En Sıcak Konular

Sohbet: Münir Derman Anlatıyor

23 Eylül 2011 09:27 tsi
Sohbet: Münir Derman Anlatıyor Dr. Münir Derman'ın sohbeti....

Şunu unutma...
Haram diyoruz. Ne demektir.
Resûl-i Ekrem'in sünnetlerinden ayrılmaktır deriz.
Allahın emirlerini yapan.
Nehiylerinden kaçan.
Dünya ve nefis kayıtlarından kurtulan kişi, Cennet ve Cehennem endişesinden kurtulmuş olur.
Geride bir parça yaratıldığı malzeme olan çamur kalır. Çamur da aslına döner.
Rûh ise Allah'ın emri cümlesindendir. Allah'ın vücutta yaktığı bir lem’adır. Allah'a döner.
Nasıl ki bir bileme çarkından çıkan kıvılcımlar hemen gözden kaybolursa onun gibi aslına döner…
Günahkârların, cehennem azabından kurtulmaları için yapılan şefaat bir parça çamur içindir. O çamur Hak emriyle cebrail’in elinde yoğruldu. En temiz nesnedir. Tekrar iade ettiğin zaman onun tertemiz kalmasına çalışmak en büyük hüner ve Allah’a karşı vefadır.
Onun için sende gizli olan sana senden yakın olan ALLAH ile ALLAH’I bulabilir, bulabilirsin ancak…
Tasavvuf derler
Mutasavvuflar vardır....
Tasavvuf hakkında yazılmış kitaplar vardır.
Her telden bir ses... Güzel sözler...
Tasavvuf: Allah'ın sırrıdır. İnsanın iç âleminde gizli bir sır deryası...
Öğretilmez
Öğrenilemez.
Tarif edilmez.
Ulaşılır. Varılır belki… İşte o kadar...
Tasavvufî kitaplar vardır.
Tasavvufî sözler vardır.
Tasavvufî cümleler vardır.
Menkibeler, hikayeler vardır.
Bunlar aslında yoktur.
Tasavvuf ulaşılan manevî bir kemal, bir makamdır. Yaşanır... O ne tarif edilir, ne söze, ne kelimeye gelir. Bir perde arkasıdır. Tasavvuf hakkında sual sormak bile abestir. İnsanın iç âleminde varılan ve yaşanan bir haldir. Su, bardağa konan ile anlatılmış olmaz...
Tasavvufî söz. Ötenin lâkırdılarıdır. Öte nedir. Herkes kendi bilgisi kadar O’nu bilebilir…
Cesedi ile mekânda, gönlü ile sonsuzlukta olanların sözleridir.
İnsanın sonsuzluğa bakan gönül penceresinden kâinatı seyretmek makamıdır.
Yaşanan bir kemâl makamı....
Son söz: Sessiz sözsüz asıl kendisiyle SOHBET-İ YEZDAN...
Bu hal sözlerle Öğretilemez…
Kitaplardan öğrenilmez.
Allah yolunda, Resul-ü Ekrem’in ruhani yardımıyla, şikayetsiz Çile usanmadan, ne cesedi ne ruhi bunaltılara aldırmadan, kimseyi incitmeden ve incinmeden bu dünya mekânında mekânsızlığa doğru yürümekle bir hal içine girmekle mümkündür. Bütün büyükler böyle söylemiştirler. Hangi büyükler… Onu da bilmiyorsan. Sözümüz yok…
Ateş buzla savaşırsa kim galip gelir…
Buz erir su olur. Su da ateşi söndürür. Hangi ateş var ki, sonunda suya mağlup olmasın... Bu sözleri çocuk bile anlar. Evet doğrudur. Fakat bunun içindeki hikmeti:
Filozof başka düşünür.
Fizikçi başka türlü anlatır.
Matematikçi rakkamların beliğ ifadelerinde herkesin anlayamıyacağı formüller bulur.
Kimyacı, olayların kâinat ahenginin nasıl şuurlu bir intizamla işlediğini söyler; maddenin elementlerini formüle eder. Birleşmelerini, kaynaşmalarını ortaya koyar.
Hepsi bir sırrın çözümü peşindedir. Bilmeden... Veya akıl, mantık yolundan ayrılamaz.
Aslı olan suda boğulmak korkusu içindedir. İnsanın başka âleme açılmış, tarafını sığdıramaz formüle... Mantık ve akıl ile dış hükümler peşinde koşmaktadır.
En küçük atom ki, maddenin ötesini madde âlemine bağlayan nokta.
Sürati kavrama sığmıyan çekirdek...
İhtimal ve tahmin formüllerinde gizli... Bütün insanlık bu görünmeyen çekirdekle meşgul…
Bütün bu fikşrleri nazariyeleri düşünceleri, formüle edilmiş bilgileri Harman yaparsak: Her şeyin kâinatta iki yüzü vardır;
Allaha bakan yüzü...
Eşyaya bakan yüzü...
Birincisi Lâ-mekân’a bağlı kısım… Bilinmeyen sonsuzluktaki durgun enerji, kudret menbaıdır… İsmine ne dersen de bir şey ifade etmez zira hepsi bir yerd toplanır…
Cansız dediklerimiz de, elektronlarda.
Canlılarda aynı fakat ismi başka “HAYY” olan kısım...
Her şeyin bir maddî elementi, bir de rûhî elementi vardır.
Sessiz, sözsüz, kimsenin duymadığı bir lisanla söylenen lafları yine kendi duymak, anlamak; dilimize göre söylersek:
Maddesi dışta... Madde ötesi ve güzellikleri ötelerin ötesinde...
Mekân da maddî element tükendi mi, ötenin enerji elementi hemen öteye döner bir anda…
300.000 + Delta Δ saniyedeki süratle...
Her an zamansızlıktan, mekânsızlıktan akıl hududu mekâna ve zamana geliş vardır. Yine her an zaman ve mekândan zamansızlığa ve mekânsızlığa, aklın ötesine akış vardır.
Her şey iç içe, bu alış veriş idrâk edilemiyecek kadar hızlı olduğundan, her şey birbiriyle kaynaşmış zannediyoruz...
Yokluk ve hiçlik mefhumu diye bir şey yoktur. Her şey vardır. Bu laflar insan aklının son tahammül hudududur. Bunu anlayanlar...Hak ile birliktedirler. Secdededirler...
Kâinatta ne varsa Allah’ı tesbih eder.
Siz bunu göremez, anlayamazsızın…
Bu tesbih durduğu dakikada kâinât yoktur.
Bütün, kâinât, Hak’kın güçlerinin, kudretlerinin mekânda görünüşüdür. Bu güçler de Hak’kın görünüşüdür. Kâinâtta her şey her an, hem yok oluyor ve hem de tekrar var oluyor. Ne tarafa bakarsan bak, bu âhenk ve şuur her yerde vardır. Onsuz boş yer yoktur.
Balık deryada yaşadığı gibi, biz de dünya yüzünde yaşıyoruz. Burada şuurlu âhenk de bizim deryamız... Bu âhenk kaderdir. Allah'ın en büyük sırrı... Bu sır hiç bir peygamber ve meleğe bildirilmemiştir.
Bozuldu mu ki, böyle bir bozulma yoktur. Bozuldu dediğimize tesadüf deriz.
Kaza ismini veriyoruz. Alın yazısı, kader, kısmet diyoruz. Bu âhenkli şuuru bu sözlerle tasdik ediyoruz demektir.
İnsan yuvarlak taşa basarsa düşer. Suç taşta değildir. Fakat taş orada olmasa insan düşmeyebilir.
Kendi yumruğun hiç yüzüne çarptı mı?
Bu lafı düşün, bir şey açıklıyoruz böylelikle…
Bir ağaç ormanda devrilirse, gök gürültüsü gibi ses çıkarır. Ormanda kimse yoksa sesi kimse duymaz. Ama yine ağaç yıkılmıştır.
Dünya da bir orman, oraya gir. Dolaş. Fakat elinde balta olmasın… Baltasızlık kadere inkiyatdır. Sakin ol...
Savaş derler. Savaş, işlenen cinayetlerin günâhını örten bir kelimedir. Kinden doğar. Kin, insanın acısını azaltmaz. İntikam, başka birinin acısını çoğaltır. Ondan da tekrar kin doğar, bu sürer gider.
Nefret tuzlu su içmek gibidir. İçtikçe susuzluğun artar.
Öldürmek, insana şeref kazandırmaz. Öldürmek, cesaret işi değildir. Korkakların işidir.
Her şeye karşı iyi davranmak, insana şeref kazandırır. Her insan ölümü kendi aynasında görür.
Ölüm, insanı tedirgin etmez. İnsanı tedirgin eden ölüm korkusudur. Ölüm yok olmak değildir. Şekli bir değişme ile asıl terekküp ettiği adeta atomların ayrılmasıdır.
Rüyâdan uyanmadıkça rüyânın rüyâ olduğunu anlamadığımız gibi, ölümün sır olduğunu anlayamaz. Ölmeden ölmeli…
Kendi kendime söylüyorum: Beni kaybetmek, bir gölge kaybetmek gibidir.
Ölüm vücudun yıkılması, Allah'ın kurduğu şeyi mahvetmesi değildir. Bu bir çözülmedir. İnsanın manevî benliğini halktan Allah'ın kendisine çekmesidir. “Her şey Hakk'a döner” (Âyet). **
Bunu bilen ölüme bıyık altından güler.
Sedefe zarar gelir inciye değil...
İnsan beden ise, o halde rûh nedir. Rûh ise beden nedir.
Bu iş ne senin, ne de benim işim. Her ikisi de birbirini gizliyor. Beden, rûhun gölgesinin gölgesinin gölgesidir. Mahsulün adına tane, diğerine saman çöpü demişler...
Allah hikmeti bu...
Zıtları birbiriyle kaynaştırdı. Rûh bedensiz bir iş yapamaz. Kalıbın de rûhsuz soğur. Donar. Kalıbın da meydandadır. Canın gizli...
Toprağı bir insanın başına atsan yarmaz...
Suyu döksen yine başı yarmaz.
Onlardan yaratıldı insan...Su ve toprak nankör değildir. Şimdi toprak ile suyu karıştırıp kerpiç yapsan başı param parça eder.
Başı yardın mı kerpiçin suyu aslına döner. Ayrılış gününde toprak aslına döner.
Allah'ın su ile toprağı birleştirmesinin hikmeti işte bu. Başka birleşmeler de olmuştur. Amma onları ne kulak duymuştur, ne göz görmüştür. Eğer duysaydı kulak olarak kalırdı başka sözleri duymazdı.
Buraya söz bağladık. Ateşin yakmadığı eşref saatin sırrını öğrenmek için usta ara...
Allah'tan ayrılmayan insanın fotoğrafını kudret makinesi çekmiştir. Arşta onu seyretmeye gayret et.
Arşın penceresi kalbin gönül kısmındadır. O aralıktan bakmağa çalış...
Lafların tuhaflığına bakma ve sapıtma…
Kendinde tanımadığın bir dost tanıyorsun. Allah insanın içinde âdemiyet hamulesine sarılmıştır ve fakat bunu bilen çok azdır.
Kader Allah’ın hiç bir peygambere ve meleğe bildirmediği, kendi indinde gizli ve her şeyi kâinatta içine alan ahenk... Bu âhenge uyan mümindir. Diğerleri hayır.
“Mümin, müminin aynasıdır” (Hadis).
“Ya Habîb'im, sana bakıyorlar amma göremiyorlar” (Âyet).
Hakikî mümin bir aynadır. Onda,“El-Mümin” ismi mütecellidir. Onu görmek mümkündür.
Mümin, insan şekliyle Allah’ın esma tecellilerinin göründüğü bir aynadır. Görmek güç. Görmek kolay.
İnsanın en mahrem yerinde ALLAH gizlidir.
Bir tohumda orman gizlidir. Bunun gibi...
İnsan da HAK gerçekleriyle gizlenmiştir. Bu gizlenmeyi yapan perdeleri kaldır. Yırt...
Eğer çıldırmazsan, gör Hak’kı o zaman…
Bundan dolayı hakikî mümin diğer mümini kardeş bilir. Sevgisi, nebat, hayvan, maden ve insan, her şeye şamildir.
Her şeyi inasan Allah için sevmelidir.
Allah'ın Rahîm ismiyle sevmelidir.
Hak’kın yarattığı ne varsa azîzdir. Çünkü Hakkın kudret ve güçleri onda ortaya çıkmıştır. Allah Azîz ve Hakîm'dir.
Mümin başkasını kendine numune almayacaktır. Başkasına numune olacaktır. Din, olgun, kâmil insanların iç âlemindedir. Ancak doğruluk, adâlet, fazilet yekdiğerine hürmet ve sevgi süsleriyle dışarıya akseder.
Hak murat etti, topraktan bir bedende bütün kudret, güçleriyle, kelâmiyle görünmek arzuladı.
İnsana bir istidat verdi. Kemâle ermesi için de "Kelime-i şahâdet" ile kelâmdan kalbe, kalbten gönüle, oradan da kendisine varma yolunu gizledi.
Kemâle ermek demek: İnsanın mahreminde olan bütün manevî hünerlerin aslına varmak ve o asıl ile bulunmaktır.
Bunun ismine de “Mümin” dedi.
“El-Mümin”nin aynası olduğu mümin...
Mümine, tevhid peşinde koş dedi.
Rızkın benden. Güç ve kuvvetin benden. Her şeyin benden. “Vahid”de “Ahad”ı bul. “tek”te kaybol. Bu bire girip kaybolmak var ya: Deyyân ile buluşmadır. Tam birleşme olmaz. Şirk olur. İnsan Kuldur; Hak olamaz…. “Ben gizli bir hazineyim görünmek istedim kendimi seyretmek arzuladım bütün kâinatı halkettim. Vahdetten Kesrete dönerek göründüm. Kendimi gizledim. Namütenahi kalabalıkta kayboldum. Beni bul”…
Sana ip uçları verdim. Usuller bildirdim. Beni bulmak için...
Denize atılan balık ağı gibi. Bir gün ağ çekilecek. Hepiniz bir araya gelip bana geleceksiniz...
Denizde yaşamayı öğrendiniz amma karaya çıktığınızda yaşamayı öğrenmediniz.
Ben size dalganın denize yakınlığı gibiyim.
“Her şeyi sudan halkettik” âyetindeki “her şeyi” nedir? Her şeyde su vardır. Bu ne demektir. Her şeyde ben varım. Ben kudretimle tecellî ettim. Bütün güçlerimle göründüm.
Her meydana çıkıp zuhur eden her Şey’in aslı, sırrı, gücü, kudreti o zuhur eden Şey’in içinde kalandır.
Arş’ım su üzerinde kurulmuştur. Allah'ın arşını kimse bilmez. Melekler bile bilmez. Yaratılanların hiç biri bilemez. Cebrail’in bilgisi de görmeğe ait bir bilgi değil, Levh-i Mahfuza dayalı bir bilgidir. Meleklerin bilgisi Resullullah'ın bilgisi gibi değildir. Suyun neden halk edildiğini nasıl halk edildiğini ne melek ve ne peygamber hiç kimse bilemez. Hak’kın sırrı bildirilmemiştir. İnsanlar ancak madde varlıkları incelemeğe imkân bulabilirler.
Kendinde taşıdığı ulvî dostu bilen çok azdır. O’nu bilen: Ölümden. İhtiyarlıktan. Istıraptan kurtulmuştur. Ölmemezlik suyunu içmiştir.
İnsan, Rahim ve Rahman gözüyle bakıp yekdiğerini sevseydi, Hak’kın cennetini dünyada görürdü. Cehennem kendiliğinden sönerdi. Bu ince sırrı bilmeyenler kibir içindedirler. Zalimdirler.
İnsanlık, asırlardır, bu gibilerin körlüğü yüzünden derdi, ısdırabı, açlığı, huzursuzluğu kendinden ayrılmaz bir arkadaş yapmıştır. Bundan dolayı insanlar güvenmenin ne olduğu unutmuşlardır.
Bir damla suyun söylediği işte bu...
Günün birinde koskoca okyanusa buluttan bir damla yağmur düştü.
Koskoca okyanusa…
Damla denizin genişliğini görünce utandı.
Şu deniz denilen yerde ben kim oluyorum.
Eğer deniz bu ise gerçekten ben hiçim, dedi.
Damla kendisini hor görünce…
Sedefin biri Onu koynuna aldı. Seve seve besledi. Sonunda bu sevgi O bir damlayı padişahlara yaraşan ünlü bir İnciye çevirdi...
Görünmeyen sevgi o damlayı, içinde eritti. Görünür inci oldu. Taçlara konmak için…
Sedef gurur duydu yaptığı işten...
Kendisi de nadide eşyalara fırlayarak kakıldı. Rahleleri, saray kapılarını süsledi...
Aza kanaat eden sedefin içini de Allah inci ile doldurdu...
İşte bu "Su Kitabı"nın hikmeti bu minicik hikâyede gizlendi.
İnci olmak için gönüllere...
Acaba O damla bilmiyormu idi.
Okyanusu o damlacıklar okyanus yaptı.
Okyanusta biliyordu kendini, ben bir damladan türedim.
Aralarındaki bu sessiz konuşma o halde neden. Damla Okyanusu gördü utandı. Kendini hor gördü inciye döndü. Kudret O damla da. Okyanusu damlalarıyla gösterdi.

Dr. Münir Derman

NOT: Yukarıdaki yazı Münir Derman'ın "ALLAH DOSTU DER Kİ…SU Cilt III" isimli eserinden alınmıştır. buulkem@gmail.com


 



Bu haber 21,085 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    ON ALTI YILDIZ'da Ara Internet'te Ara  

    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,207 µs