myelin adıverilen yağlı bir koruyucu örtü yoluyla sağlanır. Hücreler arasıbağlantılar ne kadar çok olursa, myelin eklenmesi de o kadar çok olur.Myelinin yoğun ve kalın olması, sinir sinyallerinin bu bağlantılardangeçiş hızını arttırır. Dolayısıyla çocuğun gelişim sürecinde ihtiyaçduyduğu uyaranları alması hayatî bir önem arz eder. Meselâ, ana beyningelişimi sırasında çocuklar tekrar eden ritmik hareketlere ihtiyaçduyarlar. Bu noktadaki eksiklik, ana beynin sinir hücreleri arasındakibağlantı bozukluğuna, o da çocuklarda dikkat ve odaklanma sorununa yolaçar.


Kısacası,sinir bağlantılarının gelişmesi tamamen sağlıklı bir şekildeuyarılmalarına bağlıdır. Meselâ bir bebek yerde duran bir topu elinealmaya çalışırken, onu dişlemeye çalışırken, atarken, hatta o toptançıkan ses ya da kokuyu algılamaya çalışırken beynindeki sinir hücrelerikendi aralarında bağlantılar yaparlar. Çocuk televizyon izlediğinde iseçok yönlü sinirsel uyarılma mahrumiyeti yaşar. İşte bu sebeple,kendisiyle konuşulmayan, dokunulmayan ya da oynanmayan çocuğun beyinhacmi, normal çocuklara göre % 20-30 daha küçük kalır.

 

Röportaj: Ebru Olur

Yeni Asya 



Bu haber 4,134 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,687 µs